Abese Sûresi 42. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ هُـمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ  ...

İşte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ işte
2 هُمُ onlar
3 الْكَفَرَةُ kafirlerdir ك ف ر
4 الْفَجَرَةُ Hak’tan sapanlardır ف ج ر
 

Kıyamet ve âhiretten bir kesitin son derece canlı bir tasvirini veren sûrenin bu son âyetleri, dünya hayatının geçici zevk ve tasalarını aşıp varlığının anlamı, değeri, amacı ve âkıbeti üzerine düşünebilme seviyesine ulaşmış her insanı sarsıcı gerçeklerle yüzyüze getirmektedir. Kıyamet gününde evrende meydana gelecek olan olaylar korkunç sesler çıkaracağı için ona 33. âyette “sâhha” adı verilmiştir. O gün geldiğinde aralarında akrabalık bağı bulunanların birbirinden kaçışının sebebi çeşitli şekillerde izah edilmiştir: a) Kıyamet olayları herkesi dehşete düşüreceği için o ortamda insanların birbirini düşünmeleri mümkün değildir; herkes kendi başının derdine düşer; b) Akrabalıktan doğan haklarını isteyecekleri endişesiyle insanlar birbirinden kaçarlar; c) Kişi, akrabaları onun içinde bulunduğu sıkıntılı durumu görmesin diye onlardan kaçar; d) İnsan, akrabasının içinde bulunduğu kötü durumu görmesine rağmen onlara yardım edemeyeceğini ve başlarına gelenlere engel olamayacağını bildiği için kaçar (Şevkânî, V, 446).

Bir önceki sûrede (Nâziât 79/8-9) kıyamet ve mahşerin dehşetinden dolayı bütün kalplerin korkudan neredeyse yerinden oynayacağı, gözleri korku bürüyeceği bildirilmişti. Abese sûresinin bu son âyetlerinden anlıyoruz ki inkârcı ve isyankârların korku, kaygı ve perişanlıkları devam ederken, müminlerin durumları aydınlanınca kalplerindeki korku ve kaygının yerini ferahlık ve sevinç alacak, bu sevinç yüzlerine yansıyacaktır.

 

اُو۬لٰٓئِكَ هُـمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ


İsim cümlesidir.  اُو۬لٰٓئِكَ  işaret ismi mübteda olarak mahallen merfûdur.  هُـمُ  fasıl zamiridir.

Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ  Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak, haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -irabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ  ayırma zamiri) denir.

Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْكَفَرَةُ  haber olup lafzen merfûdur.  الْفَجَرَةُ  ikinci haber olup lafzen merfûdur.

 

اُو۬لٰٓئِكَ هُـمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle fasıl zamiriyle tekid edilmiştir. Müsnedin  الْ  takısıyla marife olması bu vasfın, müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğunu belirtmiştir.

هم  zamiri mübteda ile haberin arasına girdiği için, îrabdan mahalli olmayan fasıl zamiri olarak isimlendirilmiştir. Bu zamir, tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda,  هُـمُ  fasıl zamiridir.  الْكَفَرَةُ  birinci haber,  الْفَجَرَةُ  ikinci haberdir.

Haber olan iki vasfın aralarında  و۬  olmadan gelmesi, bu özelliklerin her ikisinin birden onlarda mevcut olduğuna işaret eder.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilenleri tahkir ve ikaz içindir.

Son üç ayette küfür ehline ait yüzün hallerinin sayılması taksim sanatıdır.

Bu ayette fasıl zamiri hükmü takviye ifade etmek içindir. (Âşûr) 

33. ayetten itibaren surenin son ayetleri hüsn-ül hatime sanatının örneklerini teşkil etmektedir. Ayrıca 33. ayete berâat-i intihâ ayeti diyebiliriz.

Bedî‘ terim olarak hüsnü’l-hâtime, “şair veya nesir yazarının ya da konuşmacının veya mektup yazanın sözlerini en güzel şekilde sona erdirmeleridir.” Çünkü bunlar, kulaklarda kalan en son sözlerdir. Bu yüzden belâgatçının kelamını olgun, tatlı, kuvvetli ve akıcı bir şekilde sona erdirmesi ve bunun yanı sıra sözün sona erdiğini dinleyiciye veya okuyucuya hissettirmesi gerekir. Bu sebeple hüsnü’l-hâtime’nin en güzelinin, dinleyiciye sözün sona erdiğini bildiren ve onda sözün devamına dair hiçbir merak bırakmayanı olduğu kabul edilmiştir. 

الْفَجَرَةُ  vasfının atıfsız zikredilmesi küfür ve fücurun bir arada bulunduğunu ifade eder. (Âşûr) 

Son ayetlerdeki  مُّسۡفِرَةࣱ - مُّسۡتَبۡشِرَةࣱ - غَبَرَةࣱ - قَتَرَةٌ - ٱلۡفَجَرَةُ  kelimelerinde olduğu gibi surenin genelindeki fasılaların mükemmel uyumunun ahengi, sözün güzelliğini, parlaklığını ve ruha etkisini artırmıştır. 

Surenin sonunda iman ve küfür ehlinin özelliklerinin belirtildiği ayetler, surenin konusunu en güzel şekilde bağlayarak mükemmel bir sonuç teşkil etmiştir. sözün makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlanması olan hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.