Tekvir Sûresi 1. Ayet

اِذَا الشَّمْسُ كُـوِّرَتْۙۖ  ...

Güneş, dürüldüğü zaman,
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذَا zaman
2 الشَّمْسُ güneş ش م س
3 كُوِّرَتْ büzüldüğü ك و ر
 

Bu ayetlerde; kıyamet gününün nasıl dehşet verici bir gün olduğunu ifade etmek ve insanları böylesine dehşetli bir gün için hazırlık yapmaya teşvik etmek üzere, altısı kıyametin başlangıcından hesap zamanına kadar, altısı da hesabın başlamasından itibaren gerçekleşecek on iki olay anlatılmaktadır:

a) Güneşin dürülüp kararması. Bundan maksat ya güneşin ışığının sönmesi veya kütlesinin tamamen dağılması, bildiğimiz formunu ve işlevini kaybetmesidir.

b) Yıldızların dökülüp sönmesi. Güneş ışığının sönmesi, bir kısmı parlaklığını güneşten alan diğer yıldızların da söneceğine işaret eder. Ayrıca kıyametin kopmasıyla kozmik sistem bozulunca yıldızların da birbirine çarpmak, yörüngelerinden kaymak, çekimden kurtulmak gibi gelişmelerle mevcut düzen ve işlevlerini kaybedecekleri, uzay boşluğuna saçılacakları da düşünülebilir (İbn Âşûr, XXX, 141-142; ayrıca bk. İnfitâr 82/2).

c) Dağların sökülüp yürütülmesi. Bu ise yerkürede meydana gelecek olan şiddetli sarsıntı neticesinde dağların parçalanması ve yerlerinden kopup dağılması anlamına gelir (krş. Kehf 18/47; Nebe’ 78/20; Müzzemmil 73/14). Yerküredeki canlıların hayat kaynağı olan güneşin yok olmasıyla zaten burada hayatın devam etmesi mümkün değildir.

d) Doğuracak develerin başı boş bırakılması. “Doğuracak develer” diye çevirdiğimiz ışâr (tekili: uşerâ) kelimesi “gebelik süresi 10 ayını doldurmuş; fakat henüz doğurmamış olan develer” anlamına gelir. Kur’an’ın indiği dönemdeki Arap toplumu bu develeri en değerli mal sayarlardı. Temsilî olarak kıyametin şiddetiyle karşılaşan insanın, böylesine değerli mallarına dahi ilgi göstermeyeceğini ifade eder (krş. Hac 22/1-2). “Doğuracak develerin başı boş bırakılması”nın mecazi bir anlatım olduğu, bununla bulutların artık yağmur yağdırmaz olacağı, bu yüzden yeryüzünde hayatın bütünüyle yok olmasına sebep olacak bir kuraklığın yaşanacağı anlamının kastedildiği yorumu da yapılmıştır (İbn Âşûr, XXX, 142-143).

e) Yabani hayvanların toplanıp bir araya getirilmesi. Bu da ya kıyametin şiddetinden dolayı yabani hayvanların bile deliklerinden ve yuvalarından fırlayıp öteden beri korktukları şeyleri unutarak birbirlerinden ve insanlardan korkmadan dehşet içinde –denizlerin karalara taşması gibi– felâketin başlangıcındaki tehlikeli yerlerden çıkmaları ve daha güvenli yerlerde bir araya toplanmaları veya bu büyük felâketin tesiriyle kitleler halinde ölmeleri, cesetlerinin üstüste yığılmasıdır. “Yabani hayvanların birbirlerinden haklarını almak üzere bir araya toplanması” anlamına geldiğini söyleyenler de vardır (Şevkânî, V, 450). Nitekim bir hadiste kıyamet gününde hakların sahiplerine ödeneceği, hatta boynuzsuz koyunun boynuzludan hakkını alacağı belirtilmiştir (Müslim, “Birr”, 60; Tirmizî, “Kıyâmet”, 2).

f) Denizlerin kaynatılması. Bu, şiddetli sarsıntı neticesinde yerkürede meydana gelecek olan volkanik patlaklar ve derin çatlaklardan dışarı püsküren magmanın, lav kütlelerinin deniz sularını ısıtıp kaynatması yahut dünyanın şiddetle sarsılmasının ve dağların parçalanıp yok olmasının doğal sonucu olarak denizlerin birbirine karışması ve tek deniz haline gelmesi demektir (İbn Âşûr, XXX, 143; krş. Tûr 52/6; İnfitâr 82/3).

Buraya kadar anlatılanlar kıyametin kopması esnasında meydana geleceği bildirilen olaylardır. Müfessirlerin tamamına yakını bütün bunların jeolojik ve kozmik bir felâket olarak vuku bulacağını kabul ederler. Bundan sonrakiler ise kıyamet koptuktan sonra meydana geleceği haber verilen olaylardır.

g) İnsanların amelleriyle birleştirilip şekillendirilmesi. Bu âyetle ilgili yorumlar şöyledir: 1. Ölüm anında bedenden ayrılmış olan ruhların kıyamet koptuktan sonra yeniden dirilirken bedenle birleşmesi. Bu yoruma göre, insanlar öldükten sonra ruhları yok olmayıp yeniden dirilme anında bedenleriyle birleşir. 2. Kıyamet gününde insanların benzerleriyle, yani müminlerin müminlerle, kâfirlerin de kâfirlerle bir araya getirilmesi (İbn Âşûr, XXX, 144). 3. Müminlerin nefislerinin hurilerle, kâfirlerinkinin de şeytanlarla bir araya getirilmesi. 4. Kişinin dünya hayatında beraber bulunduğu inanç ve zihniyet önderleriyle bir araya getirilmesi. 5. Kişinin aynı inanç ve ahlâkı, paylaştığı insanlarla bir araya getirilmesi. 6. Azgınların kendilerini azdıranlarla, itaatkârların da kendilerini itaate davet eden peygamberler ve müminlerle bir araya getirilmesi. 7. Nefislerin amelleriyle bir araya getirilmesi (Şevkânî, V, 450-451). Bize göre burada, her insanın (nefsin) dünya hayatında yapıp ettiklerini temsil eden bir duruma (şekle) veya bunlarla oluşmuş bir şekle girmesi kastedilmiş olmalıdır. Zira insanların yeniden diriltilirken günah-sevap çeşidine göre şekiller alacaklarını ifade eden birçok hadis vardır (bk. Muhammed b. Abdullah el-Hatîb et-Tebrizî, III, 1533-1535).

h) Diri diri toprağa gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğünün sorulması. Câhiliye döneminde –nâdir de görülse– bazı Araplar kız çocuğunun olmasından dolayı utanç duydukları (bk. Nahl 16/58-59), bazıları da büyütüp beslemede sıkıntı çekmekten endişe ettikleri için (bk. En‘âm 6/151; İsrâ 17/31) onları diri diri toprağa gömerlerdi. İşte âhirette sorgulama başladığında bu katiller öldürdükleri kızlarıyla birlikte mahkemeye getirilecek ve hesaba çekileceklerdir.

ı) Defterlerin ortaya serilmesi. İnsanlar öldüklerinde hesap gününde açılmak üzere amel defterleri kapanır. Hesap gününde bu defterler ortaya konduğunda herkes, dünyada iken hayır veya şer adına ne işlemişse kendi amel defterinde yazılmış olduğunu görür ve yaptıklarını hatırlar. Hesabı görüldükten sonra artık hakkında amellerine göre işlem yapılır (amel defterleri hakkında bk. Hâkka 69/19-28; ayrıca krş. İsrâ 17/13-14; Kehf 18/49).

j) Gökyüzünün sıyrılıp açılması. Gökyüzü yerle birlikte (maddî evren) yok edilecek, insanın önündeki madde engeli kalkacak, madde ötesi ile yüzyüze gelmesi sağlanacaktır. Bu anlamda sema açılınca gayb âleminin gizli gerçekleri açığa çıkacak; insanların cennet, cehennem, melek vb. gayb varlıklarını hakikatleriyle tanımaları mümkün olacaktır.

k) Cehennem ateşinin harlatılması. Bundan maksat yakıcılığının arttırılması, işlevine hazır hale getirilmesidir (ayrıca bk. Şuarâ 26/91).

l) Cennetin yaklaştırılması. Dünya hayatını Allah’a sevgi ve saygı şuuru içinde yaşayan ve O’na itaatsizlikten sakınan kullara (takvâ ehline) cennetin yaklaştırılmasından maksat, o saadet ülkesine girme zamanının yaklaşmasıdır; bunun takvâ ehline verdiği tatlı heyecandır (krş. Şuarâ 26/90; Kaf 50/31).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa: 561-564
 

اِذَا الشَّمْسُ كُـوِّرَتْۙۖ


 اِذَا  zaman zarfı, 14. ayetteki şartın cevabı olan  عَلِمَتْ  fiiline mütealliktir. Mahzuf olan  انطوت (Katlandı) şart fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

إِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الشَّمْسُ  mahzuf fiilin faili olup lafzen merfûdur. Sonrasındaki fiil onu tefsir eder. Takdiri, انطوت (Katlandı) şeklindedir.

كُـوِّرَتْ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.  

كُـوِّرَتْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كور ’dır.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

اِذَا الشَّمْسُ كُـوِّرَتْۙۖ


Surenin ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatına uygun olarak, surenin konusuyla alakalı bir cümleyle başlamıştır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiştir. Ayrıca cümle, hüsn-i ibtidâ sanatının güzel bir örneğidir.

Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi) 

Surenin ilk ayeti ibtidaiyye olarak gelmiştir. Şart üslubunda gelen cümlede şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  الشَّمْسُ كُـوِّرَتْ  şart cümlesidir. Cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır.  الشَّمْسُ , takdiri  انطوت (Katlandı) olan mahzuf fiilin failidir.

Bu takdire göre cümle mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

Şartın cevap cümlesi, 14.ayetteki  عَلِمَتْ نَفْسٌ مَٓا اَحْضَرَتْۜ  cümlesidir.  

كُـوِّرَتْ  cümlesi, tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. (Âşûr) Bu kullanımda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

Bu cümleye atfedilen 12 cümle vardır. atıf harfi  و ’dan sonra  إذا  kelimesinin tekrarı ıtnâbdır. Bu ıtnâb tehvil amacıyla dolayı zorunlu kılınmıştır. Tehvil ıtnâb ve tekririn gereklerinden biridir. (Âşûr)

كُـوِّرَتْ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin  bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Şayet  الشَّمْسُ  kelimesinin merfûluğu mübtedalık sebebiyle mi yoksa faillik sebebiyle midir? dersen şöyle derim; Faillik sebebiyle olup onu merfû kılan,  كُـوِّرَتْۙۖ  fiilinin açıkladığı, gizli bir fiildir. (كُـوِّرَتْۙۖ); çünkü  اِذَا  edatı şart anlamı barındırması sebebiyle fiil ister. (Keşşâf)

Ayette zaman edatı اِذَا  ile on iki olay zikredilmiş, cevabında "Her nefis ne getirdiğini bilecektir." denilmiştir. Bu oniki olay şunlardır: 1. Güneşin dürülmesi, 2. Yıldızların bulanması, 3. Dağların yürütülmesi, 4. Kıyılmaz malların bırakılması, 5. Vahşi hayvanların toplanması, 6. Denizlerin ateşlenmesi, 7. Nefislerin eşleştirilmesi, 8. Diri diri gömülen kıza sorulması, 9. Amel defterlerinin açılması, 10. Göğün sıyrılıp açılması, 11. Cehennemin kızıştırılması, 12. Cennetin yaklaştırılması. (Elmalılı) 

Güneş dürüldüğü zaman, sarıldığı zaman demektir ki, كورت العمامة (sarık sarılmak) deyiminden gelir ki, kaldırıldığı zaman demektir. Çünkü elbise kaldırılmak istenirse katlanır ya da ışığı dürülüp uruklara yayılması gitmek, eseri ortadan kalkmak ve yörüngesinden kaydırılmaktır. Bu da  طعنه فكوره  deyiminden gelir ki, birini dertop edip yere atmaktır. Bu terkip (كور  maddesi) sarmak ve toparlamak anlamınadır.  الشَّمْسُ 'in mabadinin tefsir ettiği fiille merfû olması daha iyidir, çünkü şart edatı  اِذَا  fiil ister, ona dahil olur. (Beyzâvî - Rûhu’l Beyân)

كُـوِّرَتْۙۖ  kelimesinin manası, yörüngesinden alınıp cehenneme atılmasıdır. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: ”Muhakkak güneş ve ay kıyamet günü cehennemde durulmuş iki nurdur." Yani güneş ve ay cehenneme atılmışlardır. Güneş ve ay maddî varlıklardır. Onların cehenneme atılmaları zarar görmelerine sebep değildir. Onların cehenneme atılmaları ateşin hararetini yükseltmek içindir. (Rûhu’l Beyân)

Güneşin dürülmesi iki manada anlaşılabilir. Birisi, uzaktan düz görünen güneş yuvarlağının etrafı kabuk bağlayıp bir bohça gibi sarılarak ışığının sönmesi ve körlenmesi demek olur ki bu hakikattır. Veya güneş tutulduğu zaman olduğu gibi gözden kaybolmasıdır. Bu da mecazdır.

İkincisi, güneş kütlesinin bizzat kendisinin ortadan kaldırılıp atılması demek olur ki, bu mecazi bir manadır. Zira bir elbise kaldırılacağı zaman dürülüp de kaldırılmak adet olduğundan, dürülmek, gerekli olma ilgisiyle, yok etme manasından mecaz olur. Tekvirin ikinci manası olan yıkıp atmak, bu manada hakikat demektir. Üçüncü mana olan köreltmek ise, öncekinin aynı demektir. (Elmalılı)

Burada  إنْ  değil,  اِذَا  buyurulmuştur. Çünkü bahsedilen olay gerçekleşmiştir ya da kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü  اِذَا  harfi, sık karşılaşılan durumlarda veya kesinlik bulacak olaylarda kullanılır.  إنْ  harfi ise varsayım ifade eder. Bu hadise vuku bulur ya da vuku bulmaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 7, c. 2, s. 397)

Kur’an-ı Kerim’de yedi sure, şart edatı ile başlamıştır. Bunlar; Vâkıa, Munâfikûn, Tekvir, İnfitar, İnşikâk, Zilzal ve Nasr Sureleridir. (İtkan)