ذ۪ي قُوَّةٍ عِنْدَ ذِي الْعَرْشِ مَك۪ينٍۙ
Erişilmez bir nazım güzelliği ve edebî incelikler taşıyan 15-18. âyetlerdeki yeminler, ileride verilecek olan vahiy ve peygamberle ilgili bilgilerin gerçekliğini teyit amacı taşıması yanında, muhatabı bu bilgilerin önemini kavramaya hazırlamaktadır. Çünkü peygamberin dürüstlüğü ve vahyin gerçek olduğu hususunda kuşku duyan insanın, hiçbir dinî bildirimi tanıyıp kabul etmesi beklenemez. Müfessirler 19. âyette anlatılan “değerli elçinin sözü”nden maksadın Kur’an olduğunu söylemişlerdir. Elçiden maksat bir görüşe göre Cebrâil’dir (Taberî, XXX, 51; Zemahşerî, 224). Cebrâil, Allah’ın kelâmı Kur’an’ın Hz. Peygamber’e ulaştırılmasında aracılık yani elçilik ettiği için ona “değerli elçi” denilmiş ve Allah’ın vahyettiği kelâm Hz. Peygamber’e onun tarafından okunduğu, vahye uygun söz kalıbına girmiş olarak ondan ulaştığı için “onun sözü” olarak ifade edilmiştir. Diğer bir yoruma göre “değerli elçi” Hz. Peygamber’dir. O, Allah’ın elçisi olarak Kur’an’ı insanlara tebliğ ettiği için Kur’an onun sözü olarak ifade buyurulmuştur (İbn Âşûr, XXX, 154-155).
“Değerli elçi” ifadesini Hz. Peygamber olarak açıklayanlara göre 20-21. âyetlerin anlamı şöyle olur: Peygamber Allah’tan gelen mesajları ümmetine tebliğ edecek güç ve yeteneğe sahiptir; Allah katında onun yüce bir makamı ve itibarı vardır; kendisine indirilen vahyi koruma ve tebliğ etme hususunda güvenilir bir elçidir; Allah’a itaat eden müminler ona da itaat eder, saygı gösterirler (Şevkânî, V, 453; arş hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/54).
ذ۪ي قُوَّةٍ عِنْدَ ذِي الْعَرْشِ مَك۪ينٍۙ
ذ۪ي harf ile îrablanan beş isimden biri, رَسُولٍ ‘in ikinci sıfatı olup cer alameti ي ‘dir. قُوَّةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عِنْدَ zaman zarfı مَك۪ينٍۙ ‘e mütealliktir.
ذِي muzâfun ileyh olup cer alameti ي ‘dir. الْعَرْشِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مَك۪ينٍ kelimesi رَسُولٍ ‘in üçüncü sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
مَك۪ينٍ sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذ۪ي قُوَّةٍ عِنْدَ ذِي الْعَرْشِ مَك۪ينٍۙ
ذ۪ي قُوَّةٍ izafeti önceki ayetteki رَسُولٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
عِنْدَ ذِي الْعَرْشِ izafeti, مَك۪ينٍ ‘nin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
رَسُولٍ ‘ün üçüncü sıfatı olan مَك۪ينٍ mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
قُوَّةٍ ’deki tenvin tazim, nev ve kesret ifade eder.
مَك۪ينٍۙ - قُوَّةٍ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
ذِي kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Kuvvetli ifadesi [Kuvveleri son derece sağlam olan (Cebrâil)’ öğretmiştir ona; deha sahibi…] (Necm 53/5-6) ayetlerindeki gibidir. Mekanın durumu mekan tutanın durumuna göre anlam kazandığı için, Cebrâil’in konumunun ve değerinin azametine delalet etsin diye; [Arş Sahibinin katında] buyurulmuştur. (Keşşâf - Ebüssuûd)