كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدّ۪ينِۙ
Din kelimesi, Kur’an-ı Kerîm’de bilinen anlamı yanında, “hesap ve ceza günü” (âhiret) mânasında da kullanılmaktadır. Bu âyette birinci veya ikinci anlamında kullanıldığı yönünde iki farklı yorum vardır. Müteakip âyetler ikinci yorumu desteklemektedir. Buna göre 10-12. âyetler şu gerçeği ortaya koymaktadır: Bu dünyada insanlar başıboş bırakılmamıştır. Aksine herkesin neler yaptığını bilen ve kayda geçen görevli melekler vardır. Bu âyetler, öncelikle âhireti ve uhrevî hesabı inkâr edenleri uyarmakla birlikte daha genel olarak inananı ve inanmayanıyla bütün insanları, yargı ve adaletin ceza veya ödüllendirmenin bu dünyada olanlardan ibaret bulunmadığını; bu dünyada yerini bulmayan veya eksik kalan adaletin, o günün tek hâkimi olan Allah’ın huzurunda mutlaka eksiksiz gerçekleşeceğini; şu halde herkesin, hayatını bu sorumluluk bilinci ve duyarlılığı ile düzenlemesi gerektiğini hatırlatmaktadır.
Râzî, bu âyetlerle ilgili olarak özetle şöyle der: Kuşkusuz Allah Teâlâ, kullarının neler yaptığını bütün ayrıntılarıyla bilir; bunun için yapılanların yazılmasına, yazıcılara, şahitlere, belgelere ihtiyacı yoktur. Ancak O, kendisiyle insanlar arasındaki ilişkileri onların kendi aralarında uygulayacakları usullere göre düzenler. İnsanlar arasındaki hak ve sorumlulukları düzenlemenin en sağlıklı yolu, her şeyi kayda geçirmek; hesaplaşma aşamasında ise belge ve tutanakları ortaya koyarak hakkın yerini bulmasını, adaletli bir sonucun alınmasını sağlamaktır. İşte kıyamet günündeki hesaplaşma da böyle olacaktır (XXXI, 83).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 570كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدّ۪ينِۙ
كَلَّا , red ve caydırma harfidir. Cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabı tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve bir çok nahivciler ile Basra Dil mektebinin çoğunluğu bu edatın ك ile olumsuzluk لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da كَلَّا Edatı )
بَلْ idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir. ‘Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki’ anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. تُكَذِّبُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzâri fiilidir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بِالدّ۪ينِۙ car mecruru تُكَذِّبُونَ fiiline mütealliktir.
تُكَذِّبُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi كذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدّ۪ينِۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayette كَلَّا red ve caydırma, بَلْ intikal için gelmiş idrâb harfidir.
Ayet, müspet muzari fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تُكَذِّبُونَ fiiline müteallik olan بِالدّ۪ينِۙ kelimesiyle İslam dini veya din günü yani ceza kastedilmiştir.
Önceki ayetteki müfred muhatap zamirinden, bu ayette cemi muhataba iltifat sanatı vardır.
Bir cevap edatı olan كَلَّا , kendinden önce geçen cümlenin ifade ettiği düşüncenin doğru olmadığını sert bir şekilde ifade etmeye yarar. (Mehmet Altın, Kur’an’da Te’kid Üslupları ve Çeşitleri, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
كَلَّاۚ , cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabına tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve birçok nahivciler ile Basra Dil Mektebinin çoğunluğu bu edatın ك ile olumsuzluk لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Bir çok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da كَلَّا Edatı)
‘Hayır, kesinlikle hayır, asla, mümkün değil’ manalarını taşıyan كَلَّا sözcüğü, söyleyen kişiyi azarlamak, sözlerini ret ve iptal etmektir. Bu, olumlu cevap vermek anlamına gelen evet sözcüğünün zıttıdır. (Müfredat)
كَلَّا ; teşbih edatıyla nefy edatından meydana gelmiştir her iki edatın manasını gidermek ve manayı takviye için lam şeddelenmiştir. Salebe’nin görüşü budur. Sîbeveyhi ve bir çok ulemaya göre o kelime mürekkep değil, tek bir harftir. Azarlama ve tehdit bildirmekten başka manası yoktur. إلَّا üzerinde daima vakfedilmesini kendisinden sonraki kelimeyle iptidayı caiz görmüşlerdir. Bir kısım ulema içinde كَلَّا olan surelerin mekki olduğuna hükmederler. (İtqan 1/466)
بَلِ , atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
كَلَّا [Hayır] kelimesi de Allah'ın keremine aldanmaktan mendir. Bilâkis dini yalanlıyorsunuz kavli de aldanmalarının asıl sebebini açıklamak için geçiştir, Din lâfzından da, ceza yahut İslâm murat edilmiştir. (Beyzâvî, Âşûr)
"Din", küllî ve cüz'î olarak iki mana ile de düşünülmüştür: İslâm ve ceza. Çünkü din, lügatte ceza, yani yapılan bir işe iyi veya kötü bir karşılık vermektir. Bunun hakkı da iyiye iyi ile, kötüye kötü ile cezadır. Bunun için Yusuf Suresi'nde "melik'in kanununa göre." (Yusuf, 12/76) ayetinde geçtiği üzere görev ve sorumluluk hükümlerini belirleyen kural ve âdetlere dahi din ve şeriat denir. ["Sizin için dinden Nuh'a tavsiye ettiğini şeriat yaptı."] (Şûrâ, 42/13)
Bu nedenle örf ve şeriatte din, insanları hamde, yani medih ve övgü ile mükafata layık, güzel tercihleriyle iyi olan şeylere kendiliklerinden sevk eden ilâhî kanundur. Bunun hakikati de ["Doğrusu Allah katında din ancak İslam'dır."] (Âl-i İmran, 3/19) buyrulduğu üzere İslam'dır. Bunun esaslarından biri de ahirette tekrar dirilmek ve cezadır. İşte burada Allah'ın keremine mağrur olup aldanmakla dini yalanlamak, doğrudan doğruya Allah'ın dini olan İslâm'ı yalanlamak demek olursa da, bu yalanlama, özellikle onun hükümlerinden biri olan öldükten sonra dirilme ve cezayı ve bunun gereği olarak görev ve yükümlülüğü yalanlamak manasına geldiği için, "siz mağrurlanıp saygısızlık etmekle cezayı ve dolayısıyla dini kökünden yalanlamış oluyorsunuz" mealinde olur. Bundan dolayı böyle yerlerde dini sadece ceza ile tefsir etmek daha kestirme olacağından çoğunlukla bu mana tercih olunmuştur. Yani, siz demek ki cezayı yalanlıyorsunuz ve onun için Allah'tan korkmuyor mağrurlanıyorsunuz. (Elmalılı)