Mutaffifin Sûresi 16. Ayet

ثُمَّ اِنَّهُمْ لَصَالُوا الْجَح۪يمِۜ  ...

Sonra onlar muhakkak cehenneme gireceklerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 إِنَّهُمْ onlar
3 لَصَالُو elbette gireceklerdir ص ل ي
4 الْجَحِيمِ cehenneme ج ح م
 

“Günahkârlar” diye çevirdiğimiz füccâr kelimesi fâcirin çoğulu olup bunların nitelikleri ve âhiretteki durumları 11-17. âyetlerde açıklanmıştır. Bunların “yazısı”dan maksat da yapıp ettiklerine ait bilgileri içeren ve âhirette önlerine konacak olan kayıtlar, sicillerdir. Yüce Allah 7. âyette bu yazının siccînde korunduğunu, 9. âyette de siccînin “amellerin kaydedilmiş bulunduğu bir defter” olduğunu ifade buyurmuştur. Zamanın kozmogonisinden etkilendikleri anlaşılan bazı müfessirlere göre siccîn, “yedi kat yerin dibi” veya “yerin altında bulunan büyük bir kaya”dır; bir kısmına göre de cehennemde bir kuyudur. Dilciler ise siccîn kelimesinin, “hapishane” anlamına gelen sicn kökünden türetildiğini ve onunla eş anlamlı olduğunu ileri sürmüşlerdir (Taberî, XXX, 60-61; Kurtubî, XIX, 257-258). Zemahşerî’ye göre siccîn, “şeytanların, inkârcı ve günahkâr olan insanlarla cinlerin amellerinin Allah tarafından kaydedildiği kötülük defteri, sicili” demektir (IV, 231). Gerek âyetlerin bağlamı gerekse müfessirlerin açıklamaları dikkate alındığında siccînin, amellerin düzenli ve eksiksiz kaydedildiği, inkârcıların ve günahkârların bütün eylemlerinin yazıldığı bir kitap (kütük) olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte siccîn âhiretle ilgili olduğu için müteşâbih (anlamını kesin olarak bilmemiz mümkün olmayan) kelimelerdendir. Siccînin nasıllığı ve niceliği hakkındaki bilgi Cenâb-ı Hakk’a ait olup müminlerin görevi onun varlığına ve insanların dünyada yapıp ettiklerinin hesabının âhirette sorulması sırasında ortaya çıkarılmak üzere yazılıp korunduğuna inanmaktır (Allah, kullarının bütün yapıp ettiklerini bildiği halde bu tür kayıtların tutulmasının sebebi için bk. İnfitâr 82/9-12).

10-11. âyetlerde hesap ve ceza gününü inkâr eden, dolayısıyla bu tutumları siccînde kayda geçirilmiş bulunan günahkârların âhiretteki âkıbetlerinin çok kötü olacağına dikkat çekilmektedir. 12-13. âyetlerde ise bunların kötü davranışlarından üç kapsayıcı örnek gösterilmektedir: a) İnanç konularında haddi aşmaları, hak yoldan sapmaları; b) Durmadan günah işlemeleri; c) Kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bunlara “eskilerin masalları” demeleri, dolayısıyla Kur’an’ı ve peygamberi red ve inkâr etmeleri. 14. âyette inkârcıların bu tür davranışlarının kalplerini kaplayıp kararttığı bildirilmiştir. “...kaplayıp karartmıştır” diye çevirdiğimiz rânefiili, sözlükte “galip geldi, kuşattı, istilâ etti” anlamlarına gelir. Bu âyette ise işlenen günahların, bir pas tabakası gibi kalbi kaplayıp karartmasını, böylece insanın düşünce ve duygularını olumsuz etkilemesini ve onun hakikatleri kavramasına engel olmasını ifade eder (Taberî, XXX, 62; İbn Âşûr, XXX, 199). Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bir kul günah işlediği zaman kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer o kul günahı terkedip bağışlanmayı dilerse, bu leke kaybolur. Şayet tövbe etmez ve günah işlemeye devam ederse, o zaman bu siyah nokta büyüyerek onun bütün kalbini kaplar. İşte Allah Teâlâ’nın, ‘Gerçek şu ki, yapıp ettikleri kalplerini kaplayıp karartmıştır’ (meâlindeki) âyetinde ifade ettiği kararma ve pas tutma budur” (Müslim, “Îmân”, 231; Tirmizî, “Tefsîr”, 75). Gazzâlî bu âyeti yorumlarken şöyle der: Tam tövbe önceki kusurları da telâfi edecek işler yapmaktır. Nitekim Yüce Allah “Hayır! Gerçek şu ki, onların yapıp ettikleri kalplerini kaplayıp karartmıştır” buyurmuştur. Kir birikince zamanla tabiat halini alır ve kalbi kaplar. Bedensel isteklere uyarak işlenmiş olan önceki kötülükleri telâfi etmek için sadece ileride o istekleri bırakmak yetmez. Ek olarak iyilikler yapmak suretiyle, kalbi kaplamış olan bu kiri pası silip temizlemek gerekir (İhyâ, IV, 10)

Kur’an’da, gerçeğin ve iyinin ne olduğunu anlayıp kavrama merkezi olan mânevî anlamdaki kalbin belirtilen fonksiyonunu yitirmesiyle ilgili olarak “kararıp paslanma” anlamındaki reyn kavramının dışında “mühürlenme” (Bakara 2/7; En‘âm 6/46; Câsiye 45/23), “kilitlenme” (Muhammed 47/24) ve “kılıfla örtülüp kapanma” (En‘âm 6/25; İsrâ 17/46; Kehf 18/57) gibi anlamlara gelen başka deyimler de kullanılmıştır. Râzî’nin kaydettiği bir yoruma göre bu tür ifadeler, günah ve inkârda ısrar eden insanların kalplerinin geçirdiği farklı aşamalara işaret eder. Çünkü –az önce zikredilen hadiste de belirtildiği gibi– insan inkâra ve günah işlemeye devam ettikçe kalpteki mânevî lekelerin de aşama aşama artıp çoğalacağı açıktır (XXXII, 94-95). Nefsi anlatan âyetlere göre de bu kalp, ibadetle olgunlaşıp ilâhî rızâya erme mertebesine yükselen, ama öte yandan günahlarla da alçalan ve hep kötülüğü arzu ve telkin eden nefistir.

Ehl-i sünnet müfessirleri, “...onlar (inkârcılar) o gün elbette rablerinden mahrum kalacaklardır” meâlindeki 15. âyetten, “Şu halde müminler rablerinden mahrum kalmayacaklar” şeklinde bir sonuç çıkarmışlar ve âyeti, âhirette Allah Teâlâ’nın müminlere görüneceği (rü’yetullah) konusunda delil olarak değerlendirmişlerdir. Bu yoruma göre âyette inkârcıların âhirette bütün hazları unutturacak kadar yüksek seviyede bir mutluluk verecek olan “rablerini görme” nimetinden mahrum bırakılacakları ifade edilmiş olmaktadır. Allah Teâlâ’nın, kullarına âhirette yüce zâtını göstereceğini hadisler bildirmekle birlikte bunun nasıl olacağını Allah’tan başkası bilemez (rü’yetullah konusunda bilgi için bk. Kur’an Yolu, A‘râf 7/143).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 575-577
 

ثُمَّ اِنَّهُمْ لَصَالُوا الْجَح۪يمِۜ


Ayet, atıf harfi  ثُمَّ  ile istînâf cümlesine matuftur.  ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُمْ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. 

صَالُوا  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ‘dır. İzafetten dolayı sonundaki  ن  düşmüştür. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  الْجَح۪يمِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

صَالُوا  kelimesi, sülâsi mücerredi  صلي  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

ثُمَّ اِنَّهُمْ لَصَالُوا الْجَح۪يمِۜ


Tertip ve terahî ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle, önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Burada  ثُمَّ (sonra) manası, mertebe sonralığıdır. Zira onların cehenneme girmeleri, mezkûr tahkirden ve ilâhi rahmet ve kerem mahrumiyetinden daha ağır bir cezadır. (Ebüssuûd) 

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ’nin haberi olan  لَصَالُوا الْجَح۪يمِۜ  izafetle marife olmuştur. İzafet kısa yoldan çok şey söylemek, anlamı veciz bir şekilde ifade etmenin yanında tahkir ifade etmiştir. Müsned  tahkir anlamındaki kelimeye muzâf olmakla müsnedün ileyhin de tahkirine işaret eder.

Haber olan  صَالُوا  ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

جَح۪يمِ  kelimesi cehennemi ifade eden birçok kelimeden biridir. Müennes bir kelimedir. Ahirette ceza görenlerin yaşadığı yeri ifade eden kelimelerden biri olup, ‘çok kızışmış ateş’ demektir.