Târık Sûresi 14. Ayet

وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِۜ  ...

O, boş bir söz değildir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve değildir
2 هُوَ O
3 بِالْهَزْلِ şaka ه ز ل
 
Semanın sıfatı olup “dönüşlü” anlamına gelen zâti’r-rec‘ ifadesini müfessirler iki türlü yorumlamışlardır: a) “Yağmur veya yağmur yüklü bulutları olan” demektir. Buna göre “dönüşlü sema” ibaresi, göğün buharlaşma yoluyla yerden aldığı suları yağmura çevirip yere geri döndürmesini, sürekli tekrar eden bu dönüşümü ifade eder (bk. Zemahşerî, IV, 242). b) Gökte bulunan yıldızlar, güneş ve ayın tekrar tekrar batıp doğmalarını anlatır (İbn Kesîr, VIII, 397). Meâlde bu yorum tercih edilmiştir. “(Tohumun filizlenmesiyle) yarılan yer” ifadesi, incecik ve yumuşak filizlerin sert toprakları yararak yerin üzerine çıkmasındaki ilâhî hikmetlere dikkat çekmektedir. Âyetlerde bu muhteşem olayların gerçekleştiği gök ve yere yemin edilerek bunlar nasıl gerçek ise ve yüce Allah’ın kudretinin tecellileri ise Kur’an’ın da aynı şekilde gerçek olduğu, Allah’ın kelâm sıfatının tecellisi olduğu anlatılmaktadır. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt :5 Sayfa: 598-599
 

وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِۜ


Ayet, atıf harfi  وَ ‘la kasemin cevabına matuftur. İsim cümlesidir.  مَا  olumsuzluk harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. هُوَ munfasıl zamiri  مَا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur. 

بِ  harf-i ceri zaiddir.  الْهَزْلِۜ  lafzen mecrur,  مَا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur.

 

وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِۜ


Ayet, önceki ayetteki kasemin cevabına  وَ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet sıygadan, menfi sıygaya geçişte iltifat sanatı vardır.  

Sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

مَٓا  nefy harfi  ليس  gibi amel etmiştir. Müsned olan  بِالْهَزْلِ ’deki  بِ  harfi zaiddir. Tekid ifade eder. 

Olumlu cümlelerde  لِ  harfinin tekid ifade ettiği gibi, olumsuz cümlelerde de  لَيْسَ  ve  مَٓا 'nın haberinin başında gelen  بِ  harfinin de tekid bildirdiğini söylenir. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, II, 142)

اِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌ  cümlesiyle ve  وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِ  cümlesi arasında mukabele vardır. Bu cümle aynı zamanda önceki ayeti tekid eder.

الْهَزْلِۜ , bütün cinslere şamil olan masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Ayrıca masdarlar, bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ismi fâil (etkin sıfat) ve ismi mefûlü (edilgen sıfat) de ifade eder. 

هَزْلِۜ , şaka demektir. Ciddinin zıddıdır. Kur'an'da hiçbir şey  هَزْلِۜ şaibesi taşımaz, baştan sona ciddidir. İçinde şaka yoktur. Kendisiyle sapıkların hidayete ermesi, azgınların ona boyun eğmesi Kur'an’ın şanındandır. (Rûhu’l Beyân) 

Kur’an'da bir gayri ciddilik şaibesi bile yoktur; onun tamamı, sırf ciddi konulardır; onda hiç hafife alınacak bir söz yoktur. Binaenaleyh taşkınlar, onunla hidayet bulmak ve azgınlar, ona boyun eğmelidir. (Ebüssuûd)