Târık Sûresi 13. Ayet

اِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌۙ  ...

Şüphesiz o Kur’an, hak ile batılı ayırd eden bir sözdür.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّهُ elbette O
2 لَقَوْلٌ muhakkak bir sözdür ق و ل
3 فَصْلٌ ayırdedici ف ص ل
 
Semanın sıfatı olup “dönüşlü” anlamına gelen zâti’r-rec‘ ifadesini müfessirler iki türlü yorumlamışlardır: a) “Yağmur veya yağmur yüklü bulutları olan” demektir. Buna göre “dönüşlü sema” ibaresi, göğün buharlaşma yoluyla yerden aldığı suları yağmura çevirip yere geri döndürmesini, sürekli tekrar eden bu dönüşümü ifade eder (bk. Zemahşerî, IV, 242). b) Gökte bulunan yıldızlar, güneş ve ayın tekrar tekrar batıp doğmalarını anlatır (İbn Kesîr, VIII, 397). Meâlde bu yorum tercih edilmiştir. “(Tohumun filizlenmesiyle) yarılan yer” ifadesi, incecik ve yumuşak filizlerin sert toprakları yararak yerin üzerine çıkmasındaki ilâhî hikmetlere dikkat çekmektedir. Âyetlerde bu muhteşem olayların gerçekleştiği gök ve yere yemin edilerek bunlar nasıl gerçek ise ve yüce Allah’ın kudretinin tecellileri ise Kur’an’ın da aynı şekilde gerçek olduğu, Allah’ın kelâm sıfatının tecellisi olduğu anlatılmaktadır. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt :5 Sayfa: 598-599
 

اِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌۙ


Kasemin cevabıdır. İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  قَوْلٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.  فَصْلٌۙ  kelimesi  قَوْلٌ ‘ün sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌۙ


Ayet kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelmiştir. Kasemin cevabı, muksemun aleyhtir.

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

فَصْلٌ  kelimesi  قَوْلٌ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

الصَّدْعِۙ , bütün cinslere şamil olan masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Ayrıca masdarlar, bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ismi mef’ûlü de ifade eder. 

فَصْلٌ , ‘ayırmak’ manasında masdardır. Maksat; Kur’ânın hakla batılı ayırmasıdır. Yani hakkı açıklar ve batılı iptal eder.  Bu özellik  إنَّهُ لَقَوْلٌ فاصِلٌ  şeklinde ism-i fail kalıbıyla değil de, daha mübalağalı olması için masdar kalıbıyla gelmiştir. (Âşûr)

Dolayısıyla burada mecazî isnad vardır.

اِنَّهُ ‘daki zamir Kur’an’a aittir. فَصْلٌۙ  (ayırma/ayrım) kelimesi ‘hak ile batılı birbirinden ayıran’ anlamındadır. Tıpkı Kur’an’a ayıran anlamında Furkân dendiği gibi. (Keşşâf)

İsm-i fail olarak  فاصل  değil de masdar olarak  الفصل  şeklinde gelişi mübalağa içindir. Fârık'ın yerine Furkân denmesi de aynı şekilde mübalağa ifade eder. (Ruhu’l Beyan)