A'lâ Sûresi 15. Ayet

وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّه۪ فَصَلّٰىۜ  ...

Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.  (14 - 15. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَذَكَرَ ve anan ذ ك ر
2 اسْمَ adını س م و
3 رَبِّهِ Rabbinin ر ب ب
4 فَصَلَّىٰ ve namaz kılan ص ل و
 

“Öğüt mutlaka fayda verir” şeklinde çevirdiğimiz ifadeye göre burada belli bir grup değil, öğüde muhatap olan herkes kastedildiği için muhatapların sayısı az veya çok olsa da bir kısmının öğütten mutlaka yararlanacağı kesindir. Nitekim 10. âyette bu husus açıkça ifade edilmiştir. Ancak bu âyet “...Öğüt fayda verirse öğüt ver” şeklinde de anlaşılmıştır. Buna göre âyetin lafzından, öğüt verilebilmesi için verilecek öğüdün muhataba fayda sağlamasının şart koşulduğu anlaşılırsa da müfessirler, öğüt fayda verse de vermese de peygamberin öğüt vermekle yükümlü olduğu, âyetin böyle anlaşılması gerektiği kanaatindedirler. Râzî, öğüt vermenin veya hakikati anlatmanın ilk etapta gerekli (vâcip) olduğunu, tekrarının gerekli olmasının ise öğüdün yarar sağlaması ve böylece amacın gerçekleşmesi durumuna bağlı bulunduğunu belirtmiştir (XXXI, 144). Buna göre Hz. Peygamber’in Allah’tan aldığı tâlimatı muhataplara duyurması onun misyonunun gereğidir. Öğüt vermenin faydalı olacağı kanaatine varıldığı takdirde devam etmek de vâciptir. Ancak inkârda kararlılık gösteren, gerçekle alay eden insanlara öğüt vermek onların inkâr ve inatlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramaz. Bu yüzden Allah, “O halde bizi anmaktan yüz çevirenden … sen de yüz çevir” buyurmuştur (bk. Necm 53/29).

10-11. âyetlerde öğüdün herkese fayda vermeyeceği, ondan ancak Allah’tan korkanların faydalanacağı, Allah’tan korkmayan, isyan ve günah batağına saplanmış olan bedbahtların ise ondan kaçacakları bildirilmiştir. 12. âyet verilen öğütten kaçmanın, hakikate sırt çevirmenin sonuçta insanı cehenneme sürükleyeceğini haber vermektedir. 

Sonra orada ne ölür ne de yaşar” meâlindeki 13. âyet azabın ebedîliğini ve korkunçluğunu ifade etmektedir. Cehennemdekiler ölmezler, yaşarlar; ancak çektikleri dikkate alındığında bunun olumlu anlamıyla yaşamak olmayacağı da muhakkaktır. Buna karşılık 14-15. âyetlerde öğütlere kulak veren, kalplerini şirk, günah ve kötü ahlâkın kirlerinden temizleyen, namaz kılıp sadaka ve zekât vermek suretiyle nefsini arındıran kimselerin kurtuluşa erecekleri bildirilmiştir.

14. âyette “arınan” diye tercüme ettiğimiz tezekkâ fiili, “insanın nefsini kontrol altına alması, her türlü şirk, kötülük ve günahtan uzaklaşması, Allah’ın birliğine iman edip dinin emir ve yasaklarını yerine getirmesi” anlamına geldiği gibi “zekât vererek arınmak” mânasına da gelir. Ancak Mekkî sûrelerde yer alan “zekât” tabirleriyle (Zâriyât 51/19; Meâric 70/24), sonraları hükümleri etraflı olarak belirlenmiş şekliyle zekât değil, mutlak anlamıyla malî içerikli dinî görevler kastedilmiştir. Çünkü kurumsal anlamda zekât Medine döneminde farz kılınmıştır (bk. Tevbe 9/103). Şu halde âyetteki tezekkâ kelimesi hem malı haramlardan ve kul haklarından hem de nefsi günah kirlerinden arındırmayı ifade eder. 

15. âyette Allah’ın adını anan ve namaz kılan kimsenin kurtuluşa ereceği bildirilmiştir. Ancak burada geçen, “namaz kılma” olarak çevirdiğimiz sallâ fiiliyle ilgili de farklı yorumlar yapılmıştır. Bazı müfessirlere göre bundan maksat bilinen beş vakit namazdır; bazılarına göre bayram namazı, bir kısmına göre de “salât” kelimesinin sözlük anlamı olan duadır (Taberî, XXX, 100). Beş vakit namaz Mekke döneminin sonlarına doğru farz kılındığına ve bu sûre de oldukça erken bir dönemde indiğine göre, buradaki salât kavramını da beş vakit namaz olarak değil, ilk müslümanların Hz. Peygamber’in örnekliğinde yerine getirdikleri günlük ibadet olarak anlamak uygun olur (bu konuda bk. Kâmil Yaşaroğlu, “Namaz”, DİA, XXXII, 351). 

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 604-605
 

وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّه۪ فَصَلّٰىۜ


Fiil cümlesidir.  ذَكَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اسْمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  رَبِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  atıf harfidir.  صَلّٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

صَلّٰى  fili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  صلى ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّه۪ فَصَلّٰىۜ

 

Ayet atıf harfi  ثُمَّ  ile önceki ayette atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. 

ذَكَرَ  fiilinin mef’ûlü olan  اسْمَ رَبِّه۪  izafetinde  ه۪  zamirinin Rabb ismine muzâfun ileyh olmasıyla o kişi, yine Rabb ismine muzâf olmasıyla  اسْمَ , şan ve şeref kazanmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rab isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Aynı üslupta felen  فَصَلّٰىۜ  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan her iki cümle de mazi sıygada gelerek temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Rabbinin adını anan, kalbi ve dili ile namaz kılan demektir. Bu da [‘’Beni anmak için namaz kıl’’] (Tâhâ: 14) ayeti gibidir. Anmaktan iftitah tekbirini murat etmek de câizdir. Şöyle de denilmiştir: تَزَكّٰىۙ , fıtır sadakasını (fitresini) verdi, Rabbinin adını andı da bayram günü onu tekbir edip bayram namazını kıldı demektir. (Beyzâvî)

Buradaki namaz, iniş sebebi bile olsa sadece bayram namazıdır demek lazım gelmeyeceği gibi,  تَزَكّٰىۙ ‘yi de yalnız mali zekata ve bu arada özellikle fıtır sadakasına tahsis etmek gerekmez.  تَزَكّٰىۙ , iç ve dış temizliği ve feyizlenme manasıyla amellerin temizlenmesi ve malın temizlenmesinden daha genel olduğu gibi, namaz da beş vakit namazdan daha genel olarak Bayram namazı ve vitir gibi vacip olan namazları da kapsamış olmak gerekir. Onun için hükmü, Mekke'de mümkün olduğu kadar uygulanmış bulunduğu gibi, Medine'de de mali zekat, fitre ve bayram namazı dahi bu hükme dahil olarak uygulanmış, dolayısıyla hükmünün mutlak olarak değil, bazı içine aldığı şeyler itibarıyla kısmen sonraya bırakılmış olduğu anlaşılır. Şu halde fıtır sadakası ve bayram namazını söyleyenlerin maksadı da, sadece bunlar olduğu değil, bunların dahi bu ayetin hükmüne dahil bulunduğunu ve o suretle uygulandığını söylemek demektir. Hatta söylendiği gibi, mümkün olduğu kadar nafilelerin bu medih ve övgüye dahil olması ayetin mutlak manasının zahirine uygun olduğu gibi,  تَزَكّٰىۙ , zikir ve salatın zikredilmesi de kalbî ve lisanî, malî ve bedenî bütün ibadetlerin aslı olmak itibarıyla hepsine işaret olması dahi sahihtir ve böyle rivayet edilmiştir. (Elmalılı)