A'lâ Sûresi 18. Ayet

اِنَّ هٰذَا لَفِي الصُّحُفِ الْاُو۫لٰىۙ  ...

Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ’nın sayfalarında da vardır.  (18 - 19. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 هَٰذَا bu
3 لَفِي elbette vardı
4 الصُّحُفِ sahifelerde de ص ح ف
5 الْأُولَىٰ ilk ا و ل
 

“Kitaplar” diye çevirdiğimiz suhuf kelimesi dönemin örfî kullanımında kitapla eş anlamlı olan sahîfenin çoğuludur. Bu bağlamda kitap, Allah tarafından peygamberlere gönderilen vahyi ifade eder. Buna göre her iki âyette yer alan suhuftan maksat, “Hz. İbrâhim ve Hz. Mûsâ’ya verilen kitaplardır. Bu iki peygambere nisbet edilen sahîfeler, geçmiş vahiylerin sadece birer örneğini teşkil eder. Çünkü vahiy bunlarla sınırlı değildir. İsimleri bildirilen başlıca kitaplar, Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’an’dır. Sahîfelerden 10’unun Hz. Âdem’e, 50’sinin Şît’e, 30’unun İdrîs’e, 10’unun da İbrâhim’e verildiği rivayet edilir (bk. Zemahşerî, IV, 245).

Şuarâ sûresinin 196. âyetinde olduğu gibi bu son âyetler de bütün peygamberlere vahyin tek kaynaktan, Allah’tan geldiğini ve ilâhî dinlerin iman, ibadet ve ahlâk konularında aynı prensipleri, evrensel gerçekleri ve değerleri getirdiğini ifade etmektedir. 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 606
 

اِنَّ هٰذَا لَفِي الصُّحُفِ الْاُو۫لٰىۙ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هٰذَا  ismi işaret  اِنّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  فِي الصُّحُفِ  car mecruru  اِنّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.  الْاُو۫لٰى  kelimesi  الصُّحُفِ ‘nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّ هٰذَا لَفِي الصُّحُفِ الْاُو۫لٰىۙ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden  اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilenleri tazim ifade eder. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip uzağı işaret eden özelliğiyle onların mertebelerinin yüksekliğini belirtir. Bu üslup sadece haberin çok önemli olduğu yerlerde kullanılır.

İşaret isminde istiare vardır. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لَفِي الصُّحُفِ  car mecruru, mahzuf habere mütealliktir.

الصُّحُفِ  için sıfat olan  الْاُو۫لٰىۙ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

لَفِي الصُّحُفِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi  فِی  harfi zarfiye manası içerir. İçi olan bir şeye benzetilen  الصُّحُفِ , mazruf mesabesindedir. Mübalağa için bu harf  عَلَيْ  yerine kullanılmıştır. Sayfalardaki bilgi adeta bir şeyin, bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir. Mübalağa için gelen bu istiarede câmi’, her iki durumdaki mutlak irtibattır.

Alimler, bu ayetteki  هٰذَا  lafzıyla neye işaret edildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak, kimileri, bunun bir surede geçenlerin tümüne bir işaret ettiğini söyleyerek şunu demişlerdir: “Zira bu sure, Allah'ın birliğini (tevhid), peygamberlik müessesesini, Allah'ı inkâr edenlere karşı tehdidi (vaîd) ve Allah'a itaatta bulunanlar için de vaadi, mükafatı ihtiva etmektedir.”

Kimileri de, "Hayır, bu ifade ile işaret edilen şey Cenab-ı Hakk'ın, قَدۡ أَفۡلَحَ مَن تَزَكَّىٰ ifadesinden başlayıp, وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ وَاَبْـقٰىۜ  ifadesine kadar geçen kısımdır. Zira, Cenab-ı Hakk'ın, [İyi temizlenen kimse umduğuna erişmiştir] ifadesi, nefsi (ruhu), uygun olmayan her şeyden arındırmaya bir işarettir. (Nazarî kuvveti, tüm bozuk inançlardan; amelî kuvveti de, bütün kötü huylardan  temizlemek) demektir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

الصُّحُفِ  kelimesi  الصّاحِفَة ‘nin çoğuludur. Burada  الصّاحِفَة , kitap demektir. Yani bunlar sahifelerde sabittir. Nefsi gereksiz şeylerden arındırma, ruhu marifetle, organları ibadetle kemale erdirme, ahiret ve Allah'ın ecrine özendirme işleri, şeriatlerin değişmesiyle değişmez. Bunlar her şeriatte vardır. (Rûhu’l Beyân)

هٰذَ  ile işaret edilen şeyin ne olduğu konusunda dört görüş vardır:

Birincisi: O, Allah teâlâ’nın ["... ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir”] kavlidir, bunu   Katâde, demiştir.

İkincisi: “Bu sure” demektir ki bunu da İkrime ile Süddi, demişlerdir.

Üçüncüsü: O, “Kurtuluş arınan, Rabbinin ismini anıp namaz kılan içindir. Bunlar Kur’an’da olduğu gibi ilk suhuflarda da vardır”. Bunu da İbn Kuteybe, demiştir.

Dördüncüsü: O, "arınan kurtuldu” kavlinden "daha süreklidir” kavline kadar olanlardır, bunu da İbn Cerir, demiştir. (Ez-Zâdu’l-Mesîr)