Gâşiye Sûresi 17. Ayet

اَفَلَا يَنْظُرُونَ اِلَى الْاِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ۠  ...

Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَفَلَا
2 يَنْظُرُونَ bakmıyorlar mı? ن ظ ر
3 إِلَى
4 الْإِبِلِ develere ا ب ل
5 كَيْفَ nasıl ك ي ف
6 خُلِقَتْ yaratılmış خ ل ق
 

Öldükten sonra dirilmenin mümkün olmadığını iddia eden inkârcılara cevap veren bu ve bundan sonraki sorulu ifadelerde, çevrelerini kuşatan doğal varlık ve olaylardaki ilâhî kudretin tecellilerine muhatapların dikkati çekilerek öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğu anlatılmaktadır. Evrendeki her şey Allah’ın kudretini göstermekle birlikte Kur’an’ın ilk muhataplarının en çok sevdikleri ve sahip olmak istedikleri mal deve olduğu için önce onun yaratılışına dikkatleri çekilerek ibret almaları istenmektedir. Dayanıklılığı, binme kolaylığı, taşıma gücü; etinden, sütünden ve yününden istifade edilmesi gibi özellikleri deveyi çöl ortasında yaşayan insanlar için vazgeçilmez bir değer haline getirmiştir. Kuşkusuz burada Kur’an’ın ilk muhatapları olan Araplar için taşıdığı büyük önemden dolayı deveden söz edilmiş olup bu yalnızca bir örnektir. Asıl maksat ise insanlar için benzer şekilde değer ifade eden canlısıyla cansızıyla çeşitli nimetleri yaratmış olan Allah’ın üstün gücünü ve lütufkârlığını hatırlatmaktır. “Deve” diye çevirdiğimiz ibil kelimesinin “yağmur yüklü bulut” anlamına geldiği, âyette bu anlamın kastedilmiş olabileceği de belirtilmiştir (bk. Zemahşerî, IV, 247; Kurtubî, XX, 35). 

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 611
 

اَفَلَا يَنْظُرُونَ اِلَى الْاِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ۠


Hemze istifham harfidir. Ayet, atıf harfi  فَ  ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أينكرون فلا ينظرون.. (İnkâr mı ediyor ve bakmıyorlar mı?) şeklindedir.

Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَنْظُرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  

اِلَى الْاِبِلِ  car mecruru  يَنْظُرُونَ  fiiline mütealliktir.  كَيْفَ  istifham ismi, amili  خُلِقَتْ۠ ‘ın hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

خُلِقَتْ  fiili  الْاِبِلِ ‘den veya yaratılış durumundan bedel-i iştimâl olup mahallen mecrurdur. Yani, ينظرون إلى خلق الإبل أو إلى كيفية خلقها (Devenin yaratılışına veya yaratılış şekline bakıyorlar.) şeklindedir.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl.

Bedel-i iştimâl: Mübdelün minh’e tam olarak uymayan, onun bir parçası da olmayan ancak, başka yönden ilgisi bulunan; daha çok mübdelün minh’in özelliğini ve durumunu bildiren bedeldir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خُلِقَتْ  fetha ile mebni meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir.

 

اَفَلَا يَنْظُرُونَ اِلَى الْاِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ۠


Ayet, takdiri  أينكرون (İnkâr mı ediyorlar?) olan mukadder istînâfa  فَ  ile atfedilmiştir. لَا  nafiye, hemze inkârî istifham harfidir.(Âşûr) 

İstifham üslubunda olmasına rağmen terkib, soru anlamında değildir. Cümle vaz edildiği anlamdan çıkarak inkâr, taaccüp ve uyarı anlamına geldiği için mecazı mürsel mürekkebtir. Mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hemze menfi cümlenin başına geldiğinde tenbih, tezekkür ve taaccüp manalarını verir. Bu manalarda sakındarma (tahzir) manası da olabilir. Bu ayette olduğu gibi. (Suyûtî, İtkân fi Ulumi’l-Kur’ân) 

İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Menfi muzari fiil sıygasında gelen cümle, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

اِلَى الْاِبِلِ  car mecruru  يَنْظُرُونَ  fiiline mütealliktir. İstifham ismi  كَيْفَ , nasb mahallinde haldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  خُلِقَتْ۠  cümlesi ise  الْاِبِلِ ’den bedeli iştimaldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

خُلِقَتْ۠  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde, mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

[Bakmıyorlar mı o develere, nasıl yaratılmış?] Bakmıyorlar mı develere? Yukarının bir şubelendirilmesi olan bu cümlenin  فَ  ile bağlanmasındaki mana, kıyamet haberini ve onun içerdiği hayret verici niteliklerle, öldükten sonra dirilme meselesini inkâr edenlere karşı yaratılışın en fazla göz önünde bulunan şeylerin bile görülüp duran enteresan durumlara dikkatleri çekmek suretiyle yaratıcının gücünü hatırlatmak ve onun nasıl tasarrufta bulunduğunu ve ona göre emir ve hükümlerini anlayıp ortaya çıkararak kıyamet gününün sıkıntılarından korunacak ve mutluluğuna erdirecek güzel ve yararlı işlere sevk ve teşvik etmektir. Kıyamet haberinden sonra yer ve göğün yaratılış niceliği ile yaratıcının kudretine dikkat çekilirken ilk önce devenin ileri sürülmesi birdenbire insana acayip gelirse de bu acayiplikte kastedilen manaya isabet açısından berâat-i istihlâl gibi bir bedî’ sanat vardır……….aynı  zamanda ayet sonlarında kıvrık hâ yani tâ-i merbutadan şiddetli uzun tâ ya geçen bir genişleme ile ifadeye başkaca bir değişiklik verilmesinin yaratılıştaki enteresanlıkları göstermek maksadına her bakımdan uyan bedî’ sanatları kapsadığı anlaşılır. (Elmalılı)