Gâşiye Sûresi 23. Ayet

اِلَّا مَنْ تَوَلّٰى وَكَفَرَۙ  ...

Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır.  (23 - 24. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا ancak
2 مَنْ kim
3 تَوَلَّىٰ yüz çevirirse و ل ي
4 وَكَفَرَ ve inanmazsa ك ف ر
 

Allah Teâlâ resulüne, hiçbir baskı ve zorlamaya meydan vermeden insanları uyarmasını ve gerçekleri onlara yalnızca tebliğ etmesini emretmektedir. Çünkü iman ve ibadet ancak kişinin ikna olmasına, gönülden isteyip benimsemesine bağlıdır. Zor karşısında kalan kimsenin “inandım” demesi ve ibadet etmesi sadece bir aldatma ve durumu kurtarmadır. Bu yüzdendir ki muhtelif âyetlerde peygamberin görevinin insanları mutlaka hidayete erdirmek değil, sadece Allah’ın gönderdiği vahyi tebliğ etmek olduğu bildirilmiştir (meselâ bk. Âl-i İmrân 3/20; Nahl 16/82; Kasas 28/56; Şûrâ 42/48) ve bu son derece önemli, evrensel bir ilkedir. Bazı müfessirler bu âyetin neshedildiğini yani hükmünün kaldırıldığını söylemişlerse de bize göre bu görüş isabetli değildir. Meşrû savunma ve hakların korunması için savaş emri geldikten sonra da Hz. Peygamber inanmayanları imana zorlamamış, yalnızca topluma zarar verenleri, yıkıcı hareketlere kalkışan elebaşıları cezalandırmıştır. Bilinen tarihinde hiçbir zaman siyasî bir birlik ve devlet kuramamış olan Hicaz Araplarını siyasal bir birliğe kavuşturmak için ölüm kalım mücadelesinin verildiği bir ortamda yıkıcı hareketlere öncülük edenler gerektiği şekilde cezalandırılırken, kendi halinde yaşayanlara güvenli bir toplumsal, siyasal ve hukukî ortam hazırlanmıştır. 

23-24. âyetlerde uyarıldıkları halde söz dinlemeyip inkâra devam edenleri, Allah’ın “en büyük azap” ile cezalandıracağı vurgulanmaktadır. Başka bir âyette de en büyük azabın âhiret azabı olduğu ifade edilmiştir (bk. Kalem 68/33).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 612-613
 

اِلَّا مَنْ تَوَلّٰى وَكَفَرَۙ


اِلَّا  istisna edatıdır. Önceki ayetteki  عَلَيْهِمْ ‘deki zamirden munkatı’ istisna veya ذَكِّرْ  fiilinin mukadder mef’ûlünden muttasıl istisnadır.

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

Müstesna minh;a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,

(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c) Ya kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.

(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)

Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir.İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı’ istisna 3. Müferrağ istisna. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl müstesna olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  تَوَلّٰى ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

تَوَلّٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. كَفَرَ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

تَوَلّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  ولي ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.   

 

اِلَّا مَنْ تَوَلّٰى وَكَفَرَۙ


Ayetteki  اِلَّا , istidrak manasında munkatı istisna harfidir. (Âşûr)

Müstesna konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘in sılası olan  تَوَلّٰى  cümlesi ve ona matuf olan  وَكَفَرَۙ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Veya  اِلَّا , lakin manasında,  مَنْ  mübteda, sonraki ayet  فَ ‘nin ziyadesiyle haberdir.

تَوَلّٰى  mevsûlün sılasıdır.  كَفَرَۙ  cümlesi sılaya matuftur. 

تَوَلّٰى  fiili  تفعّل  babındadır. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) tedrîc ve talep anlamları katar. 

[Yalnız; yüz çeviren…] cümlesi munkatı‘ (kopuk; istisna kılındığı kategorinin cinsinden olmayan) bir istisnadır; yani [Sen onların üzerinde bir müstevli değilsin; lakin onlardan kim yüz çevirerek inkâr ederse (bilmelidir ki) velayet ve kahredici güç Allah’a mahsustur.] Dolayısıyla O, bu kimseyi cehennem azabı demek olan en büyük azaba çarptıracaktır. [Yalnız; yüz çeviren…] ifadesinin; yukarıdaki  [Sen öğüt vermene bak] ayetinden istisna olduğu da söylenmiştir; yani “Sen öğüt vermene bak! Ancak iman etmesinden ümit kestiğin; yüz çevirip en büyük azaba müstehak hâle gelen kimse hariç (buna öğüt verme)!” demek olup bu ikisi arasında kalan kısım ara cümledir. (Keşşâf)

İstisnanın muttasıl olduğu söylenmiştir; çünkü kâfirlerle cihat etmek ve onları öldürmek tasalluttur. Sanki onları dünyada cihat, ahirette de ateş azabı ile tehdit etmiştir. Bunun (Öyleyse hatırlat) kavlinden istisna olduğu da söylenmiştir. Yani sen hatırlat, ancak kim arkasını döner ve ısrar ederse, en büyük azabı hak eder. Bu ikisinin arasındaki de itiraz cümlesidir. Tenbih edatı olarak  الا  okunması da birinciyi destekler. (Beyzâvî)