هَلْ ف۪ي ذٰلِكَ قَسَمٌ لِذ۪ي حِجْرٍۜ
“Şafak vakti” diye çevirdiğimiz fecr kelimesi masdar olarak “tan yerinin ağarması”, isim olarak belirttiğimiz anlamı yanında, “sabah aydınlığı, şafak vakti, tan yerinin ağarma zamanı” gibi anlamlara gelmektedir. Tan yerinin ağarma zamanı ortalığın aydınlanmaya, canlıların da uyanmaya başlaması, bir çeşit yeniden dirilmeye benzediği için yüce Allah sabah aydınlığına yemin ederek aşağıda anlatılacak konulara dikkat çekmiştir (Râzî, XXXI, 161; ayrıca krş. Tekvîr 81/18). 2. âyette geçen on gecenin, hac ayı olan zilhiccenin ilk on gecesi, hicrî yılın birinci ayı olan muharremin ilk on gecesi, ramazanın ilk veya son on gecesi olduğu yönünde değişik rivayetler vardır. Ancak birinci mâna tercihe daha uygundur. Çünkü bu sûre Mekke’de indiğine, ramazan orucu ise Medine’de farz kılındığına göre ikinci ve üçüncü şıklardaki günler sûrenin indiği dönemde özel bir önem taşımıyordu. Zilhiccenin ilk on günü ise sûrenin inmesinden önce de Araplar’da kutsal sayılıyordu.
3. âyette geçen “çift ve tek”ten neyin kastedildiği konusunda da farklı yorumlar bulunmakla birlikte, çift olanıyla tek olanıyla bütün varlıklar üzerine yemin edildiğini söylemek en uygun olanıdır. Çünkü varlık yokluğa göre bizâtihî bir değerdir. Nitekim İslâm düşünce tarihinde varlık hayır, yokluk şer kabul edilmiştir. Ayrıca burada belli varlıklardan ziyade bu kavramlara (tek ve çift) dikkat çekildiği; mutlak tek olan Allah’ın dışında “tek”in bulunmadığı, tek gözüken yaratılmış varlıkların ortak özelliklerinin bulunması itibariyle çift ve benzer olduklarına işaret edildiği de söylenebilir (bilgi için bk. Şevkânî, V, 506; Ateş, X, 457). 4. âyette zikredilen “geçip gitmekte olan gece”nin, “Müzdelife gecesi” veya “bayram gecesi” olduğu söylenmiştir (bk. Elmalılı, VIII, 5797). Ancak ifadenin mutlaklığını ve başka pek çok âyette birçok kozmik varlık ve olaylara, belirleme yapılmaksızın yemin edildiğini dikkate alarak bunu da bütün geceler olarak anlamak daha uygun olur.
5. âyetteki “Aklı olan kimse için bunlar yemine konu olacak kadar önemli değil midir?” cümlesinin başında aslında soru edatı bulunmakla birlikte bunun, kesinlik edatı olan “kad” anlamıyla kullanıldığı konusunda görüş birliği vardır. Bu ifade tarzı, yukarıda kendilerine yemin edilen varlıkların çok önemli varlıklar olduğunu gösterir. Uygun olan her türlü takdire açık olsun diye yeminlerin cevabı yani ne maksatla yemin edildiği belirtilmemiştir. Müfessirlere göre Allah Teâlâ bu dört âyette kendi katında önemli olan varlıklara yemin ederek öldükten sonra dirilme, kıyamet, hesap, ceza ve mükâfatın gerçekleşeceğini vurgulamıştır; yahut yeminin cevabı “Çünkü rabbin her şeyi yakından izlemektedir” meâlindeki 14. âyettir. Bu da şöyle yorumlanmıştır: Yukarıda sayılanlara yemin olsun ki rabbin her şeyi yakından izlemektedir; hiçbir şey O’nun bilgisi dışında değildir; O, bütün yapıp ettiklerinizi bilmektedir ve karşılığını ceza veya ödül olarak verecektir” (Şevkânî, V, 507).
“Akıl” mânasında kullanılan hıcr kelimesinin kök anlamı “engellemek”tir, akıl kavramının sözlük anlamı da aynıdır. Akıl, insanı yanlış bilgi ve düşünceden, kötü davranışlardan alıkoyma yeteneğine sahip olduğu için ona bu isim verilmiştir. Buna göre âyet, genel olarak ilâhî bildirimlerin, özellikle de bu âyetlerde üzerlerine yemin edilen doğal varlık ve olayların anlam ve değerini, Allah’ın neden bu varlıklar üzerine yemin ettiğini, insanın ancak aklını doğru kullanarak anlayabileceğini ifade etmektedir.
هَلْ ف۪ي ذٰلِكَ قَسَمٌ لِذ۪ي حِجْرٍۜ
هَلْ istifham harfidir. Muzari fiile dahil olursa manayı istikbale çevirir. Ancak muzari fiil istikbal ifade ediyorsa bu fiile dahil olmaz.
İsim cümlesidir. ف۪ي ذٰلِكَ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. قَسَمٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
لِذ۪ي car mecruru قَسَمٌ ‘un mahzuf sıfatına müteallik olup cer alameti ي ‘dir. Aynı zamanda muzâftır. حِجْرٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
هَلْ ف۪ي ذٰلِكَ قَسَمٌ لِذ۪ي حِجْرٍۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. هَلْ , takriri manada istifham harfidir. Takrir; soru soran kimsenin karşı tarafın ikrarını sağlamak için kullandığı bir üsluptur.
Takrir (itirafa zorlama): Muhatabın bildiği birşey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)
Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda olmasına rağmen soru manası taşımayıp muhatabın dikkatini celbetmek amacıyla geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda, tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Cevabı malum bir soru şeklindeki cümle, haber üslubundan daha etkili hale gelmiş ve onları yaptıkları davranışları düşünmeye, hak söze kulak vermeye çağırmıştır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. ف۪ي ذٰلِكَ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. قَسَمٌ , muahhar mübtedadır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. sim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konuduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i işaret, işaret edileni göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip mertebesinin yüceliğini belirtmiştir. Ayette tecessüm ve cem’ ifade eden ذٰلِكَ ile kasem edilenlere işaret edilmiştir.
ف۪ي ذٰلِكَ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla üzerine yemin edilenler, mazruf mesabesindedir. Onları yüceltmek ve tazim maksadıyla bu harf, عَلَيْ yerine kullanılmıştır. Fecr, gece, tek, çift hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Camî’, heriki durumdaki mutlak irtibattır.
Müsnedün ileyh olan قَسَمٌ ‘daki nekrelik tazim ifade eder.
لِذ۪ي حِجْرٍۜ car mecruru, قَسَمٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
ذَ ٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sûreleri Belâgi Tefsiri, Duhan/57, C. 5, s. 190)
Ayette takrir, tazim ve tekit için istifham edatı olan هَلْ kullanılmıştır. Nitekim kasem edilen unsurların, Allah (cc) nezdindeki büyüklüğünü, bunların akıl erbabınca tazime layık şeyler olduklarını tahkik ve takrir etmekte ve bunlarla yapılan yeminlerin, geçerli yeminler ve ihbarların tekidi için layık şeyler olduklarına dikkat çekmektedir. Bu da kinaye yoluyla yemine mazhar olan hususları yüceltmeye işaret etmektedir. (Mehmet Okur, Fecr Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından Tahlili)
قَسَمٌ lafzının nekre gelmesi de tazim ifade etmek için olup “Eğer düşünebilecek bir akla sahipse ‘Bu yemin’ yeterli midir?” demektir. Böylece bu kasem kendisi için yemin edilene ikna edici ve yeterli olmuştur. (Mehmet Okur, Fecr Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından Tahlili - Âşûr)
Burada yemin edilen dört unsur sıralandıktan sonra ifadenin tamamlanması için bir cevap gelmesi gerekirken, yani yemin edildiğine göre muhatap için ispat bekleyen ve tekid edilmesi gereken meselenin zikredilmesi beklenirken, hiç beklenmedik bir şekilde [Bunlarda akıl sahibi olan için bir kasem var değil mi?] ifadesiyle, yemine cevap olan şeyi değil de muhataptan üzerine yemin edilenlerle ilgilenmesi talep edilmektedir. قسم (ḳasem) kelimesinin ‘yemin, ayırmak, bölmek’ anlamlarının yanında ‘takdir edip düşünmek’ anlamına da geldiğini hatırlarsak, [Bunlarda akıl sahibi biri için bir kasem var değil mi?] ifadesinin, akıl sahiplerini bu yeminleri değerlendirerek düşünmeye davet ettiği söylenebilir. (Kutbettin Ekinci Artuklu Üniv. İlahiyat Bilimleri Fak. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 57:1 (2016))
حِجْرٍۜ kelimesi, akıl demektir. Çünkü akıl, insanı uygun ve gerekli olmayan yerlerde bulunmaktan ve çelişkiye düşmekten kurtarır. (Rûhu’l Beyân)
لِذ۪ي حِجْرٍۜ sözündeki lam, lam-ı ta’lildir. Yani, bu ‘’yemin akıl sahibi içindir’’ ki bu akıl; sahibinin kibirlenmesine engel olur ve yemin edenin doğru söylediğini bilmesini sağlar. (Âşûr)