Leyl Sûresi 10. Ayet

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰىۜ  ...

Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz.  (8 - 10. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَسَنُيَسِّرُهُ ona da kolaylaştırırız ي س ر
2 لِلْعُسْرَىٰ en güç(yolda gitmey)i ع س ر
 

Cimrilik edip kendisiyle yetinen, yani kendi gücüne ve elindekilere güvenip Allah karşısında bile kendisini ihtiyaçsız görecek kadar kibirde ileri giden kişinin zora sokulmasından söz edilirken “en zor” anlamına gelen usrâ kelimesi kullanılmıştır. Bu sebeple cümle genellikle “Biz onu en zora hazırlarız” şeklinde anlaşılmıştır. Allah’ın kulunu zor olana hazırlamasından maksat da kulun, Allah ve resulünün gösterdiği yolu kabul etmeyerek yanlışlarda ısrar etmesi, bu sûre bağlamında ise cimriliğini sürdürmesi neticesinde Allah’ın ondan hidayet ve yardımını çekmesi, onu kendi haline bırakmasıdır. Bu ise insan için en büyük mahrumiyettir. Çünkü bu şekilde kendi başına kalan kul helâl haram demeden nefsânî arzularını tatmine çalışır; kötülük yapmak, günah işlemek ona kolay gelir, bunlardan zevk alır. Sonunda da cehennemi boylar; dünyada cimrilik edip biriktirmiş olduğu servetini orada fidye olarak verip cehennem azabından kurtulmak ister ama bu da mümkün olmaz (bk. Mâide 5/36; Meâric 70/11-16).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:634
 
Riyazus Salihin, 947 Nolu Hadis
Ali radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Bakîü’l-ğarkad Kabristanı’nda bir cenazenin defni için bulunuyorduk. Derken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elinde baston olduğu halde yanımıza geldi, oturdu. Biz de çevresine oturduk. Başını eğdi ve bastonuyla yere birşeyler çizmeye başladı. Sonra da şöyle buyurdu:
- “İçinizde, cennet veya cehennemdeki yeri önceden bilinmeyen kimse yoktur.”  Orada bulunanlar:
- Ey Allahın Resûlü! Biz akıbetimizi ezeldeki o yazıya  havale edip ameli bırakalım mı? dediler. Hz. Peygamber:
“- (Hayır) siz görevinizi yapmaya bakın. Herkes niçin yaratıldı ise onu kolayca elde eder” buyurdu.
Râvi hadisin bundan sonraki kısmını da rivayet etti.
(Buhârî, Cenâiz 83, Tefsîru sûre( 92 )3,4,5,7, Kader 4, Tevhîd 54; Müslim, Kader 6-8. Ayrıca bk. Tirmizî, Kader 3; İbni Mâce, Mukaddime 10)
 

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰىۜ


Ayet, 8. ayetteki mübteda  مَنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

فَ  harfi  اَمَّا ‘nın cevabının başına gelen rabıta harfidir. نُيَسِّرُ fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. 

نُيَسِّرُهُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  لِلْعُسْرٰىۜ  car mecruru  نُيَسِّرُهُ  fiiline mütealliktir.   عُسْرٰىۜ  maksur isim olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

Maksur isim; Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak ( ا ) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى – اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نُيَسِّرُهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi يسر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰىۜ


Mübtedanın haberi olan  فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰى  cümlesi, aynı zamanda 8. ayetteki  اَمَّا  cevabıdır.

Cümleye dahil olan  سَ , istikbal harfidir. Cümleyi tekid eder. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Fiil, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

فَسَنُيَسِّرُهُ  fiiline müteallik olan  لِلْعُسْرٰى  ifadesindeki mecrur ism-i tafdil vezninde gelerek, mübalağa ifade etmiştir.

‘Zorluk’ anlamındaki   لِلْعُسْرٰىۜ ‘da istiare vardır. Zor işler manasında müstear olmuştur.

Zıt anlamlı  العُسْرى  ve  اليُسْرى  kelimelerindeki harf-i tarif  ألْ , cins veya ahd içindir.(Âşûr) 

اَعْطٰى -  بَخِلَ  ve  صَدَّقَ - كَذَّبَ  ve  يُسْرٰىۜ  - عُسْرٰىۜ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı îcab vardır.  اتَّقٰىۙ - اسْتَغْنٰىۙ  kelimeleri arasında ise tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

فَأَمَّا مَنۡ أَعۡطَىٰ وَٱتَّقَىٰ وَصَدَّقَ بِٱلۡحُسۡنَىٰ فَسَنُیَسِّرُهُۥ لِلۡیُسۡرَىٰ  cümlesi ile, وَأَمَّا مَنۢ بَخِلَ وَٱسۡتَغۡنَىٰ وَكَذَّبَ بِٱلۡحُسۡنَىٰ فَسَنُیَسِّرُهُۥ لِلۡعُسۡرَىٰ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. Ayetlerdeki tıbâk, mukabele, seci gibi bir çok sanatın mevcudiyeti ibda sanatıdır.

لِ  harfi ta’lil içindir.  لِأجْلِ قَبُولِهاَ (Kabul edilmeleri için) demektir. (Âşûr) Aslı,  فَسَنُيَسِّرُلك الشَّريعت اليُسرى  olmalıydı. Ama böyle gelmemiştir. (Âşûr)  

Burada kalp sanatı da vardır. Kolaylaştırılmış şey; onun için kolaylaştırılmış şey menziline konulmuştur. Kalp yoluyla mübalağa için fiil mef’ûl için kolaylaştırılmış gibi ifade edilmiştir. Yani mana ‘’kolaylık için kolaylaştırdık’’ şeklindedir. Ama maksat bu değildir. (Âşûr) 

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰى [Biz de onu en zora hazırlarız.] Kendisi tercih ettiği için cehenneme girmek ve onun öncesindeki azaplar gibi zora ve şiddete götürecek hasletleri ona hazırlarız. Zahiren bakılacak olursa ayet metnindeki  سَ  harfleri, itaat ve günah karşısında vaadedilen karşılığa işaret etmektedir. Bu da ancak beklenen ve daha sonra olacak olan âhiret hayatında gerçekleşecektir. Böylece vaat ve tehdit kelimelerinin başına  سَ  harfi getirilmiştir ki, burada yapılan vaadin şu anda değil daha sonra olacak olduğuna delâlet etsin. (Rûhu’l Beyan)

نُيَسِّرُ  fiilinin hakiki manada geldiği düşünülürse kelam kalp uslubunda olup muktezâ-i zâhirin hilafınadır. Çünkü muktezâ-i zâhire göre kelamın şöyle gelmesi gerekirdi: فَسَنُيَسِّرُ اليُسْرى لَهُ وسَنُيَسِّرُ العُسْرى لَهُ (Kolayı da, zoru da ona kolaylaştıracağız). Ama bu kolaylaştırmanın mübalağalı olarak ifade edilmesi istendiğinde kalp sanatı kullanılır. Bunun için ayette olduğu gibi kolaylaştırılmış şeyin onun için kolaylaştırıldığı ifade edilmiştir. Bu kullanım Arapların ‘’havuza deveyi gösterdim’’ sözüne benzer. 

نُيَسِّرُ  fiilinin; bir şeyi bir şey için hazırlamakla bir şeyi birine kolaylaştırmak arasındaki lüzum alakasıyla hazırlamak manasında mecaz-ı mürsel olduğu düşünülebilir. Bu durumda  لِلْيُسْرى ولِلْعُسْرى  ifadelerindeki lam harfi ta’lil manasında olur. Yani kolaylık olması için ve zorluk olması için kolaylaştırıyoruz demektir. Kolaylıktan kastedilen Cennet, zorluktan kastedilen ise Cehennemdir. Bu vasıflar çoğunlukla Cennet ve Cehennem için alem olarak kullanılır. Hazırlık cennetin ve cehennemin zatı için olmaz. Bunun için lam harfinden sonra kolaylaştırma fiiline uygun bir muzâfın takdir edilmesi gerekir. Yani لِدُخُولِ اليُسْرى ولِدُخُولِ العُسْرى (Cennete ve cehennneme girmek için) demektir. Bu kolaylaştırma çabuklaştırma manasındadır. Zorluk uzun zaman gerektirdiği gibi kolaylık da kısa zaman gerektirir. Bu durumda kelamda kalp yoktur. (Âşûr)