وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰىۙ
Bu yeminler de üzerine yemin edilen varlıkların değerini, onları yaratan gücün büyüklüğünü göstermekte; ayrıca gelecek konunun önemine dikkat çekmektedir. Allah Teâlâ, 3. âyetteki yeminle ilim ve kudretinin sonsuzluğuna ve sanatının üstünlüğüne işaret etmiştir. Zira aynı maddeden yaratılmış olan erkek ve dişi arasındaki cinsiyet farkının şuursuz tabiat tarafından bir tesadüf eseri olarak meydana getirilmesi imkân ve ihtimal dışıdır. 4. âyette, insanların çabalarının, yaptıkları işlerin türleri, nitelikleri ve amaçları bakımından başka başka olduğu belirtilerek -anlaşıldığı kadarıyla- bir insanı değerli veya değersiz yapan unsurun cinsiyet değil, davranışların dinî, ahlâkî ve insanî yönlerden mahiyeti ve değeri olduğu ima edilmiş; böylece konu, -müteakip âyetlerde üzerinde durulacak olan- Kur’an’ın geliş ortamı ve çağının en temel sorunu sayılabilecek yoksulluk meselesine, bunun çözümüyle yakından ilgili cömertlik ve cimrilik huylarına getirilmiştir.
وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰىۙ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayete الَّيْلِ ‘ye matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. اِذَا zaman zarfı أقسم fiiline mütealliktir.
تَجَلّٰى ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
إِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَجَلّٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
تَجَلّٰى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi جلو ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰىۙ
النَّهَارِ , atıf harfi وَ ‘la birinci ayetteki muksemun bih olan الَّيْلِ ‘ye atfedilmiştir. Cihet-i camiâ tezattır.
Şarttan mücerret zaman zarfı اِذَا kasem fiili اُقْسِمُ ‘ya mütealliktir. اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan تَجَلّٰى cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
تَجَلّٰىۙ fiilinin النَّهَارِ ‘ye nispet edilmesi istiare sanatıdır. Canlılara mahsus olan fiil, gündüze isnad edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı vardır.
وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰىۙ ayetiyle وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰى ayeti arasında mukabele sanatı vardır.
النَّهَارِ - الَّيْلِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Gündüze, açıldığı zaman; gece karanlığının ortadan kalkması ile açığa çıktığı zaman yahut güneşin doğması ile kendini gösterdiği zaman demektir. (Beyzâvî)
[Açıldığı zaman gündüze], yani ortaya çıktığı vakit gündüze yemin olsun. Önceki surede gündüzün, güneşi ortaya çıkardığı vakte yemin edilmişti. Bunda ise gündüzün kendi ortaya çıkışına yemin edilmiştir. Bunda hak güneşinin vahdetle aydınlanıp İslam'ın ortaya çıkışına işaret vardır. يَغْشٰىۙ (bürür) ve تَجَلّٰىۙ (ortaya çıkar) fiillerindeki zamirler görünüşte biri gecenin biri gündüzün yerini tutmakla beraber gerçekte ikisi de yüce Allah'ın yerini tutan zamirlerdir. Örtmek de ortaya çıkmak da ona aittir. (Elmalılı)
Her iki ayetteki fiil aslında Allah Teâlâ’ya aittir. Dolayısıyla hükmî mecaz vardır.
Muksemun bih ve muksemun aleyh arasındaki münasebet çift kutupluluktur. Dişi-erkek, nur-zulmet ve hayır-şer. Amellerin neticesi de fayda ve zarar olabilir. Tıpkı zürriyetin salih ve gayrı salih oluşu gibi. (Âşûr) Dolayısıyla berâat-i istihlâl vardır..
Maksat mümin ve kâfirlerin dünyadaki ve ahiretteki hallerini beyandır. Bi’setin başında insanların çoğu küfürde olduğu için önce الَّيْلِ gelmiştir. (Âşûr)
Kur’âa-ı Kerim'in يَغْشٰى ve تَجَلّٰى fiillerinin mef’ûllerini zikretmemesinden, bir mahzuftan veya takdirî ifade yorumundan bizi alıkoyduğunu anlıyoruz. Bir mef‘ûl veya müteallak zikretmeye ihtiyaç duyulmaması sebebiyle, gecenin bürümesinden ve gündüzün tecelli etmesinden maksadın, tenbih ve dikkat çekmek olduğuna yöneltmek için böyle yapılmıştır.