Leyl Sûresi 5. Ayet

فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ  ...

Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz.  (5 - 7. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَمَّا ama
2 مَنْ kim
3 أَعْطَىٰ (hayır için) verir ع ط و
4 وَاتَّقَىٰ korunursa و ق ي
 

Bu ve benzeri sûrelerin indiği Mekke’de insanlar arasında büyük bir gelir farkı bulunuyor; tüccar ve zengin bazı putperest Araplar yoksullar karşısında son derece bencil, duyarsız, umursamaz davranıyor; hatta dönemin canlı şahidi olan Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiğine göre bunlar, “Dilese Allah’ın doyuracağı kimseleri biz mi besleyeceğiz!” diyecek kadar küstahlaşıyor (bk. Yâsîn 36/47), birbirlerine cimriliği öğütleyecek kadar acımasız davranıyorlardı (bk. Nisâ 4/37; Hadîd 57/24). Bu sebeple Mekke döneminde inen âyetlerin Allah’ın birliği inancının yerleştirilmesinin yanında en büyük hedefi yoksulluk sorununa el atmak, bunun âcil yollarından biri olarak insanların kalplerini yoksul ve himayesizlere karşı bencillik, sevgisizlik ve cimrilikten arındırmak; dertlerin de nimetlerin de paylaşılabildiği bir toplumsal ruh ve zihniyet geliştirmek olmuştur. Konumuz olan sûre bu zihniyeti hazırlayan anlamlı tesbitler, öğütler, uyarılar ve müjdeler içermektedir. Sonuç olarak sûrede iki farklı karakter tipi ortaya konmakta; açıkça belirtilmemekle birlikte ifadenin genelinden kolayca anlaşıldığı üzere bunlardan ilki olan cömert ve özverili tip müslüman insanı, cimri ve bencil tip de inkârcıyı temsil etmektedir.

Güzel karşılık” diye çevirdiğimiz 6. âyetteki hüsnâ kelimesini müfessirler “iman, kelime-i tevhid, en güzel din olan İslâm, namaz, oruç ve zekât, ibadetlerin güzel karşılığı” gibi anlamlarla açıklamışlardır (bk. Şevkânî, V, 530; Elmalılı, VIII, 5876). Bize göre hüsnâ kelimesi bu bağlamda inanç, ibadet, muâmelât ve ahlâk ilkeleriyle İslâm inanç ve uygulamaları bütününü ifade eder. 7. âyette geçen ve Allah’ın cömert kulu için kolaylaştıracağı bildirilen rahatlık ve mutluluk yolunu ifade etmek üzere “en kolay” anlamına gelen yüsrâ kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime “daha fazla iyilik yapma özelliği, erdemi” olarak da açıklanmıştır. Buna göre insan iyilik yapmaya çalıştıkça Allah da onda iyilik iradesini güçlendirir, iyilik yollarını kolaylaştırır ve sonunda cömertlik denilen güzel haslet onun kişiliğinin ayrılmaz bir özelliği, karakteri haline gelir. 

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:633-634
 

فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ


فَ  istînâfiyyedir.  اَمَّا  şart harfi veya tafsil harfidir. Şart anlamında, cezmetmeyen edatlardandır. Daha önce geçen bir cümleyi genişleterek anlatmak için kullanılır. (Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar) 

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اَعْطٰى ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.  اَعْطٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اتَّقٰى  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

اَعْطٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi عطو ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

اتَّقٰى  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir. İftial babının fael fiili  و ي ث  olursa fael fiili  ت  harfine çevrilir. 

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ


فَ , istînâfiyyedir. اَمَّا  harf-i şart, tafsil ve tekid için kullanılır. Şart harfi olması için kendisinden sonra  فَ  harfinin gelmesi zorunludur. Zemahşerî: ‘’ اَمَّا  cümleye tekid anlamı kazandırır’’ demiştir. (İtkan, c. 1, s. 421)

Şart, tafsil ve tekid bildiren  اَمَّا  edatı, cevabının başındaki  ف  harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında  ف  harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)

Şart cümlesinde müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  mübtedadır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi sonraki habere dikkat çekme kastına matuftur. Sılası olan  اَعْطٰى  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Şartın cevabı 7. ayette gelmiştir.

Aynı üsluptaki  وَاتَّقٰى  cümlesi atıf harfi  وَ ’la sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اَمَّا , cezmetmeyen şart harfi manasındadır.  لولا، إذاَ ، لَمَّا ، كُلَّماَ  gibi şart ve cevap olmak üzere iki cümleyi gerektirir. Çoğu kez cümlede tekrarlanır. Sîbeveyhi’ye göre ne olursa olsun manasını taşır. Cevabı daima isim cümlesidir. Cevabının başında  فَ  harfi zorunlu olarak gelir. Bu  فَ  rabıta değildir, bağlaç görevi yapar. (nüzül sırası tefsir notlarından)

Bundan murad, Hazret-i Ebû Bekir (ra) 'ın de yaptığı gibi, ister farz (zekat), ister nafile (sadaka) türünden olsun, köle azad etmek, esirlerin fidyesine destek sağlamak, müslümanları düşmanlarına karşı takviye etmek gibi bütün hayırlı hususlarda mal infakı kastedilmiştir. Bunun mutlak olarak sadece "verir" şeklinde getirilişi, tıpkı [Kendisine rızık olarak verdiklerinizden infak eder] (Bakara, 2/3) ayetindeki mutlak zikrediliş gibidir. Çünkü bununla ister farz, ister nafile olsun, Allah yolunda verilen herşey kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰى  [Veren ve sakınana gelince…] ayetinde, muhatabın zihni verilebilecek ve sakınabilecek her şeyi düşünsün diye, umum ifade etmesi için mef’ûl (tümleç) zikredilmemiştir. (Safvetü’t Tefâsir)

اتَّقٰىۙ - اسْتَغْنٰىۙ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. Takva sahibi olmak ile müstağnî olmak arasındaki tekabül, kelimenin lazımı yoluyladır. Yani; müstağni olmaktan murad, Allah’ın indinde olanlardan mahrum olduğu için sanki alacağı ecirden yüz çevirmiş cimri insandır. Böylece masiyetten sakınmamıştır ve müttakinin tekabülü olmuştur. Ya da dünya şehvetlerine dalarak masiyetten sakınmamış insandır. Her iki düşünce şekline göre de müstağni olmak, ademi ittikânın lâzımı olan bir manadır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)