وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Câhiliye döneminde başlıca sosyal ve ahlâkî problemlerden biri de yetimlerin ve yoksulların durumu idi. Onların hakları gözetilmez, malları ellerinden alınır, kendilerine zulmedilirdi. Buna göre 9-10. âyetlerin ana hedefi Resûlullah’ın şahsında bütünüyle toplumun dikkatini bu iki temel ahlâkî ve sosyal problem üzerine çekmek ve bunları çözüme kavuşturmaktı. Bunun yanında, daha özel olarak Resûlullah’a mazhar olduğu anılan ihsanlar karşısında şükür mahiyetinde bazı görevleri hatırlatılmaktadır. Burada sıralanan görevlerin, 6-8. âyetlerde Hz. Peygamber’e bahşedildiği bildirilen ilâhî lütuflarla alâkalı olduğu görülmektedir. Buna göre Allah onu yetim iken korumuştur; o da yetimi incitmemeli, himaye etmelidir. Allah ona ne yapacağını bilmez iken yol göstermiştir; o da kendisine bir şeyler sorup aydınlanmak isteyeni geri çevirmemelidir. Allah onu yoksulken zengin kılmıştır; o da kendisinden yardım isteyeni azarlamamalı, gereken yardımı yapabildiği kadar yapmalıdır. Şükürle ilgili bu özel görevler örnek olarak sıralandıktan sonra sûre bu konuda “Rabbinin lütuflarını şükranla an” şeklindeki genel ve kuşatıcı bir buyrukla tamamlanmıştır. Bazı müfessirler buradaki “nimet” kelimesini “Kur’an, peygamberlik, bu sûrede Resûlullah’a lutfedildiği bildirilen şeyler” gibi değişik mânalarla açıklamışlarsa da bunu, Resûlullah’ın hayatı boyunca mazhar olduğu maddî ve mânevî bütün lütuflar, nimetler olarak anlamak sûrenin amacına ve âyetlerin akışına daha uygun düşmektedir.
Şunu da belirtmek gerekir ki, Hz. Peygamber’in hayat hikâyesi onun eşsiz ahlâkını açıkça göstermektedir ve bu âyetlerde söz konusu edilen uyarılara onun herhangi bir davranışı sebep olmuş değildir. Kur’an’ın irşad ve eğitimde kullandığı üslûp gereği burada onun şahsında bütün insanlığa hitap edilmektedir.
وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَمَّا şart harfi veya tafsil harfidir. Şart anlamında, cezmetmeyen edatlardandır. Daha önce geçen bir cümleyi genişleterek anlatmak için kullanılır. (Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar)
بِنِعْمَةِ car mecruru حَدِّثْ fiiline mütealliktir. رَبِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. حَدِّثْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri اَنْتَ ‘dir.
حَدِّثْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi حدث ‘dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Ayet önceki ayetteki cevap cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
اَمَّا tafsil ve şart harfidir.
Şart üslubundaki cümle talebî inşââi isnaddır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. بِنِعْمَةِ رَبِّكَ car-mecruru ihtimam için, amili olan فَحَدِّثْ fiiline takdim edilmiştir.
Car mecrurun amili olan فَحَدِّثْ cümlesi, aynı zamanda اَمَّا ‘nın cevabıdır. فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi olan فَحَدِّثْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Veciz ifade kastına matuf بِنِعْمَةِ رَبِّكَ izafetinde Hz. Peygambere ait zamirin Rabb ismine muzafun ileyh olmasıyla Hz. Peygamber, yine Rabb ismine muzâf olan بِنِعْمَةِ , şan ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَمَّا harf-i şart, tafsil ve tekid için kullanılır. Şart harfi olması için kendisinden sonra فَ harfinin gelmesi zorunludur. Zemahşerî ‘’ اَمَّا cümleye tekid anlamı kazandırır’’ demiştir. (Suyûtî, İtkan, c. 1, s.419)
Ayette رَبِّ’ nin nimeti ile, özel bir nimet değil, cins kastedilmiştir ve bu hitap umumilik ifade eder. (Âşûr)
حَدِّثْ : Rabbinin nimetini, gerek mevcut, gerekse olacağı vaad edilen nimetini hemen söyle, anlat da anlat, Sade lafını ederek ve gösteriş yaparak gururlanmak için değil, hakkını takdir, şükrünü yerine getirmek için eserini gösterecek, başkalarını da istifade ettirecek şekilde sözlü veya fiilî olarak anlat. (Elmalılı, Âşûr)
Müfessir İbn Âşûr bu ayetin, [Seni dalalette bulup da sana yol göstermedi mi?] ayetinin mukabili sayıldığında, nimet kelimesinin, “hak dinin yolunu gösterme” manasına delalet edeceğini belirtmiştir.
Yüce Allah, Hz. Peygamber (sav) katında unutulmayan ve sürekli tekrarlanan bir söz olsun diye ayette حبر yerine حَدِّثْ َ kelimesini tercih etmiştir.
Söz konusu fiile bitişik zamir ise, ayet sonlarındaki fiillerin uyumu için hazf edilmiştir.
حَدِّثْ fiiline müteallık olan car-mecrur بِنِعْمَةِ رَبِّكَ önceki iki ayette de olduğu gibi öne geçirilmiştir. Kâdî İyâz’ın yorumuna göre, hitap Hz. Peygambere olmakla birlikte hüküm hem onu hem de onun dışındakileri kapsar, yani umumîdir. (Zeynep Yılmaz Öztürk, Duha Suresinin Tahlili Tefsiri)
Duhâ sûresi nazil olduğu zaman Rasûlüllah (sav) vahyin inmeye başlamasından dolayı duyduğu sevinç sebebiyle tekbir getirdi. Böylece ”Allahu ekber" ya da ”Lâ ilahe illâllâhu vallâhu ekber" sözleri sünnet oldu. Rasûlüllah'ın bu hareketi, bu sûreden sonraki sûrenin başından, Kuranın sonuna kadar tekbir getirmeye sebep oldu.
Ubey bin Ka'b (ra)'dan rivayet olunduğuna göre, kendisi Rasûlüllah'ın bu konudaki emrinden sonra ona Kur'an'ı bu şekilde okumuştur. Ubey bin Ka'b her sûreyi bitirdikçe bir nebze durur sonra ”Allahu ekber" derdi. Bu tekbirler, Duhâ sûresinin sonundan itibaren başlar Nâs sûresinin sonuna kadar olurdu. Sûrenin başında ve sonunda tekbir getirmek ise, her iki rivayeti cem etmek olur. Rivayetlerden birisine göre zikredilen sûrenin başında tekbir getirilirken, diğer rivayete göre Duhâ sûresinin sonunda tekbir getirilmeye başlanır. (Rûhu’l-Beyân)
1-11
وَالضُّحٰىۙ - الَّيْلِ ve لَلْاٰخِرَةُ - الْاُو۫لٰىۜ gruplarındaki kelimelerde tıbâk, [O seni bir yetîm iken seçip barındırmadı mı?] ayetinden surenin sonuna kadar leff ve neşr sanatı vardır. Şöyle ki; nimet olan üç şey zikredilmiştir; yetim olanın barındırılması, şaşkın olanın hidayete erdirilmesi ve ihtiyaç içinde olanın gani kılınması. Sonra da bunların mukabili zikredilmiştir. Yani madem ki Allah seni yetîm bulup muhafaza etti, sen de yetime hor bakma, ne yapacağını bilmez haldeyken sana doğru yolu gösterdi sen de ilim isteyeni azarlama, yoksulken seni gani hale getirdi sen de diğer insanları nimetlendir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)
Surenin sonunda konuyu en güzel şekilde bağlayarak mükemmel bir sonuç teşkil eden bu ayet, sözün makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlanması olan hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.
Kur’ân surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatab artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi sûrede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Surenin, kısa seci örnekleri olan ayetlerindeki fasıla harflerinin meydana getirdiği secî ve lüzum ma la yelzem sanatları, okuyanın dikkatinden kaçmayacak son derece latif, bedî’ sanatlardır.