Duhâ Sûresi 10. Ayet

وَاَمَّا السَّٓائِلَ فَلَا تَنْهَرْۜ  ...

Sakın isteyeni azarlama!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَمَّا ve sakın
2 السَّائِلَ dilenciyi س ا ل
3 فَلَا
4 تَنْهَرْ azarlama ن ه ر
 

Câhiliye döneminde başlıca sosyal ve ahlâkî problemlerden biri de yetimlerin ve yoksulların durumu idi. Onların hakları gözetilmez, malları ellerinden alınır, kendilerine zulmedilirdi. Buna göre 9-10. âyetlerin ana hedefi Resûlullah’ın şahsında bütünüyle toplumun dikkatini bu iki temel ahlâkî ve sosyal problem üzerine çekmek ve bunları çözüme kavuşturmaktı. Bunun yanında, daha özel olarak Resûlullah’a mazhar olduğu anılan ihsanlar karşısında şükür mahiyetinde bazı görevleri hatırlatılmaktadır. Burada sıralanan görevlerin, 6-8. âyetlerde Hz. Peygamber’e bahşedildiği bildirilen ilâhî lütuflarla alâkalı olduğu görülmektedir. Buna göre Allah onu yetim iken korumuştur; o da yetimi incitmemeli, himaye etmelidir. Allah ona ne yapacağını bilmez iken yol göstermiştir; o da kendisine bir şeyler sorup aydınlanmak isteyeni geri çevirmemelidir. Allah onu yoksulken zengin kılmıştır; o da kendisinden yardım isteyeni azarlamamalı, gereken yardımı yapabildiği kadar yapmalıdır. Şükürle ilgili bu özel görevler örnek olarak sıralandıktan sonra sûre bu konuda “Rabbinin lütuflarını şükranla an” şeklindeki genel ve kuşatıcı bir buyrukla tamamlanmıştır. Bazı müfessirler buradaki “nimet” kelimesini “Kur’an, peygamberlik, bu sûrede Resûlullah’a lutfedildiği bildirilen şeyler” gibi değişik mânalarla açıklamışlarsa da bunu, Resûlullah’ın hayatı boyunca mazhar olduğu maddî ve mânevî bütün lütuflar, nimetler olarak anlamak sûrenin amacına ve âyetlerin akışına daha uygun düşmektedir.

Şunu da belirtmek gerekir ki, Hz. Peygamber’in hayat hikâyesi onun eşsiz ahlâkını açıkça göstermektedir ve bu âyetlerde söz konusu edilen uyarılara onun herhangi bir davranışı sebep olmuş değildir. Kur’an’ın irşad ve eğitimde kullandığı üslûp gereği burada onun şahsında bütün insanlığa hitap edilmektedir. 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa:639-640
 

وَاَمَّا السَّٓائِلَ فَلَا تَنْهَرْۜ


Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  اَمَّا  şart harfi veya tafsil harfidir. Şart anlamında, cezmetmeyen edatlardandır. Daha önce geçen bir cümleyi genişleterek anlatmak için kullanılır. (Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar)

السَّٓائِلَ  kelimesi  تَنْهَرْ ‘ın muahhar mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. 

فَ  şartın cevabının başına rabıta harfidir. Takdiri, إذا كان حالك كذلك يتما وضلالا وفقرا فمهما يكن الأمر فلا تقهر اليتيم …(Eğer senin durumun böyleyse, yani yetim, dalalet ve fakirlik ise, o halde durum ne olursa olsun, yetime zulmetme.) şeklindedir. 

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَنْهَرْ  sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  اَنْتَ ‘dir.

 

وَاَمَّا السَّٓائِلَ فَلَا تَنْهَرْۜ


Ayet önceki ayetteki cevap cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

اَمَّا  tafsil ve şart harfidir. 

Şart üslubundaki cümle  talebî inşââi isnaddır. السَّٓائِلَ , mukaddem mef’ûlun bihtir. Mef’ûlün amili olan  فَلَا تَقْهَرْ  cümlesi, aynı zamanda  اَمَّا  cevabıdır. Nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır.

السَّٓائِلَ  durumuna ihtimam gösterilmesi için öne alınmıştır. Bu takdim-tehir sanatıdır. 

اَمَّا  harf-i şart, tafsil ve tekid için kullanılır. Şart harfi olması için kendisinden sonra  فَ  harfinin gelmesi zorunludur. Zemahşerî ‘’ اَمَّا  cümleye tekid anlamı kazandırır’’ demiştir. (Suyûtî, İtkan, c. 1, s.419)

فَاَمَّا الْيَت۪يمَ فَلَا تَقْهَرْۜ - اَلَمْ يَجِدْكَ يَت۪ـيـماً فَاٰوٰىۖ  ve  وَوَجَدَكَ عَٓائِلاً فَاَغْنٰىۜ  - وَاَمَّا السَّٓائِلَ فَلَا تَنْهَرْۜ  ayet grupları arasında güzel bir mukabele vardır. Bu, bedî' ilminin inceliklerindendir. (Safvetü’t Tefâsir)

السَّٓائِلَ ‘deki  ال  takısı cins içindir ve her sâili kapsar. (Âşûr)

تَقْهَرْۜ - تَنْهَرْ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Kur’an ayetlerindeki musikiye riayet de önemlidir. Çünkü bu da nefislerdeki etkiyi arttıran unsurlardan biridir. Bu ayetlerdeki mef'ûller tehir edildiğinde ahengin kaybolduğu görülür. Ama bu ayetlerdeki takdimler aynı zamanda tekid, ihtimam ve hükmü takviye içindir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

"Kâmus'un açıklamasına göre  السؤال ; yani sual ve mesele kelimesi, asıl olarak dilenmek manasına konulmuştur. Mutlak bir şekilde talep, istemek ve sormak manasına da kullanılır olmuştur. "Beşair"in verdiği ayrıntılı bilgiye göre  السؤال  kelimesi, bir şeyi talep ve yalvararak istemektir ki, bir kimseden bilmeyi veya bilmeyi sağlayacak olan bir şeyi yahut mal veya malı sağlayacak olan bir şeyi isteyip dilemek, yani sormak veya dilenmek suretiyle istemektir. Eğer sual yerilen bir sual ise, derecesine göre kötülükten nehyi gerektirir. O zaman azarlamak yaraşır. Çünkü mümine eziyet vermek de haramdır. Eğer sual övülen bir sual ise, azarlamak ve incitmek mutlak şekilde haram ve yasak olur. Gücü yetenin buna uygun cevap vermesi, nimeti anmış olmak üzere vâcip veya mendub olur. (Elmalılı, Âşûr)

النهر والانتهار ; Arapçada birisini ağır bir biçimde azarlamak anlamınadır. Buna göre ayetin manası şöyledir: ”El açıp isteyen kimseyi ters çevirme, ona sert söz söyleme. Aksine onu iyilikle geri çevir." (Rûhu’l-Beyân, Âşûr)