وَلَلْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْاُو۫لٰىۜ
“İşin sonu” diye çevirdiğimiz âhiret ile “öncesi” diye çevirdiğimiz ûlâ kelimelerinin buradaki anlamları konusunda iki yorum yapılmıştır: a) Senin bundan sonraki hayatın bundan önceki hayatından daha güzel ve başarılı olacak, özellikle peygamberlik görevinin sonu başlangıcından daha verimli olacak, b) Ebedî olan âhirette cennetteki hayatın geçici olan dünya hayatından daha güzel olacak. Bize göre, –bu âyetlerin inmesine sebep olan putperestlerin, “Artık Muhammed’e vahiy gelmiyor; Allah onu unuttu” gibi sözler söyleyerek (Buhârî, “Tefsîr”, 93) Peygamber’in sonunun geldiğini, davasının fiyasko ile biteceğini ummaları karşısında– Allah Teâlâ, resulünün sonunun gelmesi şöyle dursun, bundan sonraki hayatının, peygamberlik faaliyetlerinin ruhanî tekâmülünün öncekinden daha verimli, daha başarılı olacağını müjdelemiştir.
وَلَلْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْاُو۫لٰىۜ
İsim cümlesidir. لَ kasem içindir. لْاٰخِرَةُ mübteda olup lafzen merfûdur. خَيْرٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. لَكَ car mecruru خَيْرٌ ‘emütealliktir. مِنَ الْاُو۫لٰى car mecruru خَيْرٌ ‘ e mütealliktir.
خَيْرٌ ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir. (Âşûr)
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَلْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْاُو۫لٰىۜ
Ayet, surenin ilk ayetine veya 3. ayete matuftur. الْاٰخِرَةُ mübteda, خَيْرٌ haberdir. لَكَ ve مِنَ الْاُو۫لٰىۜ car mecrurları, خَيْرٌ ‘a mütealliktir.
وَلَلْاٰخِرَةُ kelimesinin başındaki وَ atıf harfidir. Bu harften sonra gelen لَ harfinin yeri ve anlamı hususunda ise iki görüş vardır. Bir görüşe göre bu لَ yemin içindir ve mahzuf bir kasemin cevabıdır. Diğer bir görüşe göre ise; buradaki لَ , kasem için değil, mübtedanın evveline gelen ve cümlenin manasını tekid eden lam-ı ibtidâdır. Buna göre İbn Âşûr söz konusu ayetin, cevabu’l-kasem cümlesi olan مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰى üzerine değil, ibtidâiyye cümlesi olan وَالضُّحٰى üzerine matuf olduğunu söylemiştir. لَكَ ‘deki ل ihtisas lâmıdır ve “Bu hayır sana mahsustur.” anlamındadır. Ancak o; zatı, dini ve ümmeti konusunda Peygamberin kendisiyle ilgili olan her şeyi kapsar. Bu, aynı zamanda Allah’tan (cc), İslam dinini yayacağı ve Nebi’nin (as), ümmeti için umduğu hayırların imkânını onlara sağlayacağı bir vaaddir. (Âşûr)
لَ , mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Mahzuf kasemle birlikte terkip kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
Müsned olan خَيْرٌ , ism-i tafdil kalıbında gelerek, mübalağa ifade etmiştir.
الْاٰخِرَةُ ve الْاُو۫لٰى kelimelerinin başlarındaki ال takısı cins için, yani hem bu dünyada hem de uhrevî hayatta her işinin sonu başından daha hayırlıdır manasını ifade içindir. (Âşûr) Yüce Allah’ın, bu ayette Peygambere (sav) hitaben “Ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır.” derken, لَكم (sizin için) demeyip, لَكَ (senin için) şeklinde tekil kullanmasının sebebi hakkında Râzî şu yorumu yapmıştır: “Resulullah’ın (sav) ümmeti içerisinde, ahiretin kendisi için şer olacağı kimseler de vardı. Bu nedenle eğer Yüce Allah lafzı umumîleştirseydi, bu doğru olmazdı. Sadece itaat edenleri zikretseydi, bu sefer de günahkarlar ve münafıklar rezil rüsva olurlardı. (Zeynep Yılmaz Öztürk, Duha Suresinin Tahlili Tefsiri)
الْاٰخِرَةُ (ahiret) - الْاُو۫لٰى (ilk) arasında tıbâk vardır. Çünkü الْاُو۫لٰى ‘dan murad dünya olup ahiretin zıddı olarak gelmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)
Burada böyle "ahiret" kelimesini ahiretten daha genel mana ile sonu önünden daha hayırlı diye anlamak, bu ayetin, kendisinden önce geçenlere bağlanması itibarıyla daha açık ve kapalılıktan uzaktır. Bunun hemen ardından da yüce Allah "Son senin için ilkten daha hayırlıdır." ayetini indirdi. Bundan bu ayetin ayrıca bir iniş sebebi bulunduğu, ahiretin de ölümden sonraya ait olarak dünya karşılığı olduğu açık görünüyorsa da bunu evvelki iniş sebebine dahil olarak veya ayetin, kendinden önceki kısma bağlanması itibarıyla genelleştirerek anlamak mana bakımından daha kuvvetli olacaktır. Demek olur ki bu sûre inerken vahiy, yalnız nazım ve mananın indirilmesiyle vaad ve haber verme halinde kalmamış, bu mananın gelecekte gerçekleşme şekli de keşif halinde açıkça gösterilmiştir ki, bu da mucizelerden bir mucize demektir. Nitekim Kisra ve Kayser mülklerinin ve İstanbul'un fethi hakkındaki haberler de bu cümledendir. Şu halde diğer bir kısım tefsircilerin dedikleri gibi burada da ahiret, bildiğimiz dünya karşılığı olarak, "ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır" diye tefsir edilecek olursa, bunu önceki ayetlere bağlamak için şu manada anlamak gerekir: "Sakın üzülme. Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı. Onun için bu dünyanın gündüzü de gecesi de senin için hayırlıdır. Vahyin gelmesinde de kesilmesinde de senin hakkında hayır vardır. Sen, ölümüne kadar çok hayırlara ereceksin. Bununla beraber dünyadan gidince o hayırlar kesilecek de sanma. Senin için ahiret her halde bu dünyadan daha hayırlı olacak." Bu mana "hayır" kelimesinin üstünlük sıfatı olmasından anlaşılır. Zira ahiretin daha hayırlı olmasından dünyanın da hayırlı olması gerekir. Ancak bundan, dünyadaki hayrın derece derece yükselerek arttığı anlaşılmaz. Diğer yorum şeklinde ise her halde sonu önünden daha hayırlı olarak bu mana da anlaşılır. "senin için" diye tahsis edilmesinde, lamın sağladığı bu tahsis manası, "senin dışında herkese göre değil, sana eziyet eden kâfirlere göre senin için daha hayırlıdır" demektir. Bu, ona iman eden ümmetin hakkında da ahiretin dünyadan daha hayırlı olmasına engel olmaz. Zira Peygamber'in peşinden giden ondandır: "Bana tabi olan bendendir."(İbrahim, 14/36) Ayrıca Peygamber için hayırlı olan bütün ümmeti için hayırlıdır. Onun dünyadaki hayrından kâfirler bile istifade eder. Ancak ahiret hayrı yalnız müminlerindir. (Elmalılı)