كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ لَنَسْفَعاً بِالنَّاصِيَةِۙ
“Perçeminden yakalayacağız” sözü mecazi bir ifade olup, “Onu tutup cehenneme atacağız, yüzünü kara çıkaracağız, alnını damgalayacağız, alçaltacağız” gibi değişik şekillerde açıklanmıştır (bk. Râzî, XXXII, 23). Kendini kendine yeterli gördüğü için azgınlık eden ve Allah’ın kullarının ibadet etmelerine, dinin emirlerini yerine getirmelerine engel olan kişinin, imtihan gereği bir süre veya dünya hayatı boyunca serbest bırakılsa da sonunda bir gün gelip yakasına yapışılacağı, hak ettiği cezayı göreceği bildirilmektedir. Âyette bu cezanın dünyada mı yoksa âhirette mi verileceğine dair bir açıklama yapılmadığına göre her ikisini de kapsadığı düşünülebilir. Nitekim Ebû Cehil ve benzerleri müslümanlar karşısındaki yenilgileri ve tükenişleriyle bu dünyada cezalarını görmüşlerdir; ayrıca âhirette de cezalandırılacakları birçok âyette haber verilmektedir.
كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ لَنَسْفَعاً بِالنَّاصِيَةِۙ
كَلَّا , ret ve caydırma harfidir. Cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabı tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve bir çok nahivciler ile Basra Dil mektebinin çoğunluğu bu edatın ك ile olumsuzluk لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da كَلَّا Edatı )
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. إِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَنْتَهِ۬ şart fiili olup illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
نَسْفَعاً fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ , tekid ifade eden nûn-u hafifedir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. بِ istiâne içindir. بِالنَّاصِيَةِۙ car mecruru نَسْفَعاً fiiline mütealliktir.كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ لَنَسْفَعاً بِالنَّاصِيَةِۙ
İstînafiyye olarak fasılla gelen ayette كَلَّٓا , manevi tekid harfi, caydırma ve azarlama ifade eder.
Bir cevap edatı olan كَلَّاۜ , kendinden önce geçen cümlenin ifade ettiği düşüncenin doğru olmadığını sert bir şekilde ifade etmeye yarar. (Mehmet Altın, Kur’an’da Te’kid Üslupları ve Çeşitleri, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
كَلَّاۚ , cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabına tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve birçok nahivciler ile Basra Dil mektebinin çoğunluğu bu edatın ك ile olumsuzluk لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da كَلَّا Edatı)
“Hayır, kesinlikle hayır, asla, mümkün değil” manalarini taşıyan كَلَّا sözcüğü, söyleyen kişiyi azarlamak, sözlerini ret ve iptal etmektir. Bu, olumlu cevap vermek anlamına gelen evet sözcüğünün zıttıdır. (Müfredat)
Kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir. لَ , mahzuf kasem cümlesine işaret eden lam-ı muvattie, إنْ şart harfidir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Kasemle tekid edilen şart cümlesinde şart cümlesi olan لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ , menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart fiili olan يَنْتَهِ۬ , çaba göstermek ve talep etmek manaları taşıyan افتعال babındandır. Fiilin mef’ûlünün hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Şartın cevabı, kasemin cevabının delaletiyle hazfedilmiştir. Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Şartın cevabının hazfı, icaz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, muhatabın muhayyilesini kısıtlamadan serbestçe düşünebilmesini sağlar.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümleye daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)
Muksemun aleyh olan لَنَسْفَعاً بِالنَّاصِيَةِ cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Mahzuf kasem ve nûn-u muhaffefe ile tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَنَسْفَعاً fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir. Fiilin sonundaki tekid nununa vakf nedeniyle elif harfi eklenmiştir. Resmi mushaftır.
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
بِ harf-i ceri yakalamanın şiddetini ifade için gelmiş zait bir harftir (Âşûr).
النَّاصِيَةِۙ [Alın] kelimesindeki tarif, takdirî ahd içindir. Yani, نَّاصِيَته demektir. Bu tarife Kûfe ehli muzâfun ileyhten bedeldir, der. النَّاصِيَةِۙ kelimesinde mecâz-ı aklî vardır. (Âşûr)
نَّاصِيَةِ , cüz-kül alakasıyla mecâz-ı mürseldir. (Sâbûnî, El-İbdâu-l Beyân fî-l Kur’âni-l Azîm)
Bu sanatın sebebi işlenen fiili mübalağalı olarak ifade etmektir. Sanki kişinin bütün azaları bu fiilleri işliyormuş gibi hissettirilir.
Ayrıca sıfatlar alına değil de kişiye hamledilip كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍ şeklinde gelseydi lafzın güzelliği kaybolurdu. (Nesefî).
Ayet-i kerîme her ne kadar Ebû Cehil hakkında ise de, bütün insanlar için bir öğüt, itaat etmeyen yahut başkalarının itaat etmesini engelleyen herkes için bir tehdittir. (Kurtubî)
[Hayır, yemin olsun, eğer son vermezse, elbette tutup çekeceğiz o perçemden,] [Hayır] bu da men edeni azarlamadır. Yemin olsun, eğer son vermezse içinde bulunduğu şeye elbette tutup çekeceğiz o perçemden muhakkak onun perçeminden tutacağız ve onu ateşe sürükleyeceğiz. Burada geçen سْفَع maddesi, bir şeyi tutmak ve onu şiddetle çekmektir. Şeddeli nûn ile لأسفعنَّ ve لنسفعنَّ de okunmuştur. Mushafta elifle yazılması vakf durumuna göredir ve izafet yerine ( بِالنَّاصِيَةِۙ) lâm ile yetinilmesindendir. Çünkü onun, zikri geçen perçem olduğu bilinmektedir. (Beyzâvî)
Ayet metninde yer alan نَسْفَعاً fiilinin masdarı سفع , bir şeyi yakalamak ve şiddetle, sertlikle kendine doğru çekmektir. Yine ayette yer alan نَّاصِيَةِۙ , başın ön tarafındaki saç yani perçemdir. Buna göre ayetin manası; ‘’eğer bundan vazgeçmezse âhirette onu perçeminden yakalarız ve bu perçeminden cehenneme sürükleriz’’ şeklindedir. Buradaki sürükleme; zebanilere emrederiz, perçeminden tutarlar ve onu tahkir ile ve zillet içerisinde cehenneme çekip sürüklerler, demektir. (Rûhu-l Beyân)
اِنْ edatı başlıca şu yerlerde kullanılır:
1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında اِنْ gelir.
2. Bilmezden gelinen durumlarda da اِنْ kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.
3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek اِنْ kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir. إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme!” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta اِنْ edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)