سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَۙ
“Kurultay” diye çevirdiğimiz nâdî kelimesi, “bir konuda istişare etmek üzere toplanmak” anlamına gelen nedve kökünden türemiş olup kurultayda bir araya gelen heyeti ifade eder. Câhiliye döneminde Mekke’de bu tür toplantıların yapıldığı yere dâru’n-nedve denilirdi. “Zebâniler” diye çevirdiğimiz zebâniye kelimesi ise “itmek, savmak” anlamına gelen zeben kelimesinden türemiş çoğul bir isim olup dinî terim olarak azap meleklerini ifade eder. Rivayete göre Resûlullah İbrâhim’in makamında namaz kılarken Ebû Cehil, “Ben sana namaz kılma demedim mi!” diyerek onu tehdit edip engellemek istemiş, Hz. Peygamber de ona sert bir şekilde karşılık vermişti. Ebû Cehil, “Sen beni ne ile tehdit ediyorsun? Vallahi ben bu memlekette adamları en çok olan kimseyim” demiş, bunun üzerine bu âyetler inmiştir (bk. Kurtubî, XIX, 127). Allah Teâlâ, “O hemen kurultayını çağırsın, biz de zebânileri çağıracağız” buyurarak Hz. Peygamber’e meydan okuyan Ebû Cehil’in yetersizliğini ortaya koymak istemiştir. Nitekim Ebû Cehil bu âyetleri dinlediği halde kötü niyetini gerçekleştirme yönünde herhangi bir teşebbüste bulunmaya cesaret edememiştir.
19. âyette tekrarlanan “hayır!” anlamındaki kellâ edatı da, o azgın insanın, Hz. Peygamber’e kötülük etmek üzere taraftarlarını çağırmaya asla cesaret edemeyeceğini gösterir. Burada Resûlullah’a, böyle azgın, Allah ve peygamber tanımaz kimseye boyun eğmemesi, namaz kılmaya ve secde etmeye devam ederek Allah’a yakınlaşma gayretlerini sürdürmesi emredilmiştir. Şüphe yok ki Allah’a yaklaşmak, O’nun emirlerine itaat etmekle ve bu itaatin en anlamlı ifadesi olan secde ile mümkündür. Nitekim Hz. Peygamber, “Kulun rabbine en yakın olduğu an secdede bulunduğu andır” buyurmuştur (Müslim, “Salât”, 215).
سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَۙ
سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَۙ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil, kelamın bir sebebe bağlanarak ifade edilmesidir. Kastedilen mananın nedenini ve sebebini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.
Cümleye dahil olan سَ , istikbal harfidir. Cümleyi tekid eder.
Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifadesinin yanında, tehdidi artırmaktadır. الزَّبَانِيَةَ fiilin mef’ûlüdür. سَنَدْعُ fiilinde müşakele sanatı vardır.
فَلْيَدْعُ نَادِيَهُۙ ile سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَۙ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
فَلْيَدْعُ - سَنَدْعُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu ayetlerde takdim-tehir olduğu da söylenmiştir. Yani tehaddî ahirete yönelik olup mana ‘’Biz onu perçeminden yakalayıp Cehenneme sürükleyeceğiz ve zebanileri çağıracağız. O da fayda verecekse ahirette etrafını çağırsın da onu kurtarsınlar’’ şeklindedir. (Tefsîr-i Kebîr).
[Biz de zebanileri çağıracağız.] onu cehenneme sürüklemeleri için. زَّبَانِيَةَ aslında zaptiye, polistir. Tekili زبنية 'dir, الزبن kökünden gelir ki, itmektir. Ya da tekili زبنيّ 'dir ki, nispet kalıbıdır, aslı زبانيّ 'dir, ةَۙ de يَ 'den bedeldir. (Beyzâvî)
Mushafta سَنَدْعُ fiilinin ayn harfinden sonra vavsız olarak yazılması fasıla ve vakıftan dolayı değil vaslın gözetilmesinden dolayıdır. (Âşûr)