اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ
اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ
اَلرَّحْمٰنِ ve الرَّح۪يمِ kelimeleri, lafza-i celâlin sıfatı veya bedeli olarak kesra ile mecrurdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلرَّحْمٰنِ - الرَّح۪يمِ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır.
Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Nahiv açısından الرحمن ve الرحيم lafızlarının medh yoluyla mansub olmaları veya gizli bir mübtedanın haberi olarak merfû olmaları da caizdir. Örnek: اَمْدَحُ الرحمنَ الرحيمَ هو الرحمنُ الرحيمُ (Rahman rahimi methediyorum, O rahman rahimdir.)
Yine الرحمنُ lafzını, sıfat veya bedel olduğunu varsayarak mecrur, الرحيم lafzını da merfû veya mansub varsayarak îrab etmek mümkündür. (Nuhhâs,C. I, s.172)
الرَّح۪يمِۙ lafzı ise فعيل vezninde olup, beş mübalağalı ism-i fail vezninden bir tanesidir. Bu vezin ayrıca masdar, mübalağalı ism-i fail, ism-i mef’ûl, sıfat-ı müşebbehe anlamlarına da gelmektedir. فعيل vezni, فعلان vezninin aksine taşıdığı niteliğin değişmezliğine (sübût ve istikrar) delalet eder. Tıpkı طويل (uzun), قبيح (çirkin) örneklerinde olduğu gibi. Veya خطيب (hatîb), كريم (cömert) örneklerinde olduğu gibi değişmezliğe yakın bir duruma delalet eder. (Sâmerrâî, Lemesâtun beyâniyye fî nusûsin mine't-tenzîl, s. 33-34.)
الرحمن ve الرحيم lafızlarının hem birlikte gelmiş olması, hem de فعلان ve فعيل vezinlerinde olmaları ihtiyattan dolayıdır. Şöyle ki: Rahmet vasfı yalnızca فعيل vezninde gelmiş olsaydı, Allah'ın değişmez/sabit bir vasfı olduğu zannedilebilir, Allah Teâlâ'nın bazen de gadab edebileceği göz ardı edilmiş olurdu. Şayet فعلان vezni tek başına gelseydi, bu defa rahmet vasfının yaratanda gelip geçici olduğu zannedilebilirdi. Böyle bir zannın oluşmaması için الرحمن ve الرحيم vasıfları hem bir arada hem de فعلان ve فعيل vezinlerinde gelmiştir. Böylelikle Allah'ın rahmetinin hem teceddüt hem de sübut ifade ettiği belirtilmiştir. (Fatiha Suresi’nin Arap Dili Açısından Tahlili / Murat Ataman)
اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ
Allah Teâlâ’ya ait bu iki vasfın marife olarak gelmesi bu sıfatların O’nda kemâl derecede olduğunu, aralarında وَ olmadan gelmesi, bu vasıfların her ikisinin birden O’nda mevcudiyetini gösterir.
اَلرَّحْمٰنِ - الرَّح۪يمِ kelimelerinin ayetin konusuyla olan uyumu teşâbüh-i etrâf, iki sıfatın birbiriyle uyumu mürâât-ı nazîr sanatıdır.
Besmelede geçen اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ lafızları tekrar edilerek te’kit edilmiştir. Aralarında iştikak cinası olan bu kelimelerin tekrarında ıtnâb ve reddü’l acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Allah isminin iki sıfatı daha gelmiştir. Sıfat, anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Cenab-ı Hak, Rahman ve Rahim zikrini tekrarlamıştır. Çünkü Rahmet, ihtiyacı olanı nimetlendirmektir. Nimet verilen değil, nimet veren zikredilmiştir. Bu yüzden ilk ayette geçen bu sıfatlar 3. ayette tekrarlamıştır. (Mahmud Safî)