Fâtiha Sûresi 3. Ayet

اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ  ...

Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) mâliki Allah’a mahsustur.  (2 - 4. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الرَّحْمَٰنِ (O) Rahman’dır ر ح م
2 الرَّحِيمِ Rahim’dir ر ح م
 
Riyazus Salihin, 421 Nolu Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinle-dim” demiştir:

“Allah, rahmetini yüz parçaya ayırmıştır. Doksan dokuz parçasını kendi katında alıkoymuş, birini yeryüzüne indirmiştir. İşte varlıklar bu  bir parça rahmet sebebiyle biribirlerine acırlar. Hatta hayvanlar, yavrusunun üzerine basacağı endişesiyle ayağını çekip kaldırır.”

Bir başka rivâyette (Müslim, Tevbe 19) şöyle buyurulmuştur:

“Allah Teâlâ’nın yüz rahmeti vardır. Bunlardan birini insanlar, cinler, hayvanlar ve böcekler arasına indirmiştir. Onlar bu sebeple birbirlerini sever ve birbirlerine acırlar. Yabani hayvan yavrusuna bu sebeple şefkat gösterir. Allah, o doksan dokuz rahmeti kıyamet günü kullarına merhamet etmek için yanında alıkoymuştur.”

Buhârî, Edeb 19; Müslim, Tevbe 17, 19. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 99; İbni Mâce, Zühd 35

Müslim’in Selmân-ı Fârisî’den naklettiği bir başka hadiste (Tevbe, 20), Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Hiç şüphesiz Allah Teâlâ’nın yüz rahmeti vardır. Bu rahmetten bir tanesi sebebiyle varlıklar birbirlerine merhamet ederler. Doksan dokuzu ise, kıyamet gününe alıkonmuştur.”

Yine Müslim’deki bir başka rivâyette (Tevbe, 21) Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Allah, gökleri ve yeri yarattığı gün, yüz rahmet halketmiştir. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak enginliğe sahiptir. Bunlardan sadece bir rahmeti yeryüzüne indirmiştir. İşte anne yavrusuna bu sâyede şefkat gösterir. Yabani hayvanlar ve kuşlar bunun sonucu olarak birbirlerine merhamet ederler. Allah Teâlâ kıyamette bu biri  doksan dokuza katarak rahmetini yüze  tamamlayacaktır.”
 

اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ

اَلرَّحْمٰنِ  ve  الرَّح۪يمِ  kelimeleri, lafza-i celâlin sıfatı veya bedeli olarak kesra ile mecrurdur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَلرَّحْمٰنِ - الرَّح۪يمِ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. 

Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nahiv açısından  الرحمن  ve  الرحيم  lafızlarının medh yoluyla mansub olmaları veya gizli bir mübtedanın haberi olarak merfû olmaları da caizdir. Örnek: اَمْدَحُ الرحمنَ الرحيمَ هو الرحمنُ الرحيمُ (Rahman rahimi methediyorum, O rahman rahimdir.)

Yine  الرحمنُ  lafzını, sıfat veya bedel olduğunu varsayarak mecrur, الرحيم  lafzını da merfû veya mansub varsayarak îrab etmek mümkündür. (Nuhhâs,C. I, s.172)

الرَّح۪يمِۙ  lafzı ise فعيل  vezninde olup, beş mübalağalı ism-i fail vezninden bir tanesidir. Bu vezin ayrıca masdar, mübalağalı ism-i fail, ism-i mef’ûl, sıfat-ı müşebbehe anlamlarına da gelmektedir. فعيل  vezni, فعلان  vezninin aksine taşıdığı niteliğin değişmezliğine (sübût ve istikrar) delalet eder. Tıpkı  طويل (uzun), قبيح (çirkin) örneklerinde olduğu gibi. Veya خطيب (hatîb), كريم (cömert) örneklerinde olduğu gibi değişmezliğe yakın bir duruma delalet eder. (Sâmerrâî, Lemesâtun beyâniyye fî nusûsin mine't-tenzîl, s. 33-34.)

الرحمن  ve  الرحيم  lafızlarının hem birlikte gelmiş olması, hem de فعلان  ve فعيل  vezinlerinde olmaları ihtiyattan dolayıdır. Şöyle ki: Rahmet vasfı yalnızca فعيل vezninde gelmiş olsaydı, Allah'ın değişmez/sabit bir vasfı olduğu zannedilebilir, Allah Teâlâ'nın bazen de gadab edebileceği göz ardı edilmiş olurdu. Şayet فعلان  vezni tek başına gelseydi, bu defa rahmet vasfının yaratanda gelip geçici olduğu zannedilebilirdi. Böyle bir zannın oluşmaması için  الرحمن  ve  الرحيم  vasıfları hem bir arada hem de فعلان ve فعيل vezinlerinde gelmiştir. Böylelikle Allah'ın rahmetinin hem teceddüt hem de sübut ifade ettiği belirtilmiştir. (Fatiha Suresi’nin Arap Dili Açısından Tahlili / Murat Ataman)

 

اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ

Allah Teâlâ’ya ait bu iki vasfın marife olarak gelmesi bu sıfatların O’nda kemâl derecede olduğunu, aralarında  وَ  olmadan gelmesi, bu vasıfların her ikisinin birden O’nda mevcudiyetini gösterir.

اَلرَّحْمٰنِ - الرَّح۪يمِ  kelimelerinin ayetin konusuyla olan uyumu teşâbüh-i etrâf, iki sıfatın birbiriyle uyumu mürâât-ı nazîr sanatıdır.

Besmelede geçen  اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ  lafızları tekrar edilerek te’kit edilmiştir. Aralarında iştikak cinası olan bu kelimelerin tekrarında ıtnâb ve reddü’l acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Allah isminin iki sıfatı daha gelmiştir. Sıfat, anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Cenab-ı Hak, Rahman ve Rahim zikrini tekrarlamıştır. Çünkü Rahmet, ihtiyacı olanı nimetlendirmektir. Nimet verilen değil, nimet veren zikredilmiştir. Bu yüzden ilk ayette geçen bu sıfatlar 3. ayette tekrarlamıştır. (Mahmud Safî)