مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ
“Ödül ve ceza (din) gününün hâkimi” diye çevirdiğimiz tamlamada geçen mâlik “malın, mülkün sahibi” demektir. Kıraat âlimlerince “hükümdar, iktidar sahibi” anlamında “melik” şeklinde de okunmuştur. İnsanlar için kullanıldığında mâlik ile melik arasında güç, yetki ve tasarruf hakkı bakımlarından önemli farklar vardır. Mal ve mülkün sahibi (mâlik) kişinin başkalarına hükmü geçmez, başkalarına hükmü geçen hükümdar (melik) ise her malın ve mülkün sahibi değildir. Allah Teâlâ hakkında mâlik ve melik sıfatları kullanıldığı zaman mâna çerçevesinde bir eksiklik olamaz; çünkü O hem âlemlerin sahibidir hem de herkese ve her şeye hükmü geçer; O’nun iktidarı üstünde bir iktidar tasavvur bile edilemez. Melik O’nun zâtına, mâlik ise fiiline ait sıfatlardır.
“Ödül ve ceza (din) günü”nün âhiretteki hesaba çekme ve hüküm verme günü olduğu, bunu açıklayan başka âyetlerden anlaşılmaktadır (meselâ bk. İnfitâr 82/17-19). Allah Teâlâ bütün zamanlarda ve zaman kavramına bağlı olmaksızın mutlak hâkim, sahip, melik ve mâliktir. Ancak Allah Teâlâ dünya hayatında, imtihan için kullarına da sahiplik ve iktidar vermiş; imanı olduğu halde gaflet içinde bulunan kimseler –zaman zaman da olsa– Allah’ın sahipliği ve iktidarının bilincinde olmaya özen göstermemişler; imanı olmayanlar ise bunun şuurundan tamamen yoksun kalıp inkâr etmişlerdir. Âhiret âleminde kulun, bu görünürdeki ve geçici iktidarı da ortadan kalkacağı için Allah’ın melik ve mâlik sıfatı bütün azametiyle ortaya çıkacak, belli olacaktır. Bunun için âhirette O, gerçekte ve görünürde “melik ve mâlik”tir.
Meleke ملك :
مَلِكٌ halk üzerinde emretme ve yasak koyma yetkisine sahip kişidir. Bu da insan siyasetine mahsus bir durumdur.
مُلْكٌ sözcüğü ise özellikle akıl sahiplerinin yönetilmesiyle/idare edilmesiyle ilgili kullanılır.
Milk مِلْكٌ iki çeşittir: 1- Sahiplik etmek ve üstlenmektir. 2- Sahiplik ve üstlenme olmasa bile bunları yapabilecek güce sahip olmaktır.
مُلْكٌ Yüce Allah'ın sürekli olan hakkıdır.
مَلَكُوتٌ kelimesi Yüce Allah'ın hükümdarlığına mahsus bir kavramdır. مَمْلَكَةٌ e gelince hükümdarın sultası altındaki bölge anlamındadır.
Bu köke ait memluk مَمْلُوكٌ sözcüğü mülkler arasında yer alan kölelere mahsus kullanılır.
Son olarak melek مَلَكٌ kavramına gelince; a) Nahivciler bunun Melâike lafzından geldiğini b) Bazı araştırmacı muhakkikler ise bunun mülk kökünden geldiği melâikeden yönetme/idare etme çerçevesinde herhangi bir şey üstlenene de melek; beşerden bu işi yapana ise melik deneceğini ifade etmişlerdir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de pek çok farklı formda 206 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri melik, melek, melaike, mülk, meleke, melekut, emlak, temlik, memluk, temellük, malikane, istimlak, memleket, müstemleke, mülkiyet, temellük, Mâliki ve Memlükler'dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ
مَالِكِ kelimesi, الله lafza-i celâlin sıfatı veya bedeli olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. يَوْمِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الدّ۪ينِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَالِكِ kelimesi, sülâsi mücerredi ملك olan fiilin ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ
Fasılla gelen ayette مَالِكِ kelimesi, الله lafza-i celâli için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
İzafetle az sözle çok anlam ifade edilmiştir. Bu îcâz sanatıdır.
Ayette ilk göze çarpan مَالِكِ lafzının يَوْمِ الدّ۪ينِ terkibine izafe olduğudur. Burada izafet ihtisas için olup hükümdarların hükümranlıklarının bittiğine, biricik hükümdarın Allah olduğuna, ahiret gününün başından sonuna her şeyin yegâne malikinin o olduğuna atıfta bulunulmuştur. Nitekim, zahiren de olsa dünyada bazı şeylere malik olanlar o gün geldiğinde hiçbir şeye malik olmayacaklardır. Veya يَوْمِ lafzı, Allah'ın مَالِكِ ismine izafe edilerek o günün şanı böylelikle yüceltilmiştir. Görüldüğü üzere izafet yoluyla az söz ile çok şey ifade edilmiştir. Bu sebepledir ki belâgat ilminde izafet terkibi îcâz bağlamında ele alınmış az söz ile çok şey anlatma yollarından biri olarak değerlendirilmiştir.
يوم mefhumu, hakiki manada malik olunabilecek bir şey değildir. Ayette geçen gün kelimesinden maksat, gün içerisinde yer alan şeylerdir. Dolayısıyla يوم (gün)e malik olmak demek, içerisinde yer alan maddi manevi her şeye malik olmak demektir. İşte bu sebepten Âlûsî gibi alimler ayeti tebe-î istiare olarak değerlendirmişlerdir. (Fatiha Suresi’nin Arap Dili Açısından Tahlili / Murat Ataman)
Zincirleme isim tamlaması Allah isminin dördüncü sıfatı olarak gelmiştir. مَالِكِ kelimesi ملِك olarak da okunmuştur.
يَوْمِ الدّ۪ينِ [karşılıkların verildiği gün] demektir Burada, يَوْمِ zarfı mecazen mef ‘ûlün fîh değil de mef‘ûlün bih yerinde kullanılarak مَالِكِ şeklindeki ism-i fail, zarfa izafe edilmiştir. Allah Teâlâ hakkında kullanılan bütün bu nitelikler; yani Rab oluşu, âlemlerin sahibi oluşu, hiç kimsenin O’nun egemenlik ve Rablığının dışına çıkamaması, irili ufaklı, görünür görünmez bütün nimetleri verenin O olması, akıbette sevap ve ceza günü bütün her şeye, her işe O’nun sahip olması ve bunların öncesinde اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ifadesiyle hamdin sadece O’na ait olduğunun bildirilmesi; bütün bu niteliklerin sahibi olan Zat dışında hiç kimsenin, hakkıyla hamdu sena edilmeye layık olmadığının delilidir. (Keşşâf)
مَالِكِ kelimesi lafzı ملك fiilinden ism-i fail vezninde sıfat-ı müşebbehedir. İsm-i fail vezninde olmasına rağmen sıfat-ı müşebbehe olarak ele alınması, sıfatı müşebbehelerin devamlılık/sübût ifade etmesindendir. Allah'ın mülkiyetinin daim olduğu göz önünde bulundurulduğunda sıfat-ı müşebbehe olması mana açısından daha uygundur. (Fatiha Suresi’nin Arap Dili Açısından Tahlili / Murat Ataman)