Fâtiha Sûresi 5. Ayet

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ  ...

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِيَّاكَ ancak sana
2 نَعْبُدُ kulluk ederiz ع ب د
3 وَإِيَّاكَ ancak senden
4 نَسْتَعِينُ yardım isteriz ع و ن
 

Besmeleden buraya kadar kendisi ve sıfatları, kulları ve kâinat ile kesintisiz ilişkisi, dünya hayatının sonu ve hesap günü hakkında önemli açıklamalar yapan Allah Teâlâ, bunları iman içinde dinleyip anlayan ve şuuruna yerleştiren kullarında hâsıl olacak duygu ve düşünceye, davranış biçimine tercüman olarak “Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz” buyuruyor. Şu halde yukarıda sıralanan eşsiz ve benzersiz sıfatlar Allah’a mahsus olduğuna göre ibadetin ve yardım dilemenin O’na özgü kılınması da –kul açısından– tabii hale gelmektedir.

İbadet “kulluk ve tapınma” olarak anlaşılmıştır. Bu kavramın içinde kâmil mânada “sevgi, korku ve boyun eğme” vardır; bu üç tavır ve duygunun birlikteliği ibadetin temelini oluşturur. İnsanların yaratılış gayesi ibadettir; ancak onlar buna mecbur tutulmamışlardır; yani terim anlamıyla ibadet, iradeye bağlı olmayan hareketler ve oluşlar gibi hâsıl olmamakta; ilâhî emri kul, –dünya hayatında bir imtihan olarak– serbest iradesiyle yerine getirmekte veya ihmal etmektedir. Dünyanın bütün nimetleri ve imkânları insanın, insanca (yalnız Allah’a kulluk ederek) yaşaması için verilmiş araçlardır. Bunları amaçlarına uygun olarak kullanmayanlar nimetin kıymetini bilmemiş ve israfa sapmış olurlar. İnsanın sınırlı gücü ve iradesi her zaman maddî ve mânevî ihtiyaçlarını karşılamaya ve kendisinden beklenenleri yerine getirmesine yeterli olmamaktadır. Bu sebeple insanlar hem diğer insanlardan hem de insan üstü güçlerden yardım istemeye ve almaya kendilerini mecbur hissetmişlerdir. Fakat onların bu iki kaynaktan yardım istemek ve almak için tuttukları yollar, benimsedikleri sistem ve usuller, ilâhî irşada kulak asmadıkları zamanlarda şirke ve bedbahtlığa düşmelerine sebep olmuş; dolayısıyla birçok bâtıl din, işe yaramaz sistem ortaya çıkmıştır. Bu âyet, ibadet ederken ve yardım isterken yöneleceğimiz doğru adresi bize göstermekte ve tevhidi (bir Allah’a ibadeti, sığınmayı ve yönelmeyi) getirmektedir.

Âyette “ederim, dilerim” yerine “ederiz, dileriz” şeklinin seçilmiş olması tevhid ehli müminlerin bir bütün teşkil ettiklerini, bu sebeple “Sen ben değil, biz varız” ilkesi doğrultusunda hareket etmelerini, fert-toplum arasındaki dengeyi korumalarını işaretlemektedir. Burada “biz”i oluşturan bağ imandır, bir Allah’a kulluktur; “Allah’ın kulları! Kardeş olun” (Buhârî, “Nikâh”, 45; Müslim, “Birr”, 23, 28-32) meâlindeki hadis de bu mânaya açıklık getirmektedir. Müminler kardeşçe yardımlaşırlar, fakat kimin elinden gelirse gelsin gerçekte her nimetin Allah’tan geldiğini, O dilemedikçe kimsenin bir şey veremeyeceğini bilirler.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 62-63
 

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ

Fiil cümlesidir. Munfasıl zamir  ك  mukaddem mef‘ûl olarak mahallen mansubdur. نَعْبُدُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’ dur. اِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ  cümlesi atıf harfi وَ ‘ la makabline matuftur.

Munfasıl zamir  ك  mukaddem mef‘ûl olarak mahallen mansubdur. نَسْتَع۪ينُ fiili damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.

Hâlîl b. Ahmed şöyle demiştir: اِيَّا  dil için bir merdiven mesabesinedir, كَ  harfi mansubdur, yani bu daha önce geçmiş olan bir ismin zamiridir. Eğer  كَ  harfi fiilden sonra gelecek olsa  نعبدك (Sana kulluk ederiz) şeklinde kullanılır. Ama fiilin önüne geçtiği zaman tek bir harf olarak telaffuz edilmez, bu yüzden başına, dile bir merdiven, dayanak olsun ve kolayca telaffuz edilsin diye  اِيَّا  eklemişlerdir. Ya da  كَ  harfi fiilin öncesinde tek başına kullanıldığı zaman teşbih harfi ile karıştırılmasın diye bu eklemeyi yapmış, böylece bu karışıklığı gidermişlerdir. Ferrâ şöyle demiştir: Fiil kendisine taalluk ettiği için nasb edilmiştir, ك  harfi ise izafet nedeniyle mecrurdur. Yani bu ifade;  نَفْسَكَ نَعْبُدُ  zatına kulluk ederiz manasına gelir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

نَسْتَع۪ينُ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi, عون  ‘dir. 

Bu bab fiile taleb,tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamlar katar.

 

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı fâide-i haber inkârî kelamdır. Muzari fiil, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Aynı üsluptaki  وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ   cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı fâide-i haber talebî kelamdır.

Bu ayet-i kerimedeki haber cümlesi, ibadetleri Allah Teâlâ’ya tahsis etmek ve sadece O’ndan yardım istemek için dua kabilinden gelmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) Dolayısıyla cümle mecaz-ı mürsel mürekkeptir.

اِيَّاكَ ’nin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Mef‘ûlün amiline takdimi kasır ifade eder.

Ayet-i kerimede  اياك  lafzının, نستعين  fiili ile tekrar edildiği görülmektedir. Oysa ayetin, bu tekrar olmaksızın اياك نعبد و اليك نستعين şeklinde gelmesi pekala mümkündür. Ne var ki bu durumda, yalnız Allah'a kulluk edilmesi gerektiği anlaşılmış olsa da, yardımın yalnızca Allah'tan istenmesi gerektiği anlaşılmamış olacaktır. Hatta bu durumda yardım talep olunacak zâtın kimliği dahi meçhul kalmaktadır. (Sâmerrâî, Lemesâtun Beyâniyye Fî Nusûsin Mine't-tenzîl, s. 42)

Dolayısıyla  اياك ‘ nin tekrar edilmiş olması her iki cümlenin başlı başına hedef olunduğunu, ibadet ve istiâne mefhumlarının ayrı ayrı gaye edildiğini beyan etmiştir.

اياك نعبد  terkibinin, hakiki manada hasr ifade ettiği konusunda şüphe olmasa da, اياك نستعين terkibindeki hasrın hakiki olmadığı, iddiâî hasr cinsinden olduğu bazı alimlerce dile getirilmiştir. Çünkü insanların birbirlerinden yardım istemeleri olağan olup, bunda dinen bir sakınca yoktur. Dolayısıyla ayette yardımın yalnızca Allah'tan istenebileceğinden maksat, Allah'tan başka kimsenin güç yetiremediği yardım türleri için geçerlidir.(Âşûr)

Bu ayet kulluk itirafıdır. Önce ibadet edip sonra yardım isteriz. Önce itaat gelir. İbadetleri bitirdikten sonra da yardım istemeye devam etmek gerektiğine bir işaret vardır. 

Burada sebep, müsebbebe takdîm edilmiştir. İbadetin yardım istemeye takdîmi, yardım istemeden önce vesileyi zikretmektir. Bu şekil; talebîn husûle gelmesi için daha başarılı bir üslûbdur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Arapçada, cümlede bulunan mef‘ûl fiilin önüne geçerse hasr olur, yani mana ‘’ancak sana ibadet ederiz senden başkasına asla ibadet etmeyiz’’ olur. Kulun yer yüzünde ulaşacağı en ulvi makam kulluk makamıdır. Efendimiz (s.a.v) kemâl noktada kulluk makamına ulaşmıştır. Çünkü kendi arzu ve davranışlarıyla Allah’ın emir ve yasakları mutabıktır, uygunluk içerisindedir. Bizler ise; %70 arzularımız ve davranışlarımızla, Allah’ın emirleriyle uyum içerisindeyken, davranışlarımızın %30 u uygunluk arz etmiyorsa, bir zıtlık varsa işte o zaman kamil bir kul olmamızdan bahsedilemez. 

Burada cemaat nunu tazim için gelmemiştir. Kul kendisini Allah'ın huzurunda o denli acziyet ve mahviyet içerisinde görmüştür ki, tek başına hitap etme cesaretini kendisinde bulamamıştır. Kul adeta şöyle demektedir: ‘’İlahi; ibadetim kusurlarla, eksikliklerle dolu olduğundan onu tek başıma arz etmeye yüzüm yok. Onu diğer kulların ibadetleri arasına derç edip öyle arz ediyorum. Umulur ki onların hürmetine ibadetimi kabul buyurursun’’. (Fahreddin er-Râzî)

Önceki ayet-i kerimelerin başında gaib zamiri varken bu ayette muhatab zamirine dönülmüştür. Ayetteki bu iltifat sanatı,müminin içinde daha fazla huşû ve Rabbine yakınlık duyması içindir. Surenin başından beri anlatılan sıfatların manası müminin kalbinde yerleşince O’na yakınlık duyar ve ibadeti O’na tahsis ederken karşısında imiş gibi hitab eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Fatiha Suresindeki ayette ibadet ve yardım istemek fiilleri, Allah Teâlâ’ya takdim kasrıyla tahsis edilmiştir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. ‘’Yalnız sana’’ hem mevsûf, hem de maksûrun aleyhdir. İbadet; hem sıfat hem de maksurdur. İbadetin kasrı; hakiki ve tahkikidir. Çünkü hem vakıaya, hem de hakikate uygundur. Yardım istemek de hem sıfat, hem maksûrdur. Yardım istemek hakîkîdir, ama tahkîkî değildir. Çünkü kullar arasında da yardım isteme mevzu bahistir. Ancak Allah’tan başkasından yardım istemek, hakiki yardım istemek değildir. Dolayısıyla bu bölüm hakîkî iddiâî, yâni mecazî kasrdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

نَعْبُدُ  ’nun anlamı "itaat ederiz" dir. İbadet; itaat ve zilletle boyun eğmek demektir. Bu fiil gidip gelenler için rahat bir şekilde yapılmış olan yol için de kullanılır. Bunu Herevî söylemiştir. İbadetle mükellef olan kimsenin bu sözleri söylemesi Allah'ın rububiyyetini ikrar ve yüce Allah'a ibadeti de tahkiktir. Çünkü başka insanlar O'nun dışında kalan bir takım putlara ve başka şeylere ibadet etmektedirler. (Kurtubî)

نَسْتَع۪ينُ  fiilinin aslı نستعون  şeklindedir. Sülâsîsi عون olan نَسْتَع۪ينُ  fiili istif’al babındadır. 

Yalnız Senden yardım dileriz, yani yardımı sadece senden talep ederiz. Çünkü istif‘al veznindeki  س  harfi talep ve isteme anlamı katar.

Hâlîl b. Ahmed şöyle demiştir: اِيَّا  dil için bir merdiven mesabesinedir, كَ  harfi mansubdur, yani bu daha önce geçmiş olan bir ismin zamiridir. Eğer  كَ  harfi fiilden sonra gelecek olsa  نعبدك (Sana kulluk ederiz) şeklinde kullanılır. Ama fiilin önüne geçtiği zaman tek bir harf olarak telaffuz edilmez, bu yüzden başına, dile bir merdiven, dayanak olsun ve kolayca telaffuz edilsin diye  اِيَّا  eklemişlerdir. Ya da  كَ  harfi fiilin öncesinde tek başına kullanıldığı zaman teşbih harfi ile karıştırılmasın diye bu eklemeyi yapmış, böylece bu karışıklığı gidermişlerdir. Ferrâ şöyle demiştir: Fiil kendisine taalluk ettiği için nasb edilmiştir, ك  harfi ise izafet nedeniyle mecrurdur. Yani bu ifade;  نَفْسَكَ نَعْبُدُ  zatına kulluk ederiz manasına gelir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)