وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۚ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَنْ tefsiriyyedir. اَقِمْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
وَجْهَكَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لِلدّ۪ينِ car mecruru اَقِمْ fiiline müteallıktır.
حَن۪يفاًۚ kelimesi اَقِمْ ’deki failin hali olarak fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَكُونَنَّ fetha üzere mebni nakıs muzari fiildir. Fiilin sonundaki nun, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
تَكُونَنَّ ’nin ismi müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ car mecruru تَكُونَنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
مِنْ harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel/karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada ba’z (yani bir kısmı) manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْمُشْرِك۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۚ
وَ atıf harfi, اَنْ, tefsiriyyedir. Tefsir harfinin dahil olduğu cümle masdar teviliyle لَٓا اَعْبُدُ cümlesine atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اَنْ masdar harfi emir fiilin önüne gelerek manayı masdara çevirir. Temel cümleye “...diye” şeklinde bağlanır.
Bu ayette bedî’ sanatlardan istitbâ sanatı vardır. İstitbâ‘, birbirine tâbi, bağlı ve iç içe iki övgü unsuru arasında olur. Övgünün peşinden yerginin, yerginin peşinden de övgünün getirilmesi caiz değildir. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları.)
اَنْ ’in sılası emir sıygası ile anlatılmıştır, maksatta ikisi (haber veya talep) arasında fark yoktur. Çünkü gaye onun masdar manasını içeren şeye bağlanmasıdır ki ona delalet etsin. Bütün fiil sıygaları öyledir, ister haber ister talep olsun. (Beyzâvî)
اَقِمْ وَجْهَكَ ibaresi istiaredir. Bununla kastedilen, “Dinin üzerinde dosdoğru ol, yolunda daim ve sabit ol.” anlamıdır. İfadede özellikle وَجْهَكَ ’in zikredilmesi, insanın bütününün hedeflenen cihete doğru yönelişi ancak yüzü ile bilindiği içindir. Yine اَقِمْ وَجْهَكَ ile kastedilen -Allahu a’lem- “Onu, cihetinden asla sapmadan daima kıble olan Kâbe yönüne doğrult.” şeklinde (gerçek manada) olması da caiz olabilir. (Şerîf er-Radî, Kur’an Mecazları)
Hanef; doğruya yönelmek, cenef ise doğrudan yanlışa yönelmek demektir. (Müfredat)
وَ harfinin kullanımı çok geniştir. Atfedildiği fiil manasında da kullanılır. (Sîbeveyhi) Yani bu ayetteki وَ harfi أُمِرْتُ manasındadır. Sırf atıf değil, fiilin tekrarı kastedilmiştir. Sîbeveyhi Kitap’ında اَنْ harfi; وَ harfinin atfedildiği fiil manasında olduğunu açıklayan tefsir harfi olduğunu söylemiştir. Yani وأُمِرْتُ بِإقامَةِ وجْهِيَ لِلدِّينِ حَنِيفًا (Yüzümü hanif olan dine çevirmekle emrolundum.) demektir. (Âşûr) اَقِمْ fiili de ifal babından muhataba emirdir.
Ayette bahsedilen, “ikâmetu’l-vech” ifadesi, aklı tamamiyle dini talep edip, onu araştırmaya yöneltmekten ibarettir. Çünkü bir şeye alabildiğine bakmak isteyen kimse kendisini az olsun çok olsun hiçbir şeyin ondan çeviremeyeceği bir biçimde yüzünü o şeye doğru yöneltir. Zira o kimse, yüzünü o şeyden çok az olsa dahi çevirdiğinde, o şeyin tam mukabilinde olma hali yok olmuş olur. Bu, tam mukabilinde olma işi batıl ve yok olunca da görme haleldar olur. İşte bundan dolayı, yüzü dine doğru ikame etmenin, aklın tamamıyla dini talep etmeye yöneltilmesinden bir kinaye kılınmış olması güzel ve yerinde olmuş olur. حَن۪يفاًۚ kelimesinin manası, “Tamamıyla ona yönelmiş, onun dışında kalanlardan ise tamamıyla yüz çevirmiş kimse olarak” demektir ki, bu sözün neticesi de tam bir ihlası ve başkasına iltifat etmemeyi gösterir. O halde onun ilk önce “Bana, müminlerden olmam emredilmiştir.” demiş olması, imanın temelini ve aslını elde etmeye, “Ve yüzünü tevhid dinine döndür.” sözü de tamamıyla iman nuruna gark olmaya ve onun dışında kalanlardan da tamamıyla yüz çevirmeye bir işaret olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
Ayetin son cümlesi makabline matuftur. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. كَانَ ’nin dahil olduğu bu isim cümlesinde car mecrurun müteallakı mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır.
تَكُونَنَّ fiilinin sonundaki nun, tekid içeren nûn-u sakiledir.