وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ
وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اتَّبِعْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ’dir.
Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يُوحٰٓى
'dır. Îrabtan mahalli yoktur.
يُوحٰٓى fiili elif üzere mukadder damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir zamir takdiri هو ‘dir.
اِلَيْكَ car mecruru يُوحٰٓى fiiline müteallıktır.
اصْبِرْ fiili atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. اصْبِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ’dir.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يَحْكُمَ muzari fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde اصْبِرْ fiiline müteallıktır.
يَحْكُمَ mansub muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli fail olarak lafzen merfûdur.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرُ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.
الْحَاكِم۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْحَاكِم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan حكم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَيْرٌ kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir. (Âşûr)
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. ‘Daha’ manası verir. Müfret müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُۚ
وَ atıf haridir. Cümle önceki ayetteki قُلْ fiiline matuftur.
Ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اتَّبِعْ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası يُوحٰٓى اِلَيْكَ , faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir.
Yine emir üslubunda gelerek makabline atfedilen وَاصْبِرْ حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُۚ cümlesinin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.
Cümleye dahil olan gaye bildiren cer harfi حَتّٰى , cümleyi gizli bir أن ’le masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel, cer mahallinde, وَاصْبِرْ fiiline müteallıktır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
يَحْكُمَ ve الْحَاكِم۪ينَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
Ayet-i kerimede tabi olunacak şey ve sabredilecek konular açıkça söylenmemiştir. Bu da merak uyandırıp düşünmeye sevk eder.
يَحْكُمَ lafzı sözün sonunda حَاكِم۪ينَ lafzının geleceğine işaret etmektedir. Ayette bir sözü, sözün başını işitenin sonunu anlayacağı şekilde getirmek olan irsâd sanatı vardır.
Kur’an'ın insanlara ulaşımının, gelmek; Peygamberimize (sav) ulaşımının vahiy olarak ifade edilmesi, iki mertebe arasındaki uzak farka dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)
وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ
وَ istînâfiyyedir. Ayetin son cümlesi, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned az sözle çok anlam ifade eden izafet şeklinde gelmiştir.
İsim cümleleri zamandan bağımsız olarak sübut ifade eder.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْحَاكِم۪ينَ ‘deki marifelik, tezyîl karînesiyle istiğrak içindir. (Âşûr)
Kur’an-ı Kerim’in bütün surelerinde olduğu gibi Yunus Suresinin de son ayetleri hüsn-i intihâ sanatının mükemmel örneğidir.