Yunus Sûresi 25. Ayet

وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ  ...

Allah, esenlik yurduna çağırır ve dilediğini doğru yola iletir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاللَّهُ Allah
2 يَدْعُو çağırır د ع و
3 إِلَىٰ
4 دَارِ yurduna د و ر
5 السَّلَامِ esenlik س ل م
6 وَيَهْدِي ve iletir ه د ي
7 مَنْ kimseyi
8 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
9 إِلَىٰ
10 صِرَاطٍ yola ص ر ط
11 مُسْتَقِيمٍ doğru ق و م
 

Allah kullarını “esenlik yurdu”na, âyetteki ifade ile “dârüsselâm”a çağırmaktadır, dinin amacı insanlara ebedî mutluluğu sağlamaktır. Dünya hayatında peygamberleri dinleyenlere, akıl ve iradelerini doğru kullananlara Allah doğru yolu göstermektedir. Bu yolun sonu cennettir, cemaldir, insanlara eşsiz saadet bahşeden Allah rızâsıdır (rıdvandır). Böylesine bir mutluluktan mahrum olanlar, olmadık hayallerin peşine düşerek, hurafelere kapılarak kendi sonlarını hazırlamış olmaktadırlar. Hz. Peygamber’in vazifesi onları uyarmaktır, o da vahyi tebliğ ederek, gerekli açıklamaları yaparak vazifesini hakkıyla yerine getirmiştir, kimsenin “Bizi uyaran olmadı, biraz yardım görseydik böyle olmazdık” demeye hakkı yoktur. 28. âyetin meâlinde yer alan “Siz bize tapmıyordunuz” cümlesi, Allah’tan başkasına tapanların amaç ve ruh hallerini yansıtması bakımından dikkat çekicidir. Allah’tan başka bir varlık insanlar için din koyamaz, din öğretemez. Bunlara tapanlar aynı zamanda gerçek bir dinin insan için yararlı olan tâlimat ve sınırlamalarından da uzak kalmakta, dünya hayatını nefislerinin arzu ettiği gibi yaşamakta, kendi arzularını meşrulaştırmak üzere tanrı adına kurallar koymaktadırlar. Putperestlerin peygamberleri dinlememelerinin, inkârcılıkta ısrar etmelerinin arkasında yatan sebeplerden biri de hak dinin disiplininden kaçmak,dünya hayatını kendi arzularına göre yaşamaktır; yani onlar görünüşte putlara, fakat gerçekte kendi menfaat ve arzularına tapmaktadırlar. 

 

Kaynak :Diyanet Tefsiri

 

وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli,  mübteda olup lafzen merfûdur.

يَدْعُٓوا  fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَدْعُٓوا  fiili,  و  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

إِلَى دَارِ   car mecruru  يَدْعُٓوا   fiiline müteallıktır.  السَّلَامِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.


وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

 


Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  يَهْد۪ي  fiili,  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

Müşterek ism-i mevsûl olan مَنْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَشَٓاءُ  cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَشَٓاءُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

اِلٰى صِرَاطٍ  car mecruru  يَشَٓاءُ  fiiline müteallıktır.

مُسْتَق۪يمٍ  kelimesi  صِرَاطٍ ’ın sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

مُسْتَق۪يمٍ  sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babından ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna: Cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:

Not: Gayr-ı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan SIfatlar:

Üçe ayrılır: 

1. İsim cümlesi olan sıfatlar, 

2. Fiil cümlesi olan sıfatlar, 

3. Şibh-i cümle olan sıfatlar. 

 

وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

 

وَ  istînâfiyyedir. …كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ  cümlesine atıf olduğu da söylenmiştir.

Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin ilk cümlesi güzel bir îcaz-ı kısar örneğidir. Îcâz-ı kasr için hakiki îcâz da denir. Cümleden herhangi bir eksiltmeye gitmeden kısa bir ibareye çok manalar sığdırmaktır. (Dr Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları.)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

İçinde her türlü selamet (kurtuluş) bulunduğu için cennet, selam yurdu diye adlandırılmıştır.

دَارُ السَّلَامِ  ifadesinde istiare vardır. Kastedilen “Onlar için güven, esenlik ve korkulardan kurtulma yeri vardır.” manasıdır. Bunlar cennetin sıfatlarıdır. (Şerîf er-Radî, En’am Suresi, 127)

صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ  ifadesinin tenkiri tazim ifade eder.

وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ [Allah selamet yurduna çağırır.]  bitip tükenmekten ve afetten selamet yurdudur ya da Allah'ın yurdudur. Ona özellikle bu ismin verilmesi bunu vurgulamak içindir ya da öyle bir yurttur ki orada Allah ve melekler oraya girenlere selam verirler. Maksat da cennettir. (Beyzâvî)