اِنَّمَا مَثَلُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذَتِ الْاَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّـنَتْ وَظَنَّ اَهْلُهَٓا اَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَٓاۙ اَتٰيهَٓا اَمْرُنَا لَيْلاً اَوْ نَهَاراً فَجَعَلْنَاهَا حَص۪يداً كَاَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْاَمْسِۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّمَا | ancak |
|
2 | مَثَلُ | örneği |
|
3 | الْحَيَاةِ | hayatının |
|
4 | الدُّنْيَا | dünya |
|
5 | كَمَاءٍ | suya benzer |
|
6 | أَنْزَلْنَاهُ | indirdiğimiz |
|
7 | مِنَ |
|
|
8 | السَّمَاءِ | gökten |
|
9 | فَاخْتَلَطَ | birbirine karıştığı |
|
10 | بِهِ | onunla |
|
11 | نَبَاتُ | bitkilerinin |
|
12 | الْأَرْضِ | yeryüzü |
|
13 | مِمَّا | öyle ki |
|
14 | يَأْكُلُ | yer |
|
15 | النَّاسُ | insanlar |
|
16 | وَالْأَنْعَامُ | ve hayvanlar |
|
17 | حَتَّىٰ | sonuçta |
|
18 | إِذَا | sırada |
|
19 | أَخَذَتِ | alıp |
|
20 | الْأَرْضُ | yeryüzü |
|
21 | زُخْرُفَهَا | güzelliğini |
|
22 | وَازَّيَّنَتْ | ve süslendiği |
|
23 | وَظَنَّ | ve sandıkları |
|
24 | أَهْلُهَا | sahiplerinin |
|
25 | أَنَّهُمْ | gerçekten |
|
26 | قَادِرُونَ | kadir olduklarını |
|
27 | عَلَيْهَا | bunlara |
|
28 | أَتَاهَا | gelir |
|
29 | أَمْرُنَا | emrimiz |
|
30 | لَيْلًا | gece |
|
31 | أَوْ | veya |
|
32 | نَهَارًا | gündüz |
|
33 | فَجَعَلْنَاهَا | böylece onları çeviririz |
|
34 | حَصِيدًا | biçilmiş hale |
|
35 | كَأَنْ | gibi |
|
36 | لَمْ |
|
|
37 | تَغْنَ | hiç yokmuş |
|
38 | بِالْأَمْسِ | bir gün önce |
|
39 | كَذَٰلِكَ | işte böyle |
|
40 | نُفَصِّلُ | ayrıntılı olarak açıklıyoruz |
|
41 | الْايَاتِ | ayetlerimizi |
|
42 | لِقَوْمٍ | topluluk için |
|
43 | يَتَفَكَّرُونَ | düşünen |
|
Metindeki ihteleta fiili “karışma” anlamına gelir. Bitkinin su ile karışması, –bu bağlamda– bitkinin suyu emmesiyle sonuçlanacağından meâlde bu sonuç dikkate alınmıştır. Dünya hayatındaki güzelliklerin gelip geçici olduğu, onları veren Allah’ın bir gün geri alacağı, dünyada yapıp ettiklerimizin hesabını da öbür dünyada bizden soracağı, âyette, anlatımın gücünü arttırmak için edebî bir benzetmeyle ifade edilmektedir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 96
اِنَّمَا مَثَلُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُۜ
اِنَّمَا , kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki مَا harfidir. اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur. اِنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.
مَثَلُ mübteda olup lafzen merfûdur. الْحَيٰوةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةِ ’nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
كَ harf-i cerdir. مثل (gibi) manasındadır. كَمَٓاءٍ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine mütealllıktır.
اَنْزَلْنَاهُ cümlesi مَٓاءٍ ’ın sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْزَلْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنَ السَّمَٓاءِ car mecruru اَنْزَلْنَاهُ fiiline müteallıktır.
فَ atıf harfidir. اخْتَلَطَ fetha üzere mebni mazi fiildir.
بِه۪ car mecruru اخْتَلَطَ fiiline müteallıktır. نَبَاتُ fail olup lafzen merfûdur. الْاَرْضِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceriyle birlikte نَبَاتُ الْاَرْضِ ’nın mahzuf haline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
يَأْكُلُ merfû muzari fiildir. النَّاسُ fail olup lafzen merfûdur. الْاَنْعَامُ kelimesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
اخْتَلَطَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi خلط ’dır.
Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذَتِ الْاَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّـنَتْ وَظَنَّ اَهْلُهَٓا اَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَٓاۙ
حَتّٰٓى ibtida harfidir. حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir:
Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak.
Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
اَخَذَتِ şeklinde mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a. إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b. إِذَا ’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bk. Meczum muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)
c. Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَخَذَتِ fetha üzere mebni mazi fiildir. تِ te’nis alametidir.
الْاَرْضُ fail olup lafzen merfûdur. زُخْرُفَهَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. ازَّيَّـنَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تِ te’nis alametidir.
وَ atıf harfidir. ظَنَّ fetha üzere mebni mazi fiildir.
اَهْلُهَٓا fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, ظَنَّ fiilinin iki mef’ûlu yerinde olarak mahallen mansubdur.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
هُمْ muttasıl zamiri اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. قَادِرُونَ kelimesi اَنَّ ’nin haberi olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
عَلَيْهَٓا car mecruru قَادِرُونَ ’ye müteallıktır.
قَادِرُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan قدر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ازَّيَّـنَتْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi زين ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
اَتٰيهَٓا اَمْرُنَا لَيْلاً اَوْ نَهَاراً فَجَعَلْنَاهَا حَص۪يداً كَاَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْاَمْسِۜ
Cümle şartın cevabıdır. اَتٰيهَٓا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.
Muttasıl zamir هَٓا mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَمْرُنَا fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَيْلاً zaman zarfı, اَتٰيهَٓا fiiline müteallıktır. نَهَاراً kelimesi اَوْ ile لَيْلاً ’e matuftur.
فَ atıf harfidir. جَعَلْنَاهَا sükun üzere mebni mazi fiildir.Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
حَص۪يداً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
كَاَنْ şeddeliden tahfif edilmiştir. İsmi mahzûftur. Takdiri, كأنّه şeklindedir. لَمْ تَغْنَ cümlesi كَاَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَغْنَ fiili illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
بِالْاَمْسِ car mecruru تَغْنَ fiiline müteallıktır.
Şan zamirleri: Müfred gaib ve gaibe (3. tekil şahıs zamiri)nde kendisine dikkat çekilmek istenen bir iş için kullanılır. İkisine birden iş zamiri denir.
Müzekkerine > zamir-i şan (هُوَ – هُ)
Müennesine > zamir-i kıssa (هِيَ – هَا)
Not: Zamirler normalde kendinden önceki ismi açıklarken, zamir-i şan/kıssa ise kendinden sonraki kısma dikkat çeker.
Şan zamiri “Benden sonra bir cümle gelecek; gelecek olan o cümle çok önemli” mesajı verir.
İş zamirleri 3’e ayrılır:
- Munfasıl (ayrı iş zamirleri >هُوَ – هِيَ) mübteda olarak kullanılır.
- Muttasıl (bitişik iş zamirleri >ىهُ – هَا) hurûf-u müşebbehe bil fiil veya ef’ali kulûb ile kullanılır.
- Mahzuf iş zamiri (hazf olmuş iş zamiri) كَأَنَّ ، أَنَّ ، إنَّ ’nin muhaffefleri olan كَأَنْ ,أَنْ ,إِنْ’den sonra hazfedilmiş olarak gelir.
İş zamirlerinin özellikleri:
1. İş zamirinin haberi cümle olur. (Müfred olmaz)
2. İş zamiri munfasıl olduğunda mübteda olur.
3. Muttasıl olduğunda ya hurûf-u müşebbehe bi’l fiilin ismi yahut ef’ali kulûb’un birinci mef’ûlu olur.
4. İş zamirleri kendisinden sonraki kısma dikkat çekmek için kullanılır.
5. Sadece müfred gaib ve gaibe (3. tekil şahıs) zamirlerinde kullanılır. Tesniye ve cemi sıygaları kullanılmaz.
6. İş zamirinin haberi isminin önüne geçmez.
7. Haberde iş zamirine ait bir zamir bulunmaz.
8. İş zamirinden sonra gelen cümleye tefsir cümlesi de denir. Bu cümlenin îrabdan mahalli vardır. Halbuki diğer tefsir cümlelerinin irabdan mahalli yoktur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَص۪يداً sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; Benzeyen sıfat demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
كَ -i cerdir. مثل (gibi) demektir. Bu ibare نُفَصِّلُ fiilinin mahzuf mef’ûlu mutlakına müteallıktır.
ذا işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
نُفَصِّلُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. الْاٰيَاتِ mef’ûlun bih olup cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
لِقَوْمٍ car mecruru نُفَصِّلُ fiiline müteallıktır.
نُفَصِّلُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi فصل ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
يَتَفَكَّرُونَ fiili قَوْمٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. يَتَفَكَّرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat,
2. Sebebi sıfat.
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar,
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsufuna: Cinsiyet, adet, marifelik-nekrelik ve îrab bakımından uyar:
Not: Gayr-ı âkil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır:
1. İsim cümlesi olan sıfatlar,
2. Fiil cümlesi olan sıfatlar,
3. Şibh-i cümle olan sıfatlar. Burada sıfat, fiil cümlesi şeklinde gelmiştir.
Not: Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَتَفَكَّرُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi فكر ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.اِنَّمَا مَثَلُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Kasr edatı اِنَّمَا ile tekid edilen ilk cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr edatıyla tekid edilmiş isim cümlesidir. Kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
Dünya hayatının hali, vasıflanan nebatın haline benzetilmiştir. Mürekkeb bir heyet, mürekkeb bir heyete benzetilmiştir. Kasr, kasr-ı kalbdir. Muhatap, aksine inanan menziline konmuştur. (Âşûr)
اِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. Muhataba konunun bilindiği tenbih edilir. اِنَّمَا edatı siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin izafet şeklinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesi kastına matuftur.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. كَمَٓاءٍ , mahzuf habere müteallıktır.
الْحَيٰوةِ ,الدُّنْيَا için sıfattır. اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ cümlesi de مَٓاءٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Bu cümleler, dünya hayatının halini, faydasının geçici, kısa süreli ve dönüş zamanının yakın olduğunu beyan eder.
Burada dünyanın garip ve harika halleri, misal olmaya layık özellikleri, insanlar için ikbal ve aldanma vesilesi olması, çarçabuk geçmesi ve nimetlerinin kesilmesi, yeryüzünün çeşitli bitkilerine benzetilmiştir.
Bu bitkiler, genç ve taze iken o kadar gelişir ve güçlenirler ki dalları ve yaprakları birbirlerine karışır. Renkleri yeryüzünü süsler. İnsanların rağbet gösterdikleri ve artık her türlü tehlikeden selamette olduklarını sandıkları bir günde, birdenbire bir felaket onları mahveder. Onlardan hiçbir eser kalmaz, hepsi kuru ot kırıntıları haline gelir. (Ebüssuûd)
…فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ cümlesi, matuf olduğu اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ cümlesi gibi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiillerin mazi sıygası hudûs, sebat, temekkün ve istikrara işaret etmektedir.
Başındaki harf-i cerle birlikte نَبَاتُ الْاَرْضِ ’nin mahzuf haline müteallık olan müşterek ism-i mevsul مَّا ’nın sılası يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُۜ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu cümlede taksim sanatı vardır. Yenilenler insanların ve hayvanların yedikleri olarak ayrılmıştır.
Müşebbehün bih hakkında on cümle birden zikredilmiştir. Her cümle diğerlerinin ifade etmediği bir anlam taşır. Bu manaların hepsi taraflar arasındaki vech-i şebenin tamamlanması için önemlidir. Öyle ki sanki hepsi tek bir cümle haline gelmiştir. Eğer bunlardan biri hazf edilse teşbih bozulur. Bu ayeti kerimede vech-i şebehi oluşturan cümleler teşbih edatından sonraki nekre bir isim olan su lafzından sonra gelmiştir. Temsîli teşbihtir. Her ne kadar su lafzının başında teşbih edatı كَ olsa da, bu lafız müşebbehün bih değildir. Çünkü bu mürekkeb (girift) teşbihlerdendir. Müşebbehün bih mürekkeb yani bu edatın devamında yer alan ifadenin tamamının oluşturduğu bir tasavvur, ayrılmaz bir yapı ve karma bir mana tablosundan müteşekkildir. (Beyzâvî)
فَاخْتَلَطَ بِه۪ yani su sayesinde dal budak verir ve sonunda bunlar birbirine karışır. “Böylece, yeryüzü ziynetini takınıp süslenir.” Bu çok edebî bir ifadedir. (Keşşâf)
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذَتِ الْاَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّـنَتْ وَظَنَّ اَهْلُهَٓا اَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَٓاۙ
حَتّٰٓى bu cümlede ibtida harfidir. Akabindeki cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart fiili olan اَخَذَتِ , müstakbel şart manalı zaman zarfı إِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üsluptaki ازَّيَّـنَتْ ve …ظَنَّ اَهْلُهَٓا cümleleri hükümde ortaklık nedeniyle şart cümlesine atfedilmişlerdir.
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu masdar tevilindeki اَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَٓاۙ şeklindeki isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, ظَنَّ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. İsim cümlesi, buna kadir oldukları hakkındaki düşüncelerinin sabit ve yerleşmiş olduğuna işaret etmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
اَخَذَتِ الْاَرْضُ ifadesi de son derece güzel istiarelerdendir. Bitki ve çiçeklerle süslendiği zamanki yeryüzü, elbise ve ziynetleriyle süslenen geline benzetilmiştir. Bu güzellik ve parlaklık için زُخْرُفَهَا lafzı müstear olarak kullanılmıştır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir) Temsîli istiaredir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Ziynetlerin hasıl olması manasında gelen yeryüzünün süslerini takınması ifadesi meknî istiaredir. Yeryüzü, süslenmek isteyen bir kadına benzetilmiştir. Böylece renkli ve süslü elbiseler içindeki güzel görünümü zihinlerde canlandırılmıştır. Süsleri takındı ifadesinden sonra gelen ziynetlendi fiili de istiare-i muraşşaha içindir. Çünkü bu fiil kadınların kullandığı bir fiildir. (Âşûr)
زُخْرُفَهَا - ازَّيَّـنَتْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَتٰيهَٓا اَمْرُنَا لَيْلاً اَوْ نَهَاراً فَجَعَلْنَاهَا حَص۪يداً كَاَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْاَمْسِۜ
اِذَٓا ’nın cevabı olan bu cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
…فَجَعَلْنَاهَا cümlesi cevap cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muhaffefe كَاَنْ ’nin dahil olduğu cümle, faide-i haber ibtidâî kelamdır. Şan zamirinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. كَاَنْ ’nin haberinin, menfi muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve tecessüm ifade etmiştir.
Beyzâvî burada iki yerde muzâfın hazf edildiğini ifade ederek bu haziflerin mübalağa kastıyla yapıldığını söyler.
كَاَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْاَمْسِ ifadesi, كَاَنْ لَمْ تَغْنَ زرعها anlamındadır. Bu gibi yerlerde mutlaka mahzuf bir muzâf takdir edilir. (Keşşâf)
بِالْاَمْسِ , az önce demektir. Bu da yakın zamana misaldir. Müşebbehün bih de hikâyenin manasıdır o da yeşilliğin aniden bitip kırıntı halinde gitmesidir. Halbuki az önce yeşil taze idi, birbirine sarmaş dolaş idi. Öyle ki sahiplerinin tamahı kabarmış, afetten kurtulduğunu zannetmişlerdi. Müşebbehün bih الماء lafzı değildir, ister ki başında teşbih edatı olsun. Çünkü bu, mürekkeb (girift) teşbihlerdendir. (Beyzâvî)
اَمْرُنَا kelimesinin, اَتٰيهَٓا fiiline isnadı mecazî isnaddır.
لَيْلاً ve نَهَاراً ’deki tenvin cins ve tazim ifade eder.
اَتٰيهَٓا اَمْرُنَا ibaresinde geçen emir, azap ve helaktan kinayedir. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir)
فَجَعَلْنَاهَا حَص۪يداً , başka bir istiaredir. Çünkü, biçilmiş ekin حَص۪يد yerin değil bitkilerin sıfatlarındandır. Onun için anlam, “Yerin bitkilerini öyle (biçilmiş ekin) yaptık.” demek olup bitkiler yerine arz zikri ile yetinilmiştir. Çünkü bitkiler yerde bulunur ve orada yetişir. (Şerîf er-Radî) Açıklamadan da anlaşılacağı gibi yerin kullanılıp onun bitirdiklerinin kastedilmesi, bütününün kullanılıp parçanın kastedilmesi (külliyet) ilgisiyle mürsel mecaz olur.
السَّمَٓاءِ - الْاَرْضُ ve النَّاسُ - الْاَنْعَامُ ve لَيْلاً - نَهَاراً kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Ayetin bu son cümlesi istînâfiyyedir. Ayette îcâz-ı hazif vardır. نُفَصِّلُ , كَذٰلِكَ fiilinin mahzuf mef’ûlu mutlakına müteallıktır.
Cümle müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لِقَوْمٍ ’deki tenkir, nev ve tazim içindir.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَتَفَكَّرُونَ cümlesi, لِقَوْمٍ için sıfat konumundadır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, Duhan/28, s. 101)
كَذٰلِكَ [İşte böyle], aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki kullanımı işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Biz dünya hayatinin ahvaline dikkat çeken ayetleri veya bu ayetin de dahil olduğu bütün Kur’an ayetlerini işte böyle açıklıyoruz
Açıklama, tefekkür edenlere tahsis edilmiştir. Çünkü ayetlerden istifade edenler onlardır.
Burada ayetlerden maksat, temsil içinde zikredilen kâinat ve onun bir takım değişikliklere uğraması, onun, îcâd ve idam (yok etme) olarak anlatılan düzen içinde idare edilmesi de olabilir. (Ebüssuûd)
Allah Teâlâ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ [İşte biz iyice düşünecek kimseler için ayetleri böyle açıklarız.] buyurmuştur. Bu, “Ard arda gelmesi ve çokça vuku bulması, yakînî imanın kuvvetlenmesine sebep olsun ve şek ile şüphenin zail olmasını mucib olsun diye ayetlerimizi ard arda, peş peşe ve tek tek getiririz, ortaya koyarız.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)