Yunus Sûresi 34. Ayet

قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ قُلِ اللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ  ...

De ki: “Allah’a koştuğunuz ortaklarınızdan, başlangıçta yaratmayı yapacak, sonra onu tekrarlayacak kimse var mı?” De ki: “Allah, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrar eder. O hâlde, nasıl oluyor da (haktan) çevriliyorsunuz?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 هَلْ var mıdır?
3 مِنْ
4 شُرَكَائِكُمْ sizin ortak koştuklarınızdan ش ر ك
5 مَنْ bir kimse
6 يَبْدَأُ ilk kez gerçekleştirip ب د ا
7 الْخَلْقَ yaratma işini خ ل ق
8 ثُمَّ sonra
9 يُعِيدُهُ yeniden diriltecek ع و د
10 قُلِ de ki ق و ل
11 اللَّهُ Allah
12 يَبْدَأُ ilk kez gerçekleştirip ب د ا
13 الْخَلْقَ yaratma işini خ ل ق
14 ثُمَّ sonra
15 يُعِيدُهُ yeniden diriltir ع و د
16 فَأَنَّىٰ artık nasıl? ا ن ي
17 تُؤْفَكُونَ çevriliyorsunuz ا ف ك
 
Müşriklerin öldükten sonra yeniden dirilmeyi inkâr etmelerine karşı bir cevap teşkil eden âyette yaratılışın başlangıcından itibaren, herkesin görüp gözlediği tabiattaki sürekli canlanmaya, yenilenmeye dikkat çekilerek bunları gerçekleştiren yaratıcının insanları yeniden diriltmeye ve dolayısıyla âhiret hayatını gerçekleştirmeye de muktedir olduğu kanıtlanmak istenmiştir. Evrendeki her şey gibi hayat da ilk defasında yoktan var edilmiştir; sürekli olarak da yenilenmektedir. İnsanların, tanrısal güçler yükleyip Allah’a eş tuttukları varlıklarda bu muhteşem olayı düzenleyecek, gerçekleştirecek ilim, irade, güç var mıdır, böyle bir şey olabilir mi? Âyet, bu sorunun tek cevabı olduğunu bildiriyor: “İlkten yaratan da yaratmayı tekrar eden de Allah’tır.” Şu halde insanların sahte tanrılara yönelmesi anlamsızdır. Başka yönlerden olduğu gibi yaratıcı güç olarak da Allah birdir ve ortaksızdır. İslâmî literatürde buna rubûbiyyet tevhidi denilmektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 100
 

قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli,  هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ ’dir 

هَلْ  istifham harfidir.  مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ  car mecruru  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası   يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.

يَبْدَؤُا  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو'dir.

الْخَلْقَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  يُع۪يدُهُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. 

Muttasıl zamir  ه  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.


 قُلِ اللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قُلِ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri   أنت’dir.

Mekulü’l-kavli  اللّٰهُ يَبْدَؤُا ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. يَبْدَؤُا  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَبْدَؤُا  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

الْخَلْقَ mef’ûlun bih olup lafzen mansubdur.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  يُع۪يدُهُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. 

Muttasıl zamir  ه  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  اَنّٰى  istifham ismi  كَيْفَ  manasındadır.  تُؤْفَكُونَ  fiilinin hali olarak mahallen mansubdur.  

تُؤْفَكُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. 
 

قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ 

 

Fasılla gelen ayet istînâfiyyedir. İlk cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Bu ayet, şu önemli noktaları vurgular: 

1. Tevhid hak, şirk ise batıldır.

2. Önce yaratıp ölümden sonra tekrar hayata döndürmek yalnız Allah'a mahsustur.

3. Müşriklerin ortak koştukları şeylerin böyle bir tasarrufa kudretleri yoktur.

Matlûbun ispatı noktasında bu hüccetin müstakil olduğunu zımnen bildirmek için bu kelam, makabline atfedilmemiştir. Soru, hüccet (delil) ile iskât (susturmak) ve ilzam etmek (bağlamak) içindir. Bu, iki hayat birbirinin lazımıdır. Hakikatte bu iki hayat, varlık olarak da yokluk olarak da gerçek Yaradanın tanrılığını kabul etmeyi gerektirir. (Ebüssuûd)

هَلْ inkârî manadadır. Sübut ifade eden isim cümlesinde, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, muahhar mübtedadır. 

Mevsûlün sılası olan  يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ, müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir.

Cümledeki takdim, kasr ifade eder. Kasr, mübteda ile haber arasındadır. İlk ve ikinci yaratma sıfatı şirk koştukları putlara değil Allah’a mahsustur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Kasr-ı ifrattır. (Âşûr)

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen soru anlamı dışında inkâr ve kınama kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

ثُمَّ يُع۪يدُهُ  cümlesi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

يَبْدَؤُا  ile  يُع۪يدُهُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir) 

مَنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ  ve  قُلِ اللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ  cümleleri arasında dörtlü mukabele vardır.

 

 قُلِ اللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ 

 

Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قُلِ  fiilinin mekulü’l-kavli sübut ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Lafza-i celal mübteda,  يَبْدَؤُا الْخَلْقَ  haberidir. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, tazim, haşyet ve mehabet duyguları uyandırmak içindir.

Onların bunu kabul etmemesine karşın tekrar yaratmanın iki yerde tekrar edilmesi, tartışma konusunda idmâc babında tefennün adı verilen bedî’ sanatlarındandır. (Âşûr)

Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

يُع۪يدُهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ  muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.


فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ

 

قُلِ اللّٰهُ يَبْدَؤُا  cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. İstifham üslubunda talebî inşaî isnaddır.  اَنّٰى  istifham harfi cümlede hal konumundadır. 

Müspet muzari fiil sıygasındaki  تُؤْفَكُونَ  meçhul bina edilerek fiile dikkat çekilmiştir.

يَبْدَؤُا - الْخَلْقَ  - يُع۪يدُهُ - ثُمَّ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Allah bu ayet-i kerimede müşriklerin yeniden yaratılışla ilgili kabullerinin olup olmadığı ile ilgilenmemiş ve direkt olarak bunu yapabilecek olanın Allah olduğunu vurgulamıştır. Tekrar yaratılmanın soruda ve cevapta onların verecekleri karşılığa bakılmaksızın ifade edilmesi, cümleye “Bu zaten olması kesin bir şey, siz onu yapabilecek olan tek varlığa ubudiyetinizi sorgulayın.” anlamını katmaktadır. Âlûsî, c. XI, 113; İbni Âşûr, c. XI, 161) 

فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ  ve 32. ayetteki  فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ  ibarelerinde mana aynı olmakla beraber farklı kelimeler kullanılmıştir. Tefennün sanatı vardır.

فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ  sorusu, kınama veya ikrar ifade eder. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir) Mecaz-ı mürsel mürekkebtir.