Yunus Sûresi 35. Ayet

قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّۜ قُلِ اللّٰهُ يَهْد۪ي لِلْحَقِّۜ اَفَمَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّ اَحَقُّ اَنْ يُتَّبَعَ اَمَّنْ لَا يَهِدّ۪ٓي اِلَّٓا اَنْ يُهْدٰىۚ فَمَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ  ...

De ki: “Allah’a koştuğunuz ortaklarınızdan hakka iletecek olan bir kimse var mı?” De ki: “Hakka Allah iletir.” Öyle ise, hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa iletilmedikçe doğru yolu bulamayan kimse mi? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 هَلْ var mıdır?
3 مِنْ -dan
4 شُرَكَائِكُمْ sizin ortak koştuklarınız- ش ر ك
5 مَنْ bir kimse
6 يَهْدِي iletecek ه د ي
7 إِلَى
8 الْحَقِّ hakka ح ق ق
9 قُلِ de ki ق و ل
10 اللَّهُ Allah
11 يَهْدِي iletir ه د ي
12 لِلْحَقِّ hakka ح ق ق
13 أَفَمَنْ kimse mi?
14 يَهْدِي ileten ه د ي
15 إِلَى
16 الْحَقِّ hakka ح ق ق
17 أَحَقُّ daha lâyıktır ح ق ق
18 أَنْ
19 يُتَّبَعَ uyulmaya ت ب ع
20 أَمَّنْ yoksa kimse mi?
21 لَا
22 يَهِدِّي doğru yolu bulamayan ه د ي
23 إِلَّا dışında
24 أَنْ
25 يُهْدَىٰ kendisi yöneltilmesi ه د ي
26 فَمَا ne oluyor
27 لَكُمْ size
28 كَيْفَ nasıl ك ي ف
29 تَحْكُمُونَ hüküm veriyorsunuz ح ك م
 
“Gerçek, sabit, doğru, varlığı kesin olan şey” gibi anlamlara gelen hak kelimesi genellikle bâtılın zıddı olarak gösterilir. Râgıb el-İsfahânî, âyetlerden örnekler vererek hakkın Kur’an’da başlıca dört mânaya geldiğini belirtir: 1. Bir şeyi hikmete uygun olarak icat eden; buna göre hak, Allah’ın ismi veya sıfatıdır. 2. Hikmete uygun iş; Allah’ın bütün fiilleri buna göre haktır. 3. Bir şeye aslına uygun ve doğru olarak inanma; bu şekilde kazanılmış inanç, bilgi. 4. Gerektiği şekilde, gerektiği ölçüde ve uygun zamanda yapılan iş (el-Müfredât, “hkk” md.). Bu tariflerden de anlaşılacağı gibi hak kelimesi hem doğru bilgi ve inancı hem de düzgün ve erdemli yaşayışı ifade eden bir terimdir.
 Bir önceki âyette Allah’tan başka yaratıcı tanımamak gerektiği ifade buyurulduktan sonra burada da insanların fikirde, inanç ve yaşayışta hakka yani doğru ve iyi olana ulaşma hususunda Allah’ı dışlayarak O’ndan başkasının rehberliğine bel bağlamalarının kesinlikle yanlış olduğu belirtilmektedir. Çünkü “Hakka götüren yalnız Allah’tır.” O’nu inkâr ederek yahut O’na ilgisiz kalarak nihaî hakikate, en iyi yaşayışa ulaşılamaz. Bu sebeple Allah Teâlâ, Fâtiha sûresinde bize, “Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet!” diyerek kendisine dua etmemizi öğütlemiştir. Son noktada hidayet de bu anlama gelir. Şu halde insanın hayatını hatta insan olarak varlığını anlamlı kılan bu temel amaca ulaşma hususunda kendisine hiçbir şey kazandırmayan sıradan varlıkları izlemesi yani onları tanrı yerine koyup kul olması ona yaraşır mı? Sonuç olarak Allah, yaratıcı güç olarak bir olduğu gibi kendisine kulluk edilmeye lâyık olması bakımından da ortaksızdır, birdir. Bu inanca da ulûhiyet tevhidi denilmektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 100-101
 

قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّۜ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli,  هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ ’dir 

هَلْ  istifham harfidir.  مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ  car mecruru  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقّ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.

يَهْد۪ٓي  fiili,  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

اِلَى الْحَقّ  car mecruru  يَهْد۪ٓي  fiiline müteallıktır.

 

 قُلِ اللّٰهُ يَهْد۪ي لِلْحَقِّۜ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلِ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.

Mekulü’l-kavli  اللّٰهُ يَهْد۪ي لِلْحَقّ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  يَبْدَؤُا  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَهْد۪ي  fiili,  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

لِلْحَقّ  car mecruru  يَهْد۪ي  fiiline müteallıktır.


اَفَمَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّ اَحَقُّ اَنْ يُتَّبَعَ اَمَّنْ لَا يَهِدّ۪ٓي اِلَّٓا اَنْ يُهْدٰىۚ 

 

Hemze istifham harfi,  فَ  istînâfiyyedir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَهْد۪ٓي  fiili,  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

اِلَى الْحَقّ  car mecruru  يَهْد۪ٓي  fiiline müteallıktır.  اَحَقُّ  haber olup lafzen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf  ب  harf-i ceriyle birlikte  اَحَقُّ ’ye müteallıktır.

يُتَّبَعَ  meçhul mansub muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

اَمِ  hemzenin muadili atıf harfidir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَا يَهِدّ۪ٓي ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَهْدِي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

اِلَّٓا  hasr edatıdır.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mübtedanın mahzuf haberine mütellıktır.

يُهْدٰى  fiili  ی  üzere mukadder damme ile meçhul mansub muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

يُتَّبَعَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dır.

Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.


 فَمَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ

 

فَ  istînâfiyyedir. İstifham ismi  مَا, mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru mahzuf habere müteallıktır.

كَيْفَ  istifham harfi olup  تَحْكُمُونَ  failinin hali olarak mahallen mansubdur.

تَحْكُمُونَ   fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّۜ 

 

Fasılla gelen ayet istînâfiyyedir. İlk cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Bu ayet de zikredilen hakikatlere dair bir başka hüccet, ilzam üstüne ilzam ve iskat üstüne iskattır. Bunun, makablinden ayrı olarak zikredilmesi, müstakil bir hüccet olduğunun anlaşılması içindir. Bu hükmün onların çoğuna tahsis edilmesi, onlardan bazılarının ilme uyduklarını ve sonunda tevhidin hak şirkin batıl olduğunu anladıklarını, fakat tekebbür ve inatlarından hakkı kabul etmediklerini bildirir. (Ebüssuûd)

هَلْ  inkârî manadadır. Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen soru anlamı dışında inkâr ve kınama kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Sübut ifade eden isim cümlesinde, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, muahhar mübtedadır. Mevsûlün sılası  يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّۜ  şeklinde müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir.

Cümledeki takdim, kasr ifade eder. Kasr, mübteda ile haber arasındadır. Hakka hidayet etme sıfatı, şirk koştukları putlara değil Allah’a mahsustur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Kasr-ı ifrattır. (Âşûr)


قُلِ اللّٰهُ يَهْد۪ي لِلْحَقِّۜ 

 

Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قُلِ  fiilinin mekulü’l-kavli  اللّٰهُ يَهْد۪ي لِلْحَقِّۜ, sübut ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu kelamın birinci bölümünden anlaşılan hidayetin nefyi iken, ikinci bölümünde ihtida nefyedilmiştir. Çünkü hidayetin nefyi, genellikle ihtidanın da nefyini gerektirir. Hakka ihtida eden kimse, başkasının kısmen hidayetinden de hâlî (boş) değildir. (Ebüssuûd)

Lafza-i celal mübteda,  يَبْدَؤُا الْخَلْقَ  haberidir. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, hem müminlerin hem de kâfirlerin kalbine heybet hissettirmek içindir.

Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقّ  ve  قُلِ اللّٰهُ يَهْد۪ي لِلْحَقّ  cümleleri arasında mukabele vardır.


اَفَمَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّ اَحَقُّ اَنْ يُتَّبَعَ 

 

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıdığından, mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bu istifham, kınama anlamındaki inkârı ifade etmek içindir. Ayrıca bu sözler onların haline taaccüp ettirmek anlamını da taşır. (Ebüssuûd)

Mübteda olan müşterek ism-i mevsulün sılası  يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّ, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Tafdil kalıbındaki  مَنْ  ,اَحَقُّ ’in haberidir. Takdiri  ممن لا يهدي  (Hidayet etmeyenden) olan mufaddalun aleyh mahzuftur.

Masdar harfi  اَنْ  ve müteakip  يُتَّبَعَ  cümlesi, masdar tevilinde, takdir edilen  بَ harfiyle  اَحَقُّ ’ya müteallıktır. 

الْحَقِّ - اَحَقُّ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


اَمَّنْ لَا يَهِدّ۪ٓي اِلَّٓا اَنْ يُهْدٰىۚ

 

اَمَّنْ  ibaresindeki  اَمَّ  harfi munkatı’ olup  بل  manasındadır.  بل  bu ayette intikal manasındadır. Cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıdığından mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bu ilâhî kelam, hükümlerin, üzerine bina edildiği usûl ilmini öğrenmenin zorunlu olduğuna, bu konuda taklit ile yetinmenin caiz olmadığına delalet eder.

(Ebüssuûd)

Menfi muzari fiil sıygasındaki  لَا يَهِدّ۪ٓي  cümlesi, mübteda konumundaki  مَّنْ ’in sılasıdır. 

Masdar harfi  اَنْ  ve müteakip  يُهْدٰىۚ  cümlesi, masdar tevilinde, takdir edilen  بَ harfiyle, mahzuf habere müteallıktır. Haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Umumi hallerden birinin istisna edildiği müferrağ istisna vardır. Allah veya başka biri kendisine hidayet etmedikçe hidayete ermez, manasındadır. (Âlûsî) 

Âşûr da bu ayette zıddına benzeyen bir şeyle manayı tekid olduğunu söylemiştir. 

Kasr, hidayete ermek mevsufuyla sıfatı olan hali arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s sıfattır. 

يُهْدٰىۚ - لَا يَهِدّ۪ٓي  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır. 


 فَمَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ

 

فَ  istînâfiyyedir. Ayetin son cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Mübteda konumundaki  istifham harfi  مَا, inkârî manadadır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  لَكُمْ۠ ’un müteallakı olan haber mahzuftur. İstifham ismi تَحْكُمُونَ  ,كَيْفَ ’nin failinden haldir.

Muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade eden  تَحْكُمُونَ cümlesi,  لَكُمْ۠ ’deki muhatap zamirinden haldir. Hal, ıtnâb babındandır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, inkâr ve tevbih kastı taşımaktadır. Vaz edildiği anlamdan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. 

يَهْد۪ٓي  kelimesi ayette beş,  الْحَقِّ  dört,  مَّنْ  üç kez tekrar edilmiştir.  Bu kelimelerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette üç farklı soru harfi kullanılmış, bunlar arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.