Yunus Sûresi 36. Ayet

وَمَا يَتَّبِعُ اَكْثَرُهُمْ اِلَّا ظَناًّۜ اِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ  ...

Onların çoğu ancak zannın ardından gider. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 يَتَّبِعُ uymamaktadır ت ب ع
3 أَكْثَرُهُمْ onların çoğu ك ث ر
4 إِلَّا başkasına
5 ظَنًّا zandan ظ ن ن
6 إِنَّ şüphesiz
7 الظَّنَّ zan ise ظ ن ن
8 لَا
9 يُغْنِي kazandırmaz غ ن ي
10 مِنَ
11 الْحَقِّ gerçek açısından ح ق ق
12 شَيْئًا bir şey ش ي ا
13 إِنَّ şüphesiz
14 اللَّهَ Allah
15 عَلِيمٌ bilmektedir ع ل م
16 بِمَا şeyleri
17 يَفْعَلُونَ onların yaptıkları ف ع ل
 
Zan kelimesini, “kesin delile dayanmayan görüş; aksi de muhtemel olan kanaat” gibi değişik şekillerde tarif edenler olmuştur (bk. Râzî, XVII, 92; Cürcânî, et-Ta‘rîfât, “Zan” md.). Taberi, âyetteki hak kelimesini “kesin bilgi” (yak^n), zannı da “kuşku” (şek) olarak açıklamıştır (XI, 114). Buna göre müşriklerden çoğunun dinî konulardaki inançları, kesinlikten uzak, ihtimalli ve kuşkulu kanaatlerden ibaretti. Halbuki imanda kuşku ve ihtimale yer olamaz. Âyetten anlaşıldığına göre bazı müşrikler aslında Allah’ın birliği, Hz. Muhammed’in peygamberliği, âhiret hayatı gibi temel itikadî konularda Peygamber’in bildirdiklerinin doğruluğunu; putlarının işe yaramaz nesneler olduğunu biliyorlardı; ne var ki, mevki ve itibarlarının sarsılacağı, menfaatlerinin zedeleneceği gibi kaygılarla bunları muhafaza ediyor, İslâm’a ve Resûlullah’a karşı düşmanlık besliyorlardı. 
 Âyetteki “Zan hiçbir şekilde hakkın yerini tutamaz” sözü, genel ve evrensel bir ilmî kuralı ifade etmektedir. Bu ifadeyle dolaylı olarak Kur’an yolundan gidenlerden inanç, düşünce, bilgi ve hayatlarını her türlü safsatadan, hurafeden vb. temelsiz anlayışlardan arındırarak gerçekler üzerine kurmaları istenmektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 101
 

وَمَا يَتَّبِعُ اَكْثَرُهُمْ اِلَّا ظَناًّۜ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَتَّبِعُ  merfû muzari fiildir.  اَكْثَرُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  ظَناًّ  mef’ûlu mutlaktan naibtir. Çeşit içindir. Takdiri,  إلّا اتباع الظنّ şeklindedir.

Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlü mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ظَناًّ  lafzı burda tekid için gelen mef’ûlü mutlak çeşidinden gelmiştir.

يَتَّبِعُ   fiilinin mef’ûlun bihi  mahzuftur. Takdiri,  يتّبعون الأصنام اتّباع الظنّ  şeklindedir.

يَتَّبِعُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dır.

Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.


 اِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۜ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

الظَّنَّ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.

لَا يُغْن۪ي  fiili,  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُغْنِي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

مِنَ الْحَقِّ  car mecruru  شَيْـٔاً in mahzuf haline müteallıktır. شَيْـٔاً  mef’ûlu mutlaktan naibtir. Takdiri,  لا يغني إغناء ما لا قليلا ولا كثيرا  şeklindedir.


اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

اللّٰهَ  lafza-i celâli,  اِنَّ ’nin ismidir.  عَل۪يمٌ  ise haberi olup lafzen merfûdur.

مَٓا  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harfiyle birlikte  عَل۪يمٌ  kelimesine müteallıktır.  

يَفْعَلُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَل۪يمٌ  lafzı hem mübalağalı ism-i fail hem de sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır. Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Sıfat-ı müşebbehe: Benzeyen sıfat demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمَا يَتَّبِعُ اَكْثَرُهُمْ اِلَّا ظَناًّۜ 

 

وَ   istînâfiyyedir. Menfi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

ظَناًّ  mahzuf mef’ûlün mutlak naibidir. Kelimedeki tenvin tahkir içindir. (Âşûr)

Cümle, kasr üslubuyla tekid edilmiştir.  مَا  ve  اِلَّا ’nın oluşturduğu kasr, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. ”Zandan başka bir şeye tabi olmuyorsunuz.” demektir.

ظَن  Arapçada zıt iki anlamı olan kelimelerdendir. Hem türkçede de kullandığımız gibi sanma, şüpheli bilme, hem de kesin bilgi manasına gelir. Burada şüpheli bilgi, sanma anlamındadır.

Bunda usul konusunda ilim tahsil etmenin vacip; taklit ve zan ile yetinmenin de caiz olmadığına delil vardır. (Beyzâvî)


اِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil içinidir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ’nin haberi  لَا يُغْن۪, muzari fiil cümlesi formunda gelerek hükmü takviye, hudûs, teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ, isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)

شَيْـٔاً  kelimesi amilini tekid eden mef’ûlu mutlak olarak gelmiştir.  لا يُغْنِي شَيْئًا مِنَ الإغْناءِ (Fayda verecek hiçbir şeyi yoktur.) demektir. (Âşûr)

الْحَقِّ ’ya dahil olan  مِنَ, haktan bedel olarak manasındadır. (Âşûr)

شَيْـٔاً ’deki tenvin, umum ve nev ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, selbin umumuna işarettir.

Allah Teâlâ zannın, haktan hiçbir şey elde edemeyeceğini üç tekidle vurgulayarak belirtmiştir.


اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

 

اِنَّ ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkâri kelamdır.

اِنَّ ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, muhatabın kalbinde haşyet duyguları uyandırmak içindir.  عَل۪يمٌ  müsneddir.

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا  ve akabindeki muzari fiil cümlesi  يَفْعَلُونَ, masdar teviliyle,  عَل۪يمٌ ’a müteallıktır.

İsim cümleleri sübut ifade eder.İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ  [Muhakkak onların yaptıkları şeyi Allah iyi bilir.] ifadesinde lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkeb vardır. Bilmekten maksat “gereğini yapar” demektir.

اِنَّ - الظَّنَّ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Ayetteki farklı manalardaki  مَا ’lar arasında tam cinas,  عَل۪يمٌ  ve  يَفْعَلُونَ  arasında ise cinas-ı nakıs sanatı vardır.

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.