وَمَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ اَنْ يُفْتَرٰى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۠
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَا | ve |
|
2 | كَانَ | değildir |
|
3 | هَٰذَا | bu |
|
4 | الْقُرْانُ | Kur’an |
|
5 | أَنْ |
|
|
6 | يُفْتَرَىٰ | uydurulmuş |
|
7 | مِنْ |
|
|
8 | دُونِ | başkası tarafından |
|
9 | اللَّهِ | Allah’tandır |
|
10 | وَلَٰكِنْ | ve ancak |
|
11 | تَصْدِيقَ | doğrulayıcıdır |
|
12 | الَّذِي |
|
|
13 | بَيْنَ | arasındakini |
|
14 | يَدَيْهِ | iki eli |
|
15 | وَتَفْصِيلَ | ve açıklayıcıdır |
|
16 | الْكِتَابِ | Kitab’ı |
|
17 | لَا |
|
|
18 | رَيْبَ | şüphe yoktur |
|
19 | فِيهِ | onda |
|
20 | مِنْ |
|
|
21 | رَبِّ | Rabbi’ndendir |
|
22 | الْعَالَمِينَ | alemlerin |
|
وَمَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ اَنْ يُفْتَرٰى مِنْ دُونِ اللّٰهِ
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
هٰذَا işaret ismi, كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. الْقُرْاٰنُ kelimesi ism-i işaretten bedeldir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. يُفْتَرٰى elif üzere mukadder fetha ile meçhul merfû muzari fiildir.
Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. مِنْ دُونِ car mecruru naib-i failin mahzuf haline müteallıktır.
اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يُفْتَرٰى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi فري ’dır.
İftial babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۠
وَ atıf harfidir. لٰكِنْ istidrak harfidir. تَصْد۪يقَ kelimesi كَانَ ’nin haberine matuf olup fetha ile mansubdur.
Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَيْنَ mekân zarfı, ism-i mevsûlun mahzuf sılasına müteallıktır.
يَدَيْهِ muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için ي ile mecrurdur. Sonundaki نَ izafetten dolayı hazfedilmiştir.
Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. تَفْص۪يلَ kelimesi, تَصْد۪يقَ ’e matuf olup fetha ile mansubtur. الْكِتَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Kur’an, eski ilâhî kitapların tasdikidir, eski ilâhî kitapların yanında Kur’an da bir mucize olduğu için onların doğruluğuna bir ölçü ve kanıttır. (Ebüssuûd)
لَا رَيْبَ ف۪يهِ cümlesi الْكِتَابِ ’nin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zü’l hal” veya “sahibu’l hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و” gelir. Bazen “و” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا harfi, cinsini nefyeden olumsuzluktur. İsmini nasb haberini ref eder.
رَيْبَ kelimesi لَا ’nın ismi olarak mahallen mansubdur. ف۪يهِ car mecruru لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.
مِنْ رَبِّ car mecruru تَصْد۪يقَ veya تَفْص۪يلَ müteallıktır. الْعَالَم۪ينَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَمَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ اَنْ يُفْتَرٰى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۠
وَ istînâfiyedir. Menfi كَانُ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَانَ ’nin isminin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilene tazim kastı taşımaktadır. هٰذَا ,الْقُرْاٰنُ ’dan bedeldir. Bedel ıtnâb babındandır.
Masdar harfi اَنْ ve müteakip يُفْتَرٰى cümlesi, masdar tevilinde, ism-i mef’ûl manasıyla كَانَ ’nin haberi yerindedir.
Faide-i haber ibtidaî kelam olan masdar-ı müevvel cümlesi, muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
مَا كَانُ ’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, 3/79)
دُونِ اللّٰهِ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
Ayetin mesajı, zanna tâbi olmayı reddettikten sonra uyulması gerekeni (ki o da Kur’an’dır) açıklamak ve ona delil getirmektir. (Beyzâvî)
İstidrak harfinin dahil olduğu cümle كَانَ ’nin haberine وَ ’la atfedilmiştir. Has ism-i mevsûl تَصْد۪يقَ ,الَّذ۪ي için muzâfun ileyhtir. Mevsûlün her zaman kendisini takip eden sılası mahzuftur. Mekân zarfı بَيْنَ, bu mahzuf sılaya müteallıktır. وَتَفْص۪يلَ الْكِتَابِ terkibi, تَصْد۪يقَ ’ya matuftur.
وَ ’sız gelen hal cümlesi الْكِتَابِ ,لَا رَيْبَ ف۪يهِ ’ye aittir. Cinsini nefyeden لَا ’nın dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَا ,ف۪يهِۜ ’nın mahzuf haberine müteallıktır.
مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۠ terkibi, تَصْد۪يقَ ’ya veya تَفْص۪يلَ ’ye müteallıktır.
يُفْتَرٰى - تَصْد۪يقَ ve رَيْبَ - تَصْد۪يقَ ve دُونِ - بَيْنَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî vardır.
مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۠ [Âlemlerin Rabbindendir.] ifadesi de başka bir haberdir, takdiri كاىنا من رب العالمين şeklindedir ya da تَصْد۪يقَ veya تَفْص۪يلَ kelimesine mütealliktir. (Beyzâvî)
لَا رَيْبَ ف۪يهِ ibaresi Bakara Suresinin başını hatırlatır, iktibas sanatı vardır.
بَيْنَ يَدَيْهِ ibaresi Kur’an’dan önceki ilahi kitaplar, İncil ve Tevrat için istiaredir. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ ve رَبِّ isimlerinin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Bu kelimelerin arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah lafzı ile birlikte Rabb isminin de geçmesi; Rabbin sadece Allah olduğunu ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 1, s. 234)