Yunus Sûresi 38. Ayet

اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِه۪ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ  ...

Yoksa onu (Muhammed kendisi) uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin ve Allah’tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 يَقُولُونَ diyorlar ق و ل
3 افْتَرَاهُ O’nu kendisi uydurdu ف ر ي
4 قُلْ de ki ق و ل
5 فَأْتُوا getirin ا ت ي
6 بِسُورَةٍ bir sure س و ر
7 مِثْلِهِ onun benzeri م ث ل
8 وَادْعُوا ve çağırın د ع و
9 مَنِ
10 اسْتَطَعْتُمْ gücünüz yeteni ط و ع
11 مِنْ
12 دُونِ başka د و ن
13 اللَّهِ Allah’tan
14 إِنْ eğer
15 كُنْتُمْ iseniz ك و ن
16 صَادِقِينَ doğru sözlü ص د ق
 
Kur’ân-ı Kerîm’in Hz. Peygamber’in sözü olduğunu iddia edenlere karşı yer yer onun hiç olmazsa bir bölümünün benzerini kendilerinin de ortaya koymaları yönünde meydan okuyan çeşitli âyetler vardır (Bakara 2/23-24; Hûd 11/13; Kasas 28/49; Tûr 52/34). Kur’ân-ı Kerîm’in bir sûresinin, hatta bir âyetinin bile benzerinin yapılamaması özelliğine onun “i‘câz”ı denir (bilgi için bk. Bakara 2/23).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 104
 
“Her peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mucize verilmiştir. Ama bana verilen (mucize) ise vahiydir ve bunu bana Allah vahyetmiştir. Bu sebeple Kıyamet günü, diğer peygamberlere nazaran etbâı en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum.”
[Buharî, Fezâilu’l-Kur’ân 1, Î’tisâm 1; Müslim, İman 239, (152).]
 

اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ

 

اَمْ  munkatıadır. Yani  بَلْ  ve hemze manasındadır. 

يَقُولُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  افْتَرٰيهُ ’dır.  يَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

افْتَرٰي  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

افْتَرٰيهُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  فري ’dır.

İftial babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِه۪ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Takdiri,  إن كنتم صادقين بقولكم فأتوا  بِسُورَةٍ مِثْلِه۪ (Eğer doğru sözlü iseniz bunun gibi bir sure getirin.) şeklindedir.

Mekulü’l-kavl mukadder şart cümlesidir.  قُلْ   fiilinin mef’ûlün bihi olup mahallen mansubdur. 

أْتُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

بِسُورَةٍ  car mecruru  فَأْتُوا  fiiline müteallıktır. 

مِثْلِه۪  kelimesi  سُورَةٍ  sıfatı olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna: cinsiyet, adet, marifelik-nekrelik ve îrab bakımından uyar:

Not: Gayr-ı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan SIfatlar:

Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَ atıf harfidir.  ادْعُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اسْتَطَعْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir olan  تُمْ  fail olup mahallen merfûdur.  مِنْ دُونِ  car mecruru  اسْتَطَعْتُمْ  fiiline müteallıktır.

اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

صَادِق۪ينَ  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler, harf ile îrablanırlar.

Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri, إن كنتم صادقين في أنه افتراء فأتوا بسورة مثله  şeklindedir.

صَادِق۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صدق  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اسْتَطَعْتُمْ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’al babındandır. Sülâsî fiili  طوع ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
 

اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Kınama amacı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Müspet muzari fiil sıygasındaki  يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.


قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِه۪ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli, mukadder şartın cevabıdır. 

فَ  rabıtadır. Takdiri, إن كنتم صادقين (Eğer doğru söylüyorsanız…) olan şartın cevap cümlesi  فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِه۪, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mahzuf şart ve cevabından meydana gelen terkip, şart üslubunda, talebî inşâî isnaddır.

فَأْتُوا  emri taciz manasındadır. Amaç muhatabın bu işi yapmaktan aciz kalacağını ifade etmektir. Mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Bu ayet tehaddi ayetlerindendir.

Ayette,  بِسُورَةٍ  kelimesinin nekre olarak gelmesiyle, “Getirebiliyorsanız herhangi bir sureye benzer bir sure getirin de görelim.” manası kastedilmiştir. 

Allah'ın yardıma çağrılacakların dışında tutulması, istisna edilmesi, onların O'ndan beri ve karşı tarafta olduklarını sarahaten bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

Kelimedeki tenvin, herhangi bir nev manasındadır.

Aynı üslupla gelerek cevap cümlesine  وَ ’la atfedilen  وَادْعُوا  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

وَادْعُوا  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنِ ’in sılası  اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ, müspet mazi fiil sıygasında gelerek temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i  haber ibtidaî kelamdır. 

Veciz ifade yollarından biri olan izafet terkibindeki  مِنْ دُونِ اللّٰهِ, gayrının tahkiri içindir.

يَقُولُونَ - قُلْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مِنْ - مَنِ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs vardır.

“Allah’ın dışındaki gücü yetecekleri çağırın.” cümlesinden bunu yapmaya Allah’tan başka kimsenin gücünün yetmeyeceğini, buna ancak Allah’ın gücünün yeteceği de anlaşılmış olur.


اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

 

Ayetin son cümlesi müstenefe olarak fasılla gelmiştir.  كَان ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Cevap cümlesi mahzuftur. Cümlenin takdiri,  إن كنتم صادقين في أنه افتراء فأتوا بسورة مثله (Eğer onun iftira olduğunu iddia ediyorsanız, onun gibi bir sure getirin.) şeklindedir.

Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cevap cümlesinin hazfi, muhatabın muhayyilesini kısıtlamadan serbestçe düşünebilmesini sağlamaktadır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)