Yunus Sûresi 33. Ayet

كَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ فَسَقُٓوا اَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ  ...

Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki, “Onlar artık imana gelmezler” sözü, işte böylece gerçekleşmiştir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَذَٰلِكَ böylece
2 حَقَّتْ gerçekleşmiş oldu ح ق ق
3 كَلِمَتُ sözü ك ل م
4 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
5 عَلَى hakkındaki
6 الَّذِينَ kimseler
7 فَسَقُوا yoldan çıkmış(lar) ف س ق
8 أَنَّهُمْ onlar
9 لَا
10 يُؤْمِنُونَ iman etmezler ا م ن
 

“Hüküm” diye çevirdiğimiz âyet metnindeki kelime, genellikle “Allah’ın günahkârlar hakkındaki ezelî bilgisine dayanan takdiri, hükmü” şeklinde açıklanmıştır (Taberî, XI, 114). Buna göre Allah ezelde, “günahkârlık batağına saplananlar iman etmeyecek” diye hükmetmiş, aynı vasfı taşıyan müşrik Araplar hakkında da bu hüküm gerçekleşmiştir. Bazı çağdaş müfessirler –muhtemelen bu anlayışın koyu bir kaderciliğe yol açtığından kaygılandıkları için– âyeti, “Böylece günahkârlık batağına saplananlarla ilgili olarak rabbinin hükmü şöyle tahakkuk etti: Onlar artık iman etmeyecekler!” şeklinde anlamayı tercih etmişlerdir (bk. Elmalılı, IV, 2710; Esed, I, 399). Ancak tercih ettiğimiz meâlden de mutlaka insan iradesini dışlayan bir kaderci anlam çıkarmak gerekmez. Allah’ın mutlak yasası (sünnetullah) şudur: Doğru yoldan sapıp isyan ve günahkârlıkta ısrar edenler, bu durumlarını devam ettirdikleri sürece imandan mahrum kalacaklardır. Bu mutlak hüküm, isyan ve günahkârlıklarını sürdüren Arap müşrikleri hakkında da gerçekleşmiştir. Buna karşılık akıllarını başlarına topladıkları, yanlış yolda bulunduklarını gördükleri için imanla şereflenenler de olmuştur.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 3 Sayfa: 99-100

 

كَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ فَسَقُٓوا اَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

 

كَ  harf-i cerdir.  مثل, gibi demektir. Bu ibare  حَقَّتْ  fiilinin mahzuf mef’ûlun mutlakına müteallıktır. Takdiri,  حقّت كلمة ربّك حقّا مثل صرف أولئك عن الإيمان  şeklindedir.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, muzâfun ileyhtir.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

حَقَّتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  كَلِمَتُ  fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Bu kelime resmi mushaf olması dolayısıyla  ة yerine  ت  ile yazılmıştır. Enam Suresi 115, Araf Suresi 137, Yunus Suresi 33-96, Mümin Suresi 6 ayetlerinin hepsinde bu şekilde yazılmıştır.

رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الَّذٖينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  عَلَى  harf-i ceriyle birlikte  حَقَّتْ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  فَسَقُٓوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

فَسَقُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  كَلِمَتُ ’den bedel olarak mahallen merfûdur..

هُمْ  muttasıl zamiri  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

لا يُؤْمِنُونَ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

يُؤْمِنُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يُؤْمِنُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin ( imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

كَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ فَسَقُٓوا اَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.

Ayette îcâz-ı hazif vardır.  حَقَّتْ  ,كَذٰلِكَ  fiilinin mahzuf mef’ûlu mutlakına müteallıktır. 

Cümle müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de  ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, Duhan Suresi 28, s. 101)

حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ  “Rabbinin kelimesi veya Rabbinin sözü” olarak tercüme edilen “Kavl gerçekleşti.” şeklindeki ifadeler hep “Allah’ın azabı, imtihanı” anlamındadır.

كَلِمَتُ رَبِّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâf olan  كَلِمَتُ  ve muzâfun ileyh olan  كَ  zamiri, şan ve şeref kazanmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  حَقَّتْ  ,الَّذ۪ينَ  fiiline müteallıktır. Sılası  فَسَقُٓوا, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

Masdar ve tekid herfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi masdar teviliyle  كَلِمَتُ ’den bedeldir. Masdar-ı müevvel cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Müsnedin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

حَقَّ  fiilinin söz veya kelimeye isnad edilmesi azabın sabit ve vâcip olmasından başka bir mana ifade etmez. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 27)

Allah için hak tanrılık gerçekleştiği gibi yahut haktan sonra sapkınlıktan başka bir şey olmadığı yahut onlar haktan çevrildikleri gibi Rabbinin, küfürde inat edenler hakkındaki “Artık onlar iman etmezler.” hükmü ve azap vaîdi gerçekleşmiş oldu. Çünkü onlar, kesinlikle iman etmezler. (Ebüssuûd)