قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِه۪ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُواۜ هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
Bazı tefsirlerde (meselâ bk. Taberî, XI, 124) âyetteki “Allah’ın lutfu” ile İslâm dininin, “Allah’ın rahmeti” ile Kur’ân-ı Kerîm’in kastedildiği belirtilmekle birlikte, her iki ifadeyi, İslâm ve Kur’an da dahil olmak üzere bütün nimetleri içine alan bir kapsamda yorumlamak daha isabetli görünmektedir (Şevkânî, II, 515). Bu genel yaklaşım çerçevesinde âyetin, bir önceki âyette sıralanan öğüt, şifâ, rehber (hüdâ) ve rahmet olma özellikleri dolayısıyla Kur’an’ın müminler için Allah’ın bir lutfu, rahmetinin bir tezahürü ve dolayısıyla bir huzur ve mutluluk kaynağı olduğuna işaret ettiği de düşünülebilir.
İnsanoğlunun mutluluğu yanlış yerlerde aramaması konusunda veciz bir uyarı ve aydınlatma değeri taşıyan bu âyete göre, ne olursa olsun bir şeylere sahip olmamız değil, sahip olduğumuz şeylerin Allah’ın lutfu sayılmaya değer olup olmadığı önemlidir; maddî ve mânevî imkânları Allah’ın bize ihsanı, O’nun bize olan sevgi ve rahmetinin bir tecellisi olarak görmeli, işte asıl Allah bizi böyle bir mazhariyete lâyık gördüğü, bize böyle bir iltifatta bulunduğu için tutum ve davranışlarımızla mutluluğumuzu sergilemeliyiz. Esasen ancak böyle bir anlayış ve yaklaşım sayesindedir ki insan, hem nimetlerin önemini ve değerini doğru olarak kavrar hem de onların kendisine yüklediği sorumluluğun bilincine varır ve yerine getirir. Nimet ve imkânlardan duyulan sevincin şımarıklık ve azgınlığa dönüşmemesi için bunları verenin yüce Allah olduğunu bilmek gerekir. Nitekim burada “sevinç” kelimesiyle karşıladığımız ferah kavramı, Kur’an’da Allah ile ilişkisinin bulunmadığı bağlamda “şımarıklık, azgınlık” anlamında da kullanılmış (meselâ bk. Neml 27/36; Kasas 27/76; Gâfir 40/75); böylece Allah şuuruyla bütünleşmeyen sevinçlerin insanları baştan çıkarma tehlikesine dikkat çekilmiştir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 115-116
قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِه۪ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُواۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ’dir.
بِفَضْلِ car mecruru mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, يحسن الفرح şeklindedir.
اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup lafzen mecrurdur.
بِرَحْمَتِه۪ car mecruru بِفَضْلِ ’e matuftur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ zaiddir. بِذٰلِكَ car mecruru بِفَضْلِ ’den bedel olup mahallen mecrurdur.
ذا işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
فَ atıf harfidir. لۡ, emir lam’ıdır. يَفْرَحُوا fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرٌ haber olup lafzen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceri ile birlikte خَيْرٌ ’e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يَجْمَعُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَجْمَعُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
خَيْرٌ kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ şeklindedir. Çok kullanıldıklarından Arap dilinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِه۪ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُواۜ
İstînâf cümlesi olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mef’ûlü olan mekulü’l-kavl cümlesinde car-mecrur بِفَضْلِ اللّٰهِ ’nin müteallık olduğu fiil, mahzuftur. Takdiri, يحسن الفرح (Ferah güzel olur) veya لِيَفْرَحُوا (ferahlamaları için) olabilir.
بِفَضْلِ اللّٰهِ, veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. Bu izafette Allah ismine muzâf olan فَضْلِ, tazim edilmiştir.
رَحْمَتِه۪ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan رَحْمَتِ tazim edilmiştir.
فَ, önceki cümleye rabıtadır. Mecrur mahaldeki işaret ismi بِفَضْلِ اللّٰهِ ,بِذٰلِكَ ’den bedeldir.
فَلْيَفْرَحُوا cümlesine dahil olan فَ, sebebiyye manası taşıyan fasihadır. Cümle müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir.
İşaret isminde istiare vardır. ذٰلِكَ ile müminlerin feraha ereceği şeylere işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Müminlerin feraha ereceği şeyler işaret isminde cem’ edilmiştir.
فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُوا [Evet işte bunlarla sevinsinler.] şeklindeki bu ikinci cümle yani “Evet işte bunlarla sevinsinler.” ifadesi, ilk ifadeyi pekiştirmektedir. (Ruhul Beyan, Fahreddin er-Râzî)
فَضْلِ - رَحْمَتِه۪ - خَيْرٌ kelimeleri arasında müraatün nazir vardır.
İfade aslında [Allah’ın lütuf ve rahmetiyle sevinsinler, evet sadece bununla sevinsinler.] şeklindedir. Bu tekrar, tekid ve takrir için olup, başka dünyevi faydalar sebebiyle değil yalnızca ilâhi lütuf ve rahmet sebebiyle sevinmek gerektiği belirtilmektedir. Cümlede mezkur olan fiilin delaleti sebebiyle iki fiilden biri hazfedilmiştir. Cümle şart manası taşıdığı için de ُ فَلْيَفْرَحُواۜ fiilinin başına فَ gelmiştir. Adeta; “Eğer bir şeye sevineceklerse özellikle bu ikisiyle sevinsinler. Zira sevinmeye bunlardan daha değer bir şey yoktur.” buyurulmuştur. İfadeden ayrıca “Allah’ın lütuf ve rahmetine, işte buna önem versinler, sadece bununla sevinsinler!” anlamı da “Size Allah’ın lütuf ve rahmetiyle bir meviza (öğüt) geldi. O halde işbu sebeple, -bunun gelişi sebebiyle- sevinsinler!” anlamı da kastedilmiş olabilir. (Keşşâf)
فَلْيَفْرَحُوا ’daki فاءُ tefri’ manasındadır. وبِفَضْلِ اللَّهِ وبِرَحْمَتِهِ car mecruru فَلْيَفْرَحُوا fiiline müteallıktır. Bu mecrur ibarelerin müteallıklarından önce gelmesinin sebebi ise müslümanlar açısından sahip olduğu önem ve kasr ifadesi(kısaltma) sebebiyledir. Yani هُوَ خَيْرٌ مِمّا يَجْمَعُونَ ayetinin işaret ettiği gibi başka hiçbir şey ile değil yalnızca Allah Teâlâ’nın fazlı ve rahmetiyle (sevinsinler) manasındadır. İşte bu, sahip oldukları mal mülkleri ile hoşnut olan (sevinen) ve نَحْنُ أكْثَرُ أمْوالًا وأوْلادًا diyen müşriklere karşı bir cevap niteliğinde tarizi kalb kasr-ı’dır. (Âşûr)
هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki مَّا müşterek ism-i mevsûlu خَيْرٌ ’a müteallıktır. İsm-i mevsûlün sılası, يَجْمَعُونَ şeklinde muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir.