اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَلَا | iyi bilin ki |
|
2 | إِنَّ | şüphesiz |
|
3 | لِلَّهِ | Allah’ındır |
|
4 | مَنْ | kim varsa |
|
5 | فِي |
|
|
6 | السَّمَاوَاتِ | göklerde |
|
7 | وَمَنْ | ve kim varsa |
|
8 | فِي |
|
|
9 | الْأَرْضِ | yerde |
|
10 | وَمَا | ve |
|
11 | يَتَّبِعُ | uymuyorlar |
|
12 | الَّذِينَ | kimseler |
|
13 | يَدْعُونَ | tapınan(lar) |
|
14 | مِنْ |
|
|
15 | دُونِ | başkalarına |
|
16 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
17 | شُرَكَاءَ | ortak koştuklarına |
|
18 | إِنْ | ancak |
|
19 | يَتَّبِعُونَ | onlar uyuyorlar |
|
20 | إِلَّا | sadece |
|
21 | الظَّنَّ | zanna |
|
22 | وَإِنْ | ve |
|
23 | هُمْ | onlar |
|
24 | إِلَّا | sadece |
|
25 | يَخْرُصُونَ | saçmalıyorlar |
|
Evrende var olan her şey Allah tarafından yaratıldığına, Allah her şeyin mâliki, sahibi ve hâkimi olduğuna göre, O’ndan başka bir varlığı O’na ortak tanıyıp tanrı olarak nitelemek ve böyle bir iddiayı bir din haline getirip o yolda yürümek, akıl ve ilimden uzaklaşarak bir kuruntunun, yalanın peşinden gitmek demektir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 120
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِۜ
اَلَٓا tenbih harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
لِلّٰهِ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.
مَنْ müşterek ismi mevsûl, اِنَّ ’nin muahhar ismi olarak mahallen mansubdur.
فِي السَّمٰوَاتِ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.
مَنْ فِي الْاَرْضِ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
لِ harf-i ceri mecruruna tahsis, sahiplik, istihkak, sebep gibi manalar kazandırabilir. Burada sahiplik manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِلّٰهِ ifadesinde yer alan ل harfi, hem mülkiyeti, sahipliği hem de mutlak egemenliği ifade eder. Mutlak egemenliği elinde bulunduran Allah, kullarına zulmetmeyi asla istemez. Ancak hakimiyetleri noksan olan idareciler zulmeder. Ama Yüce Allah mutlak egemenliğe sahip olduğundan kullarına zulmetmez. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an, Âl-i İmran Suresi 109)
وَمَا يَتَّبِعُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَتَّبِعُ merfû muzari fiildir. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, يَتَّبِعُ fiilinin faili olarak mahallen merfûdur.
İsm-i mevsûlun sılası يَدْعُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَدْعُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ دُونِ car mecruru شُرَكَٓاءَ ’nin mahzuf haline müteallıktır. Veya يَدْعُونَ ’nin mahzuf mef’ûle müteallıktır. Takdiri, أصناما أو آلهة şeklindedir.
اللّٰهِ lafza-i celali, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
شُرَكَٓاءَ kelimesi يَدْعُونَ fiilinin mef’ûlu olup fetha ile mansubdur.
يَتَّبِعُ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
Not:
a. İftial babının fael fiili ص ض ط ظ olursa iftial babının ت si ط harfine çevrilir.
b. İftial babının fael fiili د ذ ز olursa iftial babının ت si د harfine çevrilir.
c. İftial babının fael fiili و ي ث olursa fael fiili ت harfine çevrilir.
İftial babı fiile şu manaları kazandırabilir: 1) Mutavaat, 2) İstek, 3) Gayret ve devamlılık, 4) Tadiye, 5) Edinmek ve tedarik etmek, 6) Müşareket, 7) Seçmek.
Burda gayret ve devamlılık manası kazandırmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
شُرَكَٓاءَ kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe, benzeyen sıfat demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ
اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَتَّبِعُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. الظَّنَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. يَخْرُصُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَخْرُصُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَتَّبِعُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dır.
Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اَلَٓا ve إنَّ tekid edilmiş cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
اَلَٓا, ayette isim cümlesinin başına gelerek devamında gelecek sözü muhatabın can kulağıyla dinlemesini sağlamıştır. (Meydânî Habenneke Hasan Abdurrahman, Belagatu’l Arabiyye , s. 191)
Burada sarahaten akıl sahiplerinin zikredilmesi, diğerlerini zikre ihtiyaç olmadığını zımnen bildirmek içindir. Çünkü akıl sahipleri, yaratılmışların en şereflisi ve mertebece en yükseğidir. Onlar, Allah'ın kahrına ve hükümranlığına mahkum olduklarına göre diğer varlıklar haydi haydi böyle olmalıdır.
Bu kelam, üstünlüğün yalnız Allah'a mahsus olduğunu belirtmesi itibarıyla Resulullah'ın (s.a.) gönül huzuru içinde olmasını ve müşriklerin sözlerine aldırmamasını telkin eder. Bu anlamda makabli için bir tekiddir, bundan sonraki kelam için de bir hazırlıktır ve aynı zamanda onların kanaatlerini ve amellerinin batıl olduğuna da delildir. (Ebüssuûd)
اِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.
اِنَّ لِلّٰهِ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ ,اِنَّ ’nin muahhar ismidir.
Mevsûlün müphem yapısı nedeniyle kendisini zorunlu olarak takip eden sılası mahzuftur. Aynı üslupta gelen ikinci mevsûl, birinciye matuftur.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
مَنْ ismi mevsûlü ile akıllılar vurgulanmıştır.
السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
وَمَا يَتَّبِعُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ
İstînâfa matuf olan cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçen kişileri tahkir içindir. Mevsûlün sılası müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiiller muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
Zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, mehabeti artırmak içindir.
دُونِ اللّٰهِ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
الَّذ۪ينَ - مَنْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Cenab-ı Hakk, وَمَا يَتَّبِعُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَٓاءَ [Allah'tan başkasına tapanlar dahi (gerçekte) Allah'a eş koştukları ortaklara tabi olmuyorlar.] buyurmuştur. Buradaki مَا edatı hususunda iki görüş bulunmaktadır:
a. Bu, nefy ve inkâr manasını ifade eder. Buna göre mana, “Onlar, Allah'a ortak koştukları şeylere tabi olmadılar. Aksine onlar, Allah'ın şeriki zannettikleri şeye tabi oldular.” şeklindedir. Bunun bir benzeri de şudur: Birimiz, Zeyd evde bulunmadığı halde Zeyd'in evde olduğunu zanneder ve Zeyd zannettiği kişiye bu isimle seslenirse, bu durumda, “O, Zeyd'e hitap etti.” denilmeyip aksine, “Zeyd sandığı kimseye hitap etti.” denir.
b. Bu مَا istifham, soru manasındadır. Buna göre sanki “Allah'ı bırakıp da bazı ortaklara tapanlar, neye tabi oluyorlar?” denilmiştir ki bundan maksat da onların bu hareketlerini kınamaktır. Yani onların bu hususta herhangi bir delilleri bulunmadığını belirtmektir. (Fahreddin er- Râzî)
اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنْ nefy harfidir. Menfi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelam olan cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. اِنْ ve اِلَّا ’nın oluşturduğu kasr, fiille mef’ûlü arasındadır.
Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ [Ancak zanna tabi oluyorlar.] ifadesine te’kîdü’z-zem bimâ yüşbihü’l-medh sanatı vardır.
[Onlar sadece zanna tabi oluyorlar.] cümlesinde istiare vardır. Bu tabirde zannın tasviri abartılarak kendilerini her taraftan kuşatmış, bütünüyle akıllarına galebe çalmış olması sebebiyle emri dinlenen davetçi, izinden gidilen komutan konumuna konmuştur.
اِنْ يَتَّبِعُونَ cümlesi وَمَا يَتَّبِعُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ cümlesinin lafzî tekididir. (Âşûr)
الظَّنَّ, zannetmek ve kesin bilmek olmak üzere zıt iki mana taşıyan fiildir. Burada “zannetmek” manasındadır.
وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ
وَ ’la gelen cümle, makabline matuftur. Menfi isim cümlesi formundaki terkip kasrla tekid edilmiştir. Mübteda ve haber arasındaki kasr, kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنْ - اِنَّ ve مِنْ - مَنْ ve اِلَّا - اَلَٓا kelimeleri arasında cinas vardır.
يَتَّبِعُونَ - يَتَّبِعُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِنْ - مَنْ - فِي - اللّٰهِ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.