هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَـكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هُوَ | O’dur |
|
2 | الَّذِي | o ki |
|
3 | جَعَلَ | yaratan |
|
4 | لَكُمُ | sizin için |
|
5 | اللَّيْلَ | geceyi |
|
6 | لِتَسْكُنُوا | dinlenmeniz için |
|
7 | فِيهِ | onda |
|
8 | وَالنَّهَارَ | ve gündüzü |
|
9 | مُبْصِرًا | aydınlatıcı olarak |
|
10 | إِنَّ | şüphesiz |
|
11 | فِي |
|
|
12 | ذَٰلِكَ | bunda |
|
13 | لَايَاتٍ | ayetler vardır |
|
14 | لِقَوْمٍ | bir topluluk için |
|
15 | يَسْمَعُونَ | duyan |
|
Hayat gece ile gündüzün içinde geçmekte; insanlar yaşamak için hem dinlenmekte hem de çalışmaktadırlar. Genellikle gecenin karanlığı dinlenmek için, gündüzün aydınlığı da çalışmak için daha elverişlidir. İşte insanların hakiki tanrısı, hayatlarını içinde geçirdikleri bu süreci gerçekleştiren; istirahat vakti olan karanlık geceleriyle, çalışma vakti olan aydınlık gündüzleriyle bütün zamanı yaratan ve yararlı kılan Allah’tır. Allah’ın aydınlatıcı kelâmında ortaya koyduğu delilleri dinleyip üzerinde düşünmesini bilenler bu sistemin anlamını ve onu kuran kudretin eşsiz ve ortaksız olduğunu da anlarlar.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 121
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَـكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
لَكُمُ car mecruru جَعَلَ fiiline müteallıktır. الَّيْلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi üç şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.
Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِ harfi, تَسْكُنُوا fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte جَعَلَ fiiline müteallıktır.
تَسْكُنُوا fiili, نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ف۪يهِ car mecruru تَسْكُنُوا fiiline müteallıktır.
و atıf harfidir. النَّهَارَ öncesinin delaletiyle mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, جعل النهار şeklindedir.
مُبْصِراً kelimesi hal olup fetha ile mansubdur.
مُبْصِراً kelimesi, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
فِی ذَ ٰلِكَ car mecruru إِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.
ذا işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, ismi mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzhalakadır. اٰيَاتٍ kelimesi إِنَّ ’nin muahhar ismidir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
لِقَوْمٍ car mecruru اٰيَاتٍ kelimesinin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
يَسْمَعُونَ fiili لِقَوْمٍ ’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
يَسْمَعُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَـكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, tazim kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir.
Cümle kasrla tekid edilmiştir. İki taraf da yani mübteda da haber de marife olduğu için kasr ifade eder. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. (Âşûr, Enam Suresi 2)
Haber konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası جَعَلَ لَـكُمُ الَّيْلَ, mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
لِتَسْكُنُوا cümlesi, fiile dahil olan lam-ı ta’lîl sebebiyle masdar tevilindedir. Masdar-ı müevvel cer mahallinde جَعَلَ fiiline müteallıktır.
Şerîf Radî, وَالنَّهَارَ مُبْصِراً ibaresi için şöyle der: “Bu güzel bir istiaredir. İnsanlar, gündüzün gördükleri için ‘gündüz’e ‘gören’ ismi verildi. Sanki bu, mübalağa yoluyla, bir şeyin sebep olduğu şeyle nitelenmesi gibidir.” (Müellif, sebebiyyet ilgisiyle bu ifadenin mürsel mecaz olduğunu işaret etmektedir. Gündüzün مُبْصِراًۜ (gören) kılınmasının, görme eyleminin zamana (gündüze) isnadıyla aklî/ isnadî mecaz sayılması da uygundur. Çünkü gerçekte gören gündüz değildir; gündüz vaktinde insanlar görürler.)
Nitekim Araplar şöyle der: ليلى أعمى و ليلة عمية (Kör bir gece) Aşırı karanlığından dolayı o gecede insanlar birşey göremedikleri zaman böyle der. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları, Âşûr) (geceye körlük isnadı da aklî mecazdır)
Bu ayette ihtibâk sanatı vardır.
İhtibâk bir belâgat terimi olarak “ikinci cümlede benzeri zikredilen kelime veya ifadenin birinci cümleden, birinci cümlede benzeri zikredilen ifadenin de ikinci cümleden hazf edilmesi” şeklinde tanımlanır. Buna göre ihtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Beyzâvî , Âşûr)
لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراً Allah, içinde sükûnet bulmanız için geceyi, çalışıp geçiminizi elde etmeniz için aydınlatıcı olarak da gündüzü yaratandır. Ayette, aydınlık kelimesi zikredildiği için مظلما /karanlık kelimesi hazf edilmiştir. Ayrıca “sükûnet bulmanız için” cümlesi zikredildiği için “لتتحركوا / hareket edip çalışmanız için” cümlesi zikredilmemiştir. (Ruhu’l Beyan)
ف۪يهِ [gecenin içinde] ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla gece, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü gece, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
Gündüzün ve gecenin özellikleri ayrı ayrı belirtilmiş. Bu üslup bedî’ sanatlardan biri olan cem' ma’at-taksimdir.
الَّيْلَ - النَّهَارَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
Cümle ta’lîliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Sübut ifade eden bu cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. اِنَّ ,ف۪ي ذٰلِكَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. اِنَّ ’nin muahhar ismi olan لَاٰيَاتٍ ’e dahil olan لَ, tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
İşaret ismine dahil olan ف۪ي harfinde de istiare vardır.
Ayetin sonundaki muzari fiil sıygasındaki يَسْمَعُونَ cümlesi, لِقَوْمٍ için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb babındandır.
قَوْمٍ ve لَاٰيَاتٍ kelimelerindeki tenvin tazim ifade eder.
اٰيَاتٍ [ayetler] umum için oldukları halde dinleyen topluma tahsis edilmiştir; çünkü o ayetlerden istifade edenler, ancak dinleyenlerin meydana getirdiği bir toplumdur. (Ebüssuûd)