Yunus Sûresi 72. Ayet

فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  ...

Eğer yüz çeviriyorsanız, sizden zaten hiçbir ücret istemedim. Benim ücretim, ancak Allah’a aittir. Bana müslümanlardan olmam emredildi.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِنْ eğer
2 تَوَلَّيْتُمْ yüz çevirirseniz و ل ي
3 فَمَا
4 سَأَلْتُكُمْ sizden istemiş değilim س ا ل
5 مِنْ hiç bir
6 أَجْرٍ ücret ا ج ر
7 إِنْ
8 أَجْرِيَ benim ecrim ا ج ر
9 إِلَّا ancak
10 عَلَى aittir
11 اللَّهِ Allah’a
12 وَأُمِرْتُ ve ben emrolundum ا م ر
13 أَنْ
14 أَكُونَ olmakla ك و ن
15 مِنَ -dan
16 الْمُسْلِمِينَ Müslümanlar- س ل م
 
Sûrenin ana konuları olan Allah’ın birliği, peygamberlerin O’nun elçileri olduğu ve âhiret hayatında dünyadaki davranışların karşılığının görüleceği inançlarıyla ilgili kanıtlara yer verildikten sonra, bu âyetlerden itibaren bazı peygamberlerin tevhid mücadelelerinden ve buna karşı inatla direnenlerin âkıbetlerinden örnekler getirilmekte, somut olaylardan yola çıkılarak daha önce üzerinde durulan konular hakkında düşünme fırsatı sağlanmaktadır. 
 Kur’an’ın birçok sûresinde Hz. Nûh’tan söz edildiği gibi, 71. sûresi de onun adını almıştır. Ayrıca Nûh aleyhisselâmın sabırlı ve kararlı çağrılarına inatla karşı çıkanların helâk edildiği tufan olayı da onun adıyla anılır. 
Hz. Nûh’un çok uzun bir süre devam eden öğüt ve çağrılarına kulak vermemekte direnen toplumuna karşı ortaya koyduğu tavır, kullandığı üslûp ve ifade, her şeyden önce onun Allah’a olan bağlılığını ve güvenini anlatmakta, oldukça yalnız sayılmasına rağmen yılmadan sürdürdüğü bu tevhid mücadelesinde gösterdiği cesareti simgelemektedir.
 Hz. Muhammed’in muhatabı olan Mekkeliler, Nûh kavminin başından geçenleri yaygın rivayetlerden biliyorlardı; dolayısıyla bu meydan okuma örneği onları etkilemeliydi. Öte yandan, Hz. Nûh’un kendisine karşı çıkanları toplu bir müzakere sonunda hatta mümkünse ittifakla karar almaya çağırması, artık daha sonra içlerinden kimsenin diğerlerinin üstüne suç atamayacak duruma gelmelerini isteme anlamı taşıyordu. Bu sözleriyle o, âdeta son tercihlerini şirkte ısrar yönünde kullanmaları halinde hiçbirinin kurtulamayacağı çok kapsamlı ilâhî bir cezaya çarptırılacaklarının işaretini veriyordu. Bu ifadede, toplumun varlığını ve geleceğini ilgilendiren konularda görüş ortaya koyabilecek yeterliğe sahip kimselerin âzami katılımını sağlayan müzakere ortamı oluşturmanın önemine dolaylı bir temasın bulunduğu da söylenebilir. Bu arada, Hz. Nûh’un onlardan, hicivli bir üslûpla “ortakları” olarak nitelediği, aslı esası olmayan tanrılarını da bu kararı alırken yanlarında bulundurmalarını istemesi, bir taraftan tapındıkları o varlıkların sorumluluk üstlenip üstlenemediğini ve yardım vaadinde bulunup bulunamadığını test etmeye çağırdığı, diğer taraftan kendisinin onlara da meydan okuduğu şeklinde yorumlanabilir.
 Hz. Nûh’un bütün bu uyarılarına ve söylediklerinden emin tavırlarına rağmen, kavmi onu yalancılıkla itham etmeyi sürdürmüş, sonunda büyük bir tûfana yakalanmışlar ve inkârcıların hepsi boğularak tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir (Nûh tûfanı hakkında bilgi için bk. Hûd 11/36-49). Bununla birlikte, daha sonra gelenlerden birçoğu da peygamberlerini yalancı saymaya devam etmiş, ya inatları veya çıkarları uğruna hakikati kabullenmeye bir türlü yanaşmamışlar, bu taşkınlıkları yüzünden kalpleri artık gerçekleri idrak yeteneğini yitirir hale gelmiştir; bu durum Kur’an’ın birçok yerinde –kısmen farklı lafızlarla olmak üzere– “Allah’ın kalplere mühür vurması” şeklinde ifade edilmiştir (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/7).
 71. âyetteki “benim aranızda bulunmam” diye çevirdiğimiz makamî kelimesine, “benim konumum; aranızda çok uzun bir süre yaşamam; toplandığınız yerlerde kalkıp konuşma yapmam, öğüt vermem” gibi mânalar da verilmiştir (Zemahşerî, II, 197). Muhammed Esed, 73. âyetin “bunları onların yerine geçirdik” şeklinde çevirdiğimiz kısmını Zemahşerî’nin “Onları (diğerlerinden) fazla yaşattık” şeklinde açıkladığını ifade ediyorsa da (I, 410), belirtilen tefsirde sadece “boğularak helâk olanların yerine geçmelerini (sağladık)” açıklaması yer almaktadır (Zemahşerî, II,

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 123-124
 

فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ

 

فَ  atıf harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  تَوَلَّيْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

سَاَلْتُكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ  zaiddir.  اَجْرٍ  lafzen mecrur, ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

 

 اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ 

 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَجْرِيَ  mübteda olup mukadder damme ile merfûdur.

Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  mahzuf mübtedanın haberine müteallıktır.


 وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  اُمِرْتُ  sükun üzere meçhul mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  اُمِرْتُ  fiilin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.

اَكُونَ  nakıs mansub muzari fiildir.  اَكُونَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  انا ’dir.

مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  car mecruru  اَكُونَ ‘nun mahzuf haberine müteallıktır.  الْمُسْلِم۪ينَ ’nin cer alameti  ي  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

 

فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ 

 

Ayet, önceki ayetteki nidanın cevabına  فَ  ile atfedilmiştir. Şart üslubunda haberi isnaddır. Şart cümlesi olan  تَوَلَّيْتُمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍ, menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَجْرٍ ’deki tenvin kıllet içindir. “Hiçbir ücret” anlamındadır. Nefy siyakta nekre umuma işaret eder.

Ayetteki “Eğer benim öğütlerimden yüz çeviriyorsanız, ben sizden hiçbir mükâfat istemedim.” ifadesi hakkında müfessirler şöyle demektedirler: “Bu, Hz Nûh’un (a.s.), Allah'ın dinine davet etmesine karşılık onlardan bir mal istemediğine bir işarettir. İnsan her ne zaman tamahtan uzak olursa, sözü kalplerde daha tesirli olur.” Bana göre bu hususta şöyle bir izah da yapılabilir: Hz Nûh (a.s.), onlardan kesinlikle korkmadığını ortaya koymuştur. Çünkü korku ancak iki şeyden yani bir şerrin dokunması ve bir menfaatin kesilmesi endişesiyle olur. Hz Nûh (a.s.) önceki ayette, onlardan gelecek şerlerden, bu ayette de onların kendisinden menfaati kesmelerinden korkmadığını beyan etmiştir. Çünkü o, onlardan herhangi bir şey almamıştır ki onların kendisinin bir menfaatini kesmelerinden korksun. (Fahreddin er-Râzî)


 اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

 

Fasılla gelen cümle ta’liliyyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Menfî isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr üslubuyla tekid edilen cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  عَلَى اللّٰهِۙ, mahzuf habere müteallıktır.

اِنْ  ve  اِلَّا  ile oluşan kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur.  

Son dönem alimleri, dini öğretme (talim), ezan, imamet, hitabet ve bunlar gibi dini hizmetler karşılığında ücret alınmasına cevaz vermişlerdir. Fakat ücret alan kimsenin, yaptığı hizmetinde niyetinin halis olması gerekir. Aksi halde ilâhî tehditle karşı karşıya kalır. (Ruhu’l Beyan)

Peygamberlerin kavimlerinden bir karşılık istemedikleri, sadece Rablerinden karşılık bekledikleri 10 ayette geçmiştir. Yunus Suresi 72, Yusuf Suresi 104, Furkan Suresi 57, Şuara Suresi 109-127-145-164-180, Sebe Suresi 47, Sad Suresi 86. Bu ayetler arasında tekrir ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.

Bu ifade ile Hazret-i Nûh, kendisine inanmayanları ilzam etmekte; kendisinin bir yanlışı olmadığını dile getirerek, kendisinden yüz çevirmelerinin, tebliğ vazifesini icra ederken yapması gereken bir şeyde ihmal ve eksiği olması sebebiyle değil, tamamen kendi inat ve direnişlerinden ötürü olduğunu ifade etmektedir. (Keşşâf)

وَ ’la makabline atfedilen  وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil meçhul bina edilerek mef’ûlün önemi vurgulanmıştır.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يَكُونَ لَهُ وَلَدٌۢ  cümlesi masdar teviliyle, mef’ûl konumundadır.  كانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Masdar-ı müevvel cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  car mecruru  كانَ’nin mahzuf haberine müteallktır. 

اَجْرِ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

Şart edatı ve nefy harfi olmak üzere iki farklı görevdeki  اِنْ  kelimeleri arasında tam cinas vardır.

Benim öğüt ve uyarılarımın karşılığı ancak Allah'a aittir; siz iman etseniz de, yüz çevirseniz de O, bu sevabı bana ihsan edecektir. Ve ben, Allah'ın hükmüne boyun eğenlerden olmakla emrolundum. O'nun emrine muhalefet etmem ve başkasından bir şey beklemem asla söz konusu değildir.

Yahut ben, Allah'a itaat yolunda karşılaşacağım belalar için tam bir teslimiyet içindeyim. (Ebüssuûd)