قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَٓاءُ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِن۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالُوا | dediler |
|
2 | أَجِئْتَنَا | mi geldiniz? |
|
3 | لِتَلْفِتَنَا | bizi çevirmek için |
|
4 | عَمَّا | (yol)dan |
|
5 | وَجَدْنَا | bulduğumuz |
|
6 | عَلَيْهِ | üzerinde |
|
7 | ابَاءَنَا | atalarımızı |
|
8 | وَتَكُونَ | ve olması |
|
9 | لَكُمَا | ikiniz için |
|
10 | الْكِبْرِيَاءُ | büyüklüğün |
|
11 | فِي |
|
|
12 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
13 | وَمَا | (fakat) değiliz |
|
14 | نَحْنُ | biz |
|
15 | لَكُمَا | size |
|
16 | بِمُؤْمِنِينَ | iman edecek |
|
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَٓاءُ فِي الْاَرْضِۜ
Fiil cümlesidir. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, اَجِئْتَنَا ’dir. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. Hemze istifham harfidir.
جِئْتَنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
Mütekellim zamiri نَا mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
لِ harfi, تَلْفِتَنَا fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ‘den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ) ’sinden sonra. Burada lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا müşterek ism-i mevsûlu, عَنْ harf-i ceriyle birlikte تَلْفِتَنَا fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası وَجَدْنَا ’dır. Îrabdan mahalli yoktur.
وَجَدْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَٓا fail olarak mahallen merfûdur.
عَلَيْهِ car-mecruru وَجَدْنَا fiiline müteallıktır. اٰبَٓاءَنَا mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَكُونَ fiili atıf harfi وَ ’la تَلْفِتَنَا fiiline matuftur.
تَكُونَ nakıs mansub muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
لَكُمَا car-mecruru تَكُونَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
الْكِبْرِيَٓاءُ kelimesi تَكُونَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur. فِي الْاَرْضِ car-mecruru الْكِبْرِيَٓاءُ’nun mahzuf haline müteallıktır.
وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِن۪ينَ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. نَحْنُ munfasıl zamiri مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.
لَكُمَا car-mecruru بِمُؤْمِن۪ينَ ’ye müteallıktır.
بِ harfi zaiddir. مُؤْمِن۪ينَ lafzen mecrur, mahallen مَا ’nın haberi olup cer alameti ي harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
مُؤْمِن۪ينَ kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَٓاءُ فِي الْاَرْضِۜ
Fasılla gelen ayet, istînâfiyyedir.
Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan ilk cümlede قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bundan önceki ayetin tefsiriyle ilgili verilen izahata ilave olarak deriz ki: Onların bu sözleri, Musa'nın (a.s.) kelamına cevap olarak söylenmiştir. Sanki “Onlar, Musa'ya ne dediler?” sorusuna cevap verilmiştir. (Ebüssuûd)
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen alay, tahkir ve inkâr amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِتَلْفِتَنَا cümlesi îrabdan mahalli yoktur. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede sarih masdar değil, masdar-ı müevvel tercih edilmiştir. Bunun sebebi, açık masdarın bu olayın bir kere gerçekleşmiş olması ihtimaline işaret etmesidir. Oysa Hz. Musa’nın onları eski inançlarından ayırma çabasının, bir kere gerçekleştiği manası murad edilmemiştir. Aksine bu fiilin tekrarlandığı anlatılmak istenmiştir. Bu yüzden de teceddüt ve devama delalet eden fiil getirilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 1, s. 283)
Mecrur mahaldeki مَّا müşterek ism-i mevsûlu لِتَلْفِتَنَا ’ya müteallıktır. Sılası olan وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَا, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَٓاءُ فِي الْاَرْضِۜ cümlesi, لِتَلْفِتَنَا cümlesine matuftur. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. لَكُمَا ’nın car mecruru كَان ’nin mahzuf haberine müteallıktır. كَان ,الْكِبْرِيَٓاءُ ’nin muahhar ismidir.
İsim cümleleri sübut ifade eder.
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan s.124)
الْكِبْرِيَٓاءُ kelimesi güç kuvvet, devlet manasında kullanılmıştır. Sebebiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebtir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belagat Dersleri, Beyân İlmi)
“Bizi döndüresin ve yeryüzünde ululuk sizin ikinizin olsun diye mi bize geldin? Sorusunda اَجِئْتَنَا ifadesi, yalnız Musa’ya (a.s.) hitaptır. Çünkü asa ve beyaz el gibi mucizeler yalnız Musa (a.s.) ’da görülmüştür. Onlar, Firavun’a tapıyorlardı. الْكِبْرِيَٓاءُ’dan maksat, saltanattır. Çünkü sultanlar, büyüklük ve ululukla nitelenirler. الْاَرْضِ ifadesinden maksat da Mısır diyarıdır. (Ruhu’l Beyan)
Onların, atalarını üzerinde buldukları dinden maksat putperestliktir.
Ayetteki kibriya kelimesi, hükümranlık yahut insanlara reislik yaparken tekebbür etmek, demektir. (Ebüssuûd)
Müsenna ifade eden لَكُمَا ile Musa ve Harun (a.s.), ikisi birden kastedilmiştir. Yani bu müsenna lafız, tağlîb yoluyla ayetin başındaki müfred zamiri de kapsamıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَكُمَا ’larda reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
Bil ki birinci sebep taklide tutunmaya, ikinci sebep de dünyayı arzu etmedeki düşkünlüğe ve liderliğin devam etmesi hususundaki gayret ve çabalara bir işaret olmuş olur. Hz Musa'nın kavmi bu iki sebebi belirterek hükümlerini açıkça ortaya koymuş ve “Biz ikinize de inanacak değiliz.” demişlerdir. Bil ki kavim bu gerekçeleri ileri sürünce, onlar bundan sonra da çabalarını sürdürmüşler ve insanlar nezdinde Hz. Musa'nın yapmış olduğu şeyin de sihir babından olduğunu ortaya koymak için Hz Musa'nın mucizesine çeşitli sihirlerle mukabele etmek istemişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)
وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِن۪ينَ
Ayetin son cümlesi mekulü’l-kavle matuftur.
Menfi isim cümlesi formunda, faide-i haber inkârî kelamdır. Car mecrur لَكُمَا, önemine binaen amili olan بِمُؤْمِن۪ينَ ’ye takdim edilmiştir.
Müsnede dahil olan بِ, tekid ifade eden zaid harftir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)