Yunus Sûresi 95. Ayet

وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ  ...

Sakın Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardan da olma! Yoksa zarara uğrayanlardan olursun.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve sakın
2 تَكُونَنَّ olma ك و ن
3 مِنَ -den
4 الَّذِينَ kimseler-
5 كَذَّبُوا yalanlayan(lar) ك ذ ب
6 بِايَاتِ ayetlerini ا ي ي
7 اللَّهِ Allah’ın
8 فَتَكُونَ yoksa olursun ك و ن
9 مِنَ -dan
10 الْخَاسِرِينَ hüsrana uğrayanlar- خ س ر
 
Burada kime hitap edildiği hususunda birçok yorum yapılmıştır (Râzî, XVII, 160-162). Hz. Peygamber’e hitap edildiğini kabul edenler, âyetin devamındaki ifadelerden onun Allah’ın âyetlerini yalan sayanlardan olabileceği ve bu hususta uyarıldığı gibi sakıncalı bir sonucun çıkacağını dikkate alarak, bunu Türkçe’deki “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” şeklinde ifade edilen ve Arapça’da “ta‘rîz” adıyla bilinen üslûp çerçevesinde düşünmek gerektiği veya Resûlullah’ın çevresindeki inkârcılara böyle söylemesinin istendiği gibi izahlar yapmışlardır. Ancak Resûlullah’ın beşer olarak şüphelenmesinin mümkün olduğu, fiilen böyle bir durumun olmamasının da Allah’ın takdir ve inâyetinin sonucu olduğu düşünülebilir. Öte yandan, burada “ey insanoğlu!” gibi bir hitabın bulunduğunun ve ilâhî vahye muhatap olan insana seslenilmiş olduğunun kabulü ise, önceki âyetlerde hatırlatılan peygamber kıssalarının hemen ardından yer verilen bu ikazı daha anlamlı kılmakta ve bu kıssadan çıkarılacak derslerin evrenselliğini daha belirgin biçimde ortaya koymaktadır. 
 94. âyetteki “kitâp”tan maksadın Hz. Muhammed’den önceki peygamberlerin getirdikleri vahiyler ve “daha önce kitabı okuyanlar”dan maksadın da bu peygamberlere mensup kişiler olduğu müfessirler tarafından genellikle kabul edilir. Öte yandan birçok müfessir yahudilerden belirli kişilerin isimlerini zikrederek buradaki buyruğu somut bir anlatıma kavuşturmak istemişler, hatta bazıları –Mekke döneminde bu yahudilerle temasın bulunmadığını göz önüne alarak– bu iki âyetle müteakip âyetin Medine’de indiğini ileri sürmüşlerdir. Fakat burada bir varsayımdan hareketle, bütün zamanları ve şahısları kapsayan genel ve soyut bir buyruğun söz konusu olduğunu kabul etmek sözün önüne ve sonuna daha uygun düşmektedir (Reşîd Rızâ, XI, 480).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 136-137
 

وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَكُونَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ  tekid ifade eden nûn-u sakiledir. 

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَكُونَنَّ  nakıs muzari fiil olup fetha üzere mebnidir.  تَكُونَنَّ ’nin ismi müstetir olup takdiri      أنت ’dir.

Tekid  نَ ’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

مِنَ الَّذٖينَ  car mecruru  تَكُونَنَّ nin mahzuf haberine müteallıktır. İsm-i mevsûlün sılası كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ dir. Îrabdan mahalli yoktur.

كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olup mahallen merfûdur.  بِاٰيَاتِ  car mecruru  كَذَّبُوا ya müteallıktır. Aynı zamanda muzaftır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

فَ  fâ-u sebebiyyedir. Muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir.

Fâ-i sebebiyyeden önce nefy, talep bulunması gerekir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren  لِ) sonra, 5) Vâvu’u-maiyyeden (وَ) sonra, 6) Sebep fe’sinden (فَ) sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, kelamın öncesinden anlaşılan masdara matuftur. Takdiri,  لا يكن منك كذب بآيات الله فخسران  şeklindedir. 

تَكُونَ  fiili  نَ ’un fethasıyla mansub muzari fiildir.  تَكُونَ nin ismi müstetir olup takdiri أنت 'dir.

مِنَ الْخَاسِرٖينَ  car mecruru  تَكُونَ nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti  ي  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْخَاسِرٖينَ  sülâsi mücerred olan  خسر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

 

Ayet  وَ ’la önceki ayetin son cümlesine atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nûn-u sakile ile tekid edilmiştir.  كَانَ ’nin dahil olduğu bu isim cümlesinde car mecrurun müteallakı mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mevsûlün sılası olan  كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بِاٰيَاتِ اللّٰهِ  izafeti, ayetler için şan ve şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

فَتَكُونَ  -  تَكُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası, reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları  vardır.

Müfessirler, bu hitabın muhatabının kim olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak bunun, Hz. Peygamber (s.a.) olduğu ileri sürüldüğü gibi başkası olduğu da ileri sürülmüştür.

Başkası murad edildiği halde burada hitap, zahiren Hz. Muhammed’e (s.a.) yapılmıştır. Bu, Cenab-ı Hakk’ın tıpkı, “Ey Peygamber, Allah'tan kork. Kâfirler ve münafıklara itaat etme…” (Ahzab Suresi, 1); “Eğer Allah’a şirk koşarsan, celâlim hakkı için amelin boşa gider…” (Zümer Suresi, 65) ve “Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, ‘Allah’ı bırakıp da beni ve anamı iki tanrı edininiz.’ diyen sen misin?” (Maide Suresi, 116) ayetlerinde olduğu gibidir. Yine “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit, sen anla!” deyimi de meşhur olan darb-ı mesellerdendir. (Fahreddin er- Râzî)

فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرٖينَ  cümlesine dahil olan  فَ, atıf harfi ve sebebiyyedir. Cümleyi gizli  أن’le masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel önceki cümledeki nehiyden kaynaklanan masdara matuftur. 

كان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mahzuf haber  كان ’ye müteallıktır.