25 Aralık 2024
Yunus Sûresi 89-97 (218. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Yunus Sûresi 89. Ayet

قَالَ قَدْ اُج۪يبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَق۪يمَا وَلَا تَتَّبِعَٓانِّ سَب۪يلَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ  ...


Allah da, “Her ikinizin de duası kabul edildi. Öyleyse dürüst olmakta devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda gitmeyin” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Allah) dedi ki ق و ل
2 قَدْ muhakkak
3 أُجِيبَتْ kabul edildi ج و ب
4 دَعْوَتُكُمَا duanız د ع و
5 فَاسْتَقِيمَا doğru yolda devam edin ق و م
6 وَلَا ve
7 تَتَّبِعَانِّ uymayın ت ب ع
8 سَبِيلَ yollarına س ب ل
9 الَّذِينَ kimselerin
10 لَا
11 يَعْلَمُونَ bilmeyen(lerin) ع ل م
Tefsiri 88.ayetle birlikte verilmiştir.

قَالَ قَدْ اُج۪يبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَق۪يمَا وَلَا تَتَّبِعَٓانِّ سَب۪يلَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Mekulü’l-kavli,  قَدْ اُجٖيبَتْ ’dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  اُجٖيبَتْ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. 

دَعْوَتُكُمَا  naib-i fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir.  اسْتَقٖيمَا  fiili  ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan elif fail olup mahallen merfûdur.

وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَتَّبِعَٓانِّ  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan elif fail olarak mahallen merfûdur.

تَتَّبِعَٓانِّ  fiilinin sonundaki nun, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

تَتَّبِعَٓانِّ  fiilinin sonundaki nun, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Bu fiilin aslı  تتّبعانِ  şeklindedir. Başına nehiy lamı geldiği için nun harfi düşmüş, sakin bir nun harfi kalmıştır. Sonuna da şeddeli tekid nunu gelince iki sakin harf yan yana gelmiştir. Bu durumda elif düşemez, çünkü düşerse fiil tekil gibi anlaşılır. Elife hareke konamaz çünkü kabul etmez. Nun hazf edilemez. Bunun için eliften sonra gelen esreli nuna benzetilerek yazılmıştır.

سَبٖيلَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذٖينَ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlün sılası  لَا يَعْلَمُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَعْلَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اسْتَقٖيمَا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’al babındandır. Sülâsî fiili  قوم ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar. 

تَتَّبِعَٓانِّ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dır.

Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

قَالَ قَدْ اُج۪يبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَق۪يمَا وَلَا تَتَّبِعَٓانِّ سَب۪يلَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  قَدْ اُجٖيبَتْ دَعْوَتُكُمَا, tahkik harfiyle tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Cümlede faili malum olan fiil, meçhul bina edilerek faile değil mef’ûle dikkat çekilmiştir. 

فَاسْتَقٖيمَا  cümlesine dahil olan  فَ, sebebi müsebbebe bağlayan rabıta hükmündedir. Cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Makabline (kendinden öncesine) hükümde ortaklık nedeniyle atfedilen  وَلَا تَتَّبِعَٓانِّ سَبٖيلَ الَّذٖينَ لَا يَعْلَمُونَ  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. 

سَبٖيلَ  için muzâfun ileyh konumundaki ism-i mevsûlün sılası olan  لَا يَعْلَمُونَ  cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Daha sonra Cenab-ı Hak  قَدْ اُجٖيبَتْ دَعْوَتُكُمَا  (İkinizin de duası kabul olunmuştur.) buyurmuştur. Bu hususta da şu iki izah yapılabilir:

a. İbni Abbas (r.a.): “Hz. Musa dua etmiş, Hz. Harun da ‘amin’ demiştir. İşte bundan dolayı, ‘İkinizin de duası kabul olunmuştur.’ denilmiştir. Zira dua edenin duasına, ‘amin’ diyen kimse de katılmış sayılır. Çünkü ‘amin’, ‘Kabul et ya Rab!’ demektir ki bu da tıpkı dua edenin isteyen durumunda olması gibi bu kimse de isteyen durumunda olmuş olur.” demiştir.

b. Onlardan her birinin bu duayı yapmış olması da uzak bir ihtimal değildir. Bu konuda söylenebilecek en son söz şudur: Allah Teâlâ bu duayı, “Musa, ‘Ey Rabbimiz!’ dedi…” ifadesi ile Hz. Musa’dan nakletmiştir. Fakat bu, Hz. Harun’un aynı duayı yapmış olmasına mani değildir. (Fahreddin er- Râzî)


Yunus Sûresi 90. Ayet

وَجَاوَزْنَا بِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ الْبَحْرَ فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْياً وَعَدْواًۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَدْرَكَهُ الْغَرَقُۙ قَالَ اٰمَنْتُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا الَّـذ۪ٓي اٰمَنَتْ بِه۪ بَنُٓوا اِسْرَٓائ۪لَ وَاَنَا۬ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  ...


İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka hiçbir ilâh olmadığına inandım. Ben de müslümanlardanım” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَجَاوَزْنَا ve geçirdik ج و ز
2 بِبَنِي oğullarını ب ن ي
3 إِسْرَائِيلَ İsrail
4 الْبَحْرَ denizden ب ح ر
5 فَأَتْبَعَهُمْ onların peşlerine düştüler ت ب ع
6 فِرْعَوْنُ Firavun
7 وَجُنُودُهُ ve askerleri de ج ن د
8 بَغْيًا taşkınlıkla ب غ ي
9 وَعَدْوًا ve düşmanlıkla ع د و
10 حَتَّىٰ sonunda
11 إِذَا zaman
12 أَدْرَكَهُ onu yakaladığı د ر ك
13 الْغَرَقُ boğulma غ ر ق
14 قَالَ dedi ق و ل
15 امَنْتُ iman ettim ا م ن
16 أَنَّهُ elbette
17 لَا olmadığına
18 إِلَٰهَ ilah ا ل ه
19 إِلَّا başka
20 الَّذِي kimseden
21 امَنَتْ iman ettiği ا م ن
22 بِهِ kendisine
23 بَنُو oğullarının ب ن ي
24 إِسْرَائِيلَ İsrail
25 وَأَنَا ve ben de
26 مِنَ
27 الْمُسْلِمِينَ Müslümanlardanım س ل م
İsrâiloğulları’nın ilâhî bir emir uyarınca Mısır’dan ayrılmaları zamanı gelmiş ve bu amaçla yola çıkmışlardı. Zalimliğinden ve inadından ödün vermek istemeyen Firavun ve adamları da hışımla onların peşine düşmüşlerdi. İşte bu sırada bir mûcize gerçekleşti: Deniz yarıldı, İsrâiloğulları Allah’ın yardımıyla denizin öteki yakasına geçmeyi başardılar, Firavun ve taraftarları ise boğuldular (bk. Bakara 2/50; A‘râf 7/136; Enfâl 8/54).
 Boğulacağını anlayan Firavun’un o esnada iman sözcüklerini söylemiş olması, 91. âyetteki ifade ve diğer deliller ışığında geniş biçimde tartışılmış ve farklı kanaatler ileri sürülmüş olmakla birlikte, İslâm âlimlerinin çoğunluğu Firavun’un bu imanının geçerli olmadığı sonucuna ulaşmışlardır.
 Mısır’da firavunların cesetleri mumyalanarak koruma altına alınıyordu. 92. âyetten ise Hz. Mûsâ’ya karşı direnen ve denizde boğulan bu Firavun’un cesedinin mumyalanmadan, bir mûcize eseri korunmuş olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Cebelein mevkiinde, mumyalanmadığı halde hiç bozulmamış bir ceset bulunmuştur. British Museum’da muhafaza edilen bu cesedin en az 3000 yıllık olduğu tesbit edilmiştir (Firavun, Firavun’un boğulması, âyetteki “deniz” ile nerenin kastedildiği ve son andaki imanıyla ilgili görüşler hakkında bk. A‘râf 7/135-136; Ömer Faruk Harman, “Firavun”, DİA, XIII, 118-121).
 93. âyette İsrâiloğulları’nın Firavun’un zulmünden kurtarıldıktan sonra seçkin, güzel ve emin bir yere yerleştirildikleri, nimetlerle donatıldıkları ve ancak ilim geldikten sonra ayrılığa düştükleri belirtilmektedir (bu yerin neresi olduğu hakkındaki görüşler için bk. A‘râf 7/137; “ilmin gelmesi” ve “ihtilâfa düşmeleri”nin anlamı hakkında bk. Âl-i İmrân 3/19).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 135
غرق Ğaraqa: غَرِقَ – يَغْرَقُ – غَرَقٌ Bir suyun ya da belânın içine batmak/çökmek (gark olmak) demektir. İf’al babındaki أغْرَقَ fiili ise suyun ya da bir belânın içine batırmaktır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 23 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri gark olma, istiğrak ve müstağraktır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

وَجَاوَزْنَا بِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ الْبَحْرَ فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْياً وَعَدْواًۜ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  جَاوَزْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

بِبَنٖٓي  car mecruru  جَاوَزْنَا  fiiline müteallıktır.  بَنٖٓي  kelimesi cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti  ي ’dir.  اِسْرَٓائٖلَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:

1. Munsarif isimler: Tenvin ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.

2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.

Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْبَحْرَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  اَتْبَعَهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

فِرْعَوْنُ  fail olup gayri munsariftir.  جُنُودُهُ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  فِرْعَوْنُ ’ye matuftur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بَغْياً  sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclih olup fetha ile mansubdur.

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. Mef’ûlün lieclihi veya Mef’ûlün min eclihi de denir. Mef’ûlün leh mansubdur. Fiile “neden, niçin” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

1. Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَدْواً  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  بَغْياً ’e matuftur.

جَاوَزْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi جوز ’dir.

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

اَتْبَعَهُمْ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

حَتّٰٓى اِذَٓا اَدْرَكَهُ الْغَرَقُۙ 

 

حَتّٰٓى  ibtida harfidir.  حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: 

  • Harf-i cer olarak, 
  • Başlangıç edatı olarak,
  • Atıf edatı olarak.Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgi)

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku  bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. 

اَدْرَكَه  şeklinde mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَدْرَكَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

الْغَرَقُ  fail olup lafzen merfûdur.

اَدْرَكَهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  درك ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin ( imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder.


قَالَ اٰمَنْتُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا الَّـذ۪ٓي اٰمَنَتْ بِه۪ بَنُٓوا اِسْرَٓائ۪لَ وَاَنَا۬ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

 

Cümle şartın cevabıdır. Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Mekulü’l-kavli,  اٰمَنْتُ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.

اٰمَنْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf  ب  harf-i ceriyle birlikte  اٰمَنَتْ  fiiline müteallıktır. 

هُ  muttasıl zamiri  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا الَّـذٖٓي  cümlesi  اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

لَٓا  cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir.  اِلٰهَ  kelimesi  لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.  اِلَّا  istisna harfidir.  لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri,  موجود  (vardır) şeklindedir.

Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّـذٖٓي, mahzuf haberin zamirinden bedel olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası  اٰمَنَتْ بِهٖ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

اٰمَنَتْ  sükun üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  بِهٖ  car mecruru  اٰمَنَتْ  fiiline müteallıktır. 

بَنُٓوا  fail olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için ref alameti  و ’dır.  Sonundaki  نَ  izafetten dolayı hazfedilmiştir.

اِسْرَٓائٖلَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından 2’ye ayrılır:

1. Munsarif isimler: Tenvin ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.

2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.

Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  اَنَا۬  mübteda olup mahallen merfûdur. 

مِنَ الْمُسْلِمٖينَ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.  الْمُسْلِمٖينَ ’nin cer alameti  ي  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

اٰمَنْتُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin ( imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder.

وَجَاوَزْنَا بِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ الْبَحْرَ فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْياً وَعَدْواًۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Yine mazi fiil sıygasında faide-i ibtidaî kelam olan  فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْياً وَعَدْواًؕ  cümlesi makabline (kendinden öncesine)  فَ  ile atfedilmiştir.

Burada deniz için  اليم  değil  الْبَحْرَ  kelimesi kullanılmıştır. Bu, başka bir deniz; kavim ise denize  الْبَحْرَ  diyen bir kavimdir. (Âşûr, Araf Suresi 138)

Mef’ûlün lieclih konumundaki  بَغْياً  ve  عَدْواً  kelimelerindeki tenvin; kesret (çokluk) ve nev (tür) ifade eder.

Önceki ayetteki  قَالَ  fiilindeki gaib zamirden, bu ayetteki  جَاوَزْنَا  ile azamet zamirine iltifat edilmiştir.


 حَتّٰٓى اِذَٓا اَدْرَكَهُ الْغَرَقُۙ قَالَ اٰمَنْتُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا الَّـذ۪ٓي اٰمَنَتْ بِه۪ بَنُٓوا اِسْرَٓائ۪لَ وَاَنَا۬ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

 

حَتّٰٓى  ibtidaiyye,  اِذَا  şart harfidir.  حَتّٰٓى ’nın, gaye ve cer harfi olduğu da söylenmiştir.

Akabindeki …اِذَٓا اَدْرَكَهُ الْغَرَقُ  cümlesi, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart fiili olan   اَدْرَكَهُ, müstakbel şart manalı zaman zarfı  إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

حَتّٰٓى  İbtidaiyye içindir. Arkadan gelen müfacee harfi  إذا nın manasının vukuunun başladığı zamanı bildirir. Yani Firavun’un onları takip etmede son noktaya vardığını bildirir. Yani “Boğulduğu zamana kadar onları takip etti.” demektir. (Âşûr)

اَدْرَكَ  (yetişti) fiilinin faili  الْغَرَقُ  (boğulma)’dır. Tecessüm, teşahhus sanatı yoluyla olay gözümüzün önünde canlandırılmıştır. Bu ifadede istiare de düşünülebilir.

Şartın cevabı olan …قَالَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı zamanda zaman zarfı  اِذَٓا ’nın müteallakıdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  …اٰمَنْتُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesinin haberi kasrla tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. Bu cümle masdar teviliyle takdir edilen  ب  harf-i ceriyle birlikte  اٰمَنَتْ  fiiline müteallıktır.  

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. İsmi  اِلٰهَ  olan  لَٓا ’nın haberinin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri,  موجود  (vardır) olabilir. 

الَّـذٖٓي, mahzuf haberdeki zamirden bedeldir. Bedel, ıtnâb sanatı babındandır.

لَٓا  ve  اِلَّا  ile oluşan kasr  لَٓا ’nın ismi ve haberi arasındadır.  اِلٰهَ  sıfat/maksûr,  الَّـذٖٓي  mevsûf/maksûrun aleyhtir. Kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur.

Firavun, İsrailoğullarının inandığından başka ilah olmadığına inandığını tekidli şekilde söyleyerek muhatabını iknaya çalışmıştır. Üstelik iman ettiğini üç değişik şekilde söylemiştir.

Mevsûlün sılası olan  اٰمَنَتْ بِهٖ, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اٰمَنَتْ  fiili müennes olarak gelmiştir. Fail, cemi müzekker salim veya cemi müennes salime mülhak kelimelerden ise fiil müzekker veya müennes kılınabilir. Fail müzekker iken fiilin müzekker ve fail müennes iken de fiilin müennes kılınması tercihe şayandır.  (Ahmet Şimşek, Arap Dilinde Müzekkerlik ve Müenneslik Uyumu)

بَنُٓوا  kelimesinin Kur’an’da merfû olarak geldiği tek yer burasıdır. Diğer yerlerde hep münada olduğu için  بَنٖٓي  şeklinde gelmiştir.

اَنَّهُ ’deki zamir şan zamiridir. Daha sonra gelen cümlenin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için gelmiştir.

Ayetin son cümlesi  وَاَنَا۬ مِنَ الْمُسْلِمٖينَ, makabline (kendinden öncesine) atfedilmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir.

Cümlede müsnedin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.  مِنَ الْمُسْلِمٖينَ  bu mahzuf habere müteallıktır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بِبَنٖٓي اِسْرَٓائٖلَ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

بَغْياً  -  عَدْواً  ve  اٰمَنْتُ  -  الْمُسْلِمٖينَ  ve  اَتْبَعَ  -  اَدْرَكَهُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı,  اٰمَنْتُ  -  اٰمَنَتْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

Yunus Sûresi 91. Ayet

آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ  ...


Şimdi mi?! Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الْانَ şimdi mi?
2 وَقَدْ oysa
3 عَصَيْتَ isyan etmiştin ع ص ي
4 قَبْلُ daha önce ق ب ل
5 وَكُنْتَ ve olmuştun ك و ن
6 مِنَ -dan
7 الْمُفْسِدِينَ bozguncular- ف س د

آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ

 

Hemze istifham harfidir.  لْـٰٔنَ  zaman zarfı, mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri,  تؤمن   şeklindedir.

وَقَدْ عَصَيْتَ  cümlesi  تؤمن ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  عَصَيْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و  (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  وَقَدْ  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren و’sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَبْلُ  zaman zarfı,  عَصَيْتَ  fiiline müteallıktır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve  بَعْدَ  muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir.  قَبْلَ  zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كُنْتَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

تَ  muttasıl zamiri  كُنْتَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

مِنَ الْمُفْسِدٖينَ  car mecruru  كُنْتَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

الْمُفْسِدٖينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ

 

İstînâf-ı beyânî olarak fasılla gelen ayette fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mukadder sözün mekulü’l-kavlidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı  آٰلْـٰٔنَ, takdiri  تؤمن  (İman edersin) olan fiile müteallıktır.

Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen kınama ve azarlama kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Çünkü ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır.

Tahkik harfinin dahil olduğu hal cümlesi  وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ, müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır. Haberî formda gelen cümle kınama, azarlama ve istihza kastı taşıdığı için muktezâ-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebtir. 

“Daha önce isyan etmiştin.” cümlesi; Firavun'un, imanı o ana kadar tehir etmesinden dolayı maruz kaldığı tevbih (azarlama) ve takbihi  kınama) ağırlaştırmak içindir. Çünkü onun imanı tehir etmesi, kendisine davet erişemediği için olmadığı gibi delilleri incelemek gibi bir sebeple de değildir.

Aksine bu tehir; red, isyan ve bozgunculuk içindir. Nitekim "ve bozgunculardan olmuştun" cümlesi de bunu açıklar.

Özetle, bu bozgunculuk, hem kendi nefsine raci olan (dönen) hem de başkasına sirayet eden, İsrailoğullarını da imandan alıkoyan bir zulüm demektir. Allah’a karşı gelmesi ise kendisine özgü bir isyandır. (Ebüssuûd)

Nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi  وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِدٖينَ, hal cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مِنَ الْمُفْسِدٖينَ, car mecruru  كَان ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

آٰلْـٰٔنَ  -  قَبْلُ  ve  عَصَيْتَ  -  الْمُفْسِدٖينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ  şeklindeki soru kınama ve inkâr ifade eder. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)

Firavun’un imanının kabul edilmeyişinin sebebi nedir? Halbuki Allah Teâlâ, kin ve öfke ile hareket etmekten münezzehtir. Bu sebeple, “Allah, kin ve öfkesinden dolayı onun bu ikrarını kabul etmemiştir.” denilemez.

Alimler bu hususta şu izahları yapmışlardır;

1. O, tam azab-ı ilâhi inerken iman etmiştir. O esnadaki iman ise makbul değildir. Çünkü azap inerken, durum mecburiyet vaktine girmiş olur. Bu vakitte ise tövbe makbul olmaz. İşte bu sebepten Allah Teâlâ, “Allah’ın hışmını gördükleri zaman yapacakları iman fayda vermez.” (Mümin Suresi, 85) buyurmuştur.

2. Firavun, bu sözü sayesinde, başındaki boğulma belasını ve sıkıntısını savuşturmak için söylemiştir. Yoksa bundan maksadı, Allah’ın vahdaniyetini, rububiyetinin izzetini ve kulluğun zilletini itiraf değildir. Bu durumda o, bu sözü ihlasla söylememiştir ve dolayısıyla kabul edilmemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Yunus Sûresi 92. Ayet

فَالْيَوْمَ نُنَجّ۪يكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ اٰيَةًۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ عَنْ اٰيَاتِنَا لَغَافِلُونَ۟  ...


Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. Çünkü insanlardan birçoğu âyetlerimizden gerçekten habersizdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَالْيَوْمَ bugün ي و م
2 نُنَجِّيكَ kurtaracağız ن ج و
3 بِبَدَنِكَ senin bedenini ب د ن
4 لِتَكُونَ olman için ك و ن
5 لِمَنْ kimseler için
6 خَلْفَكَ kendinden sonraki خ ل ف
7 ايَةً bir ibret ا ي ي
8 وَإِنَّ gerçekte ise
9 كَثِيرًا çoğu ك ث ر
10 مِنَ -dan
11 النَّاسِ insanlar- ن و س
12 عَنْ -den
13 ايَاتِنَا ayetlerimiz- ا ي ي
14 لَغَافِلُونَ habersizdirler غ ف ل
  

Bedene بدن :

  بَدَنٌ kelimesi cüsse (جُثَّة) ile eş anlamlıdır. Fakat beden (بَدَنٌ) sözcüğü cüssenin büyüklüğü/iriliği göz önünde bulundurularak kullanılırken, cesed (جَسَدٌ) sözcüğü ise rengi göz önüne alınarak kullanılır. Çoğulu ise بُدْنٌ şeklinde gelir. Ayrıca şişmanlığından dolayı semiz deve ve ineğe de بَدَنَة denmiştir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de iki isim formunda  sadece 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekli bedendir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

فَالْيَوْمَ نُنَجّ۪يكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ اٰيَةًۜ 

 

فَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

فَ : Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْيَوْمَ  zaman zarfı,  نُنَجّٖيكَ  fiiline müteallıktır.  نُنَجّٖيكَ  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

بِبَدَنِكَ  car mecruru hitab zamirinin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لِ  harfi,  تَكُونَ  fiilini gizli  أن ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan  اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren  لِ) sonra, 5) Vâvu’l-maiyyeden (وَ) sonra, 6) Sebep fe’sinden (فَ) sonra. Burada lam-ı ta’lilden (sebep bildiren  لِ) sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

أن  ve masdar-ı müevvel  لِ  harf-i ceriyle  نُنَجّٖيكَ  fiiline müteallıktır.  تَكُونَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

تَكُونَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  أنت 'dir.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  اٰيَةً ’in mahzuf haline müteallıktır. 

خَلْفَكَ  mekân zarfı, mahzuf sılaya müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اٰيَةً  kelimesi  تَكُونَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.

نُنَجّٖيكَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  نجو ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ عَنْ اٰيَاتِنَا لَغَافِلُونَ۟

 

İsim cümlesidir.  وَ  itiraziyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

كَثٖيراً  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur.  مِنَ النَّاسِ  car mecruru  كَثٖيراً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.

عَنْ اٰيَاتِنَا  car mecruru  غَافِلُونَ  ismi failine müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  غَافِلُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

غَافِلُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  غفل  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَالْيَوْمَ نُنَجّ۪يكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ اٰيَةًۜ

 

فَ  atıf harfidir. Ayet önceki mekulü’l-kavl cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  نُنَجّٖيكَ  fiilinin mef’ûlü olan  اَلْيَوْمَ, amiline takdim edilmiştir. 

اَلْيَوْمَ  kelimesi “şu an” manasında kullanılır. Çünkü  اَلْيَوْمَ  ismi, cüz-kül alakasıyla mecaz olarak şimdiki zamanın bir cüzünü ifade eder. (Âşûr)

Sebep bildiren harf-i cer  لِ nin gizli  أنْ le masdar yaptığı  لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ اٰيَةً  cümlesi, mecrur mahalde  نُنَجّٖيكَ  fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel, müspet muzari sıygadaki nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كَان ’nin haberi isim olarak geldiğinde, haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan)

Mecrur mahaldeki  مَنْ  müşterek ism-i mevsûlü,  اٰيَةً ’in mahzuf haline müteallıktır. Sılası mahzuftur,  خَلْفَكَ  zarfı bu mahzuf sılaya müteallıktır.  

Ayetteki  بَدَنِكَ  sözcüğünün iki anlamı vardır:

a. İnsan vücudu;

b. Zırh.

Sözcüğün yakın anlamı insan vücudu, uzak anlamı ise zırhtır. Burada kastedilen zırh anlamıdır. Çünkü Firavun’un sudan ağır zırhıyla birlikte çıkarılması, çıplak olarak çıkarılmasından daha hayret vericidir. Buradaki َ “kurtaracağız” kelimesi sebebiyle tevriye-i müraşşaha vardır. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ ilmi)

“Biz seni, denizden çıkarıp kavminin düştüğü, battığı denizin dibine batmaktan kurtaracağız.” Fakat bu, “Sen boğulduktan sonra olacak.”

Ayetteki “ بَدَنِكَ ” sözü hal mahallindedir yani “sende bir ruh (can) olmaksızın ceset olarak" demektir.

Bu, alay etme yoluyla Firavun'a kurtuluşu vaat etmektir. Bu tıpkı, “Onları, elim bir azap ile müjdele!” (Tevbe Suresi, 34) ifadesindeki müjde kelimesindeki incelik gibidir. Sanki bu sözle Firavuna: “Biz, seni kurtaracağız. Ancak bu kurtuluş, canın için değil, cesedin için olacaktır!” denilmektedir. Böyle sözler bazen istihza için söylenir. Nitekim “Seni azat edeceğim ama öldükten sonra” “Seni hapisten kurtaracağım, ancak ölümünden sonra” denmesi gibi. (Fahreddin er-Râzî)

بِبَدَنِكَ  sözündeki  بِ  harfi tekid için zaiddir. (Âşûr)

اٰيَاتِنَا  -  اٰيَةً  ve  مَنْ  -  مِنَ  arasında,  كَ  zamirinin tekrarında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

نُنَجّٖيكَ  fiili; tef’il babındandır.  اَنْجَيَ  fiili if’al babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda hızlı olunması gereken durumlarda kullanılır. Aynı kökten türeyen  نَجَّي  fiili ise tef’il babındandır ve çoğunlukla kurtarma fiilinde bir müddet bekleme ve ona zaman tanımanın sözkonusu olduğu yerlerde kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’an Kelimelerinin Sırlı Dünyası, s. 113) Ayrıca bu babda fiil ve mef’ûl uygulanır.

Burada kurtarmak fiilinin kullanımı Firavun’un imandan amacının bu azaptan kurtulmak olduğuna işarettir ve aynı zamanda onunla bir nevi istihza etmektir.

Denizden çıkarılmanın kurtarılmak olarak adlandırılması tehekkümî istiaredir. Gerekçesi, kendi türünde sıklıkla olduğu gibi saf alaycılık değildir. Aksine burada bir benzerlik sözkonusudur. Çünkü onu karaya çıkarmak kurtarmaya benzetilmiştir. Ama bu kurtarmak değil, zıddıdır. Böylece zıtlık benzerlik yerine konarak tehekkümî istiare oluşmuştur. (Âşûr) 

Firavunun cansız bedeninin kurtarılması onu aşağılamak ve şahitler huzurunda rezil rüsva etmek içindir. Tıpkı bir insan öldürüldükten sonra cesedinin çarşı-pazarlarda sürüklenmesi veya kafesinin şehir şehir dolaştırılması gibi. (Ebüssuûd)


 وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ عَنْ اٰيَاتِنَا لَغَافِلُونَ۟

 

وَ  itiraziyye veya hal vâvıdır. (Âşûr)

Sübut ifade eden isim cümlesi,  إِنَّ  ve  لَ ’la tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

اٰيَاتِنَا  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan ayetler şan ve şeref kazanmıştır. 

اٰيَاتِنَا  izafetindeki  نَا  zamiri Allah’a ait azamet zamiridir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde olmayan tezyîl hükmündedir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. 

اٰيَاتِنَا  -  اٰيَةً  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

غَافِلُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

Kıssadan İbret Almanın Lüzumu: Hakk Teâlâ'nın, “Bununla beraber insanlardan bir çoğu ayetlerimizden cidden gafildir.” buyruğuna gelince görünen odur ki Allah Teâlâ, Hz. Musa ve Firavunun kıssasını zikredip, Firavunun akıbetini belirtip sözü bu ifade ile bitirince ve Hz. Muhammed'e böyle hitap edince bu, ümmet-i Muhammed'i delillerden yüz çevirmeden alıkoyup onları deliller üzerinde düşünmeye ve onlardan ibret almaya sevk etmiş olur. Çünkü bu kıssaların zikredilmesinin maksadı ibret almaktır. Nitekim Cenab-ı Hakk, “And olsun, onların kıssalarını açıklamada salim akıl sahipleri için birer ibret vardır.” (Yusuf Suresi, 111) buyurmaktadır. (Fahreddin er-Râzî)


Yunus Sûresi 93. Ayet

وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مُبَوَّاَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ  ...


Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz rızıklar verdik. Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ andolsun
2 بَوَّأْنَا yerleştirdik ب و ا
3 بَنِي oğullarını ب ن ي
4 إِسْرَائِيلَ İsrail
5 مُبَوَّأَ bir yere ب و ا
6 صِدْقٍ iyi ص د ق
7 وَرَزَقْنَاهُمْ ve onları rızıklandırdık ر ز ق
8 مِنَ
9 الطَّيِّبَاتِ temiz şeylerle ط ي ب
10 فَمَا
11 اخْتَلَفُوا ayrılığa düşmediler خ ل ف
12 حَتَّىٰ kadar
13 جَاءَهُمُ kendilerine gelinceye ج ي ا
14 الْعِلْمُ ilim ع ل م
15 إِنَّ şüphesiz
16 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
17 يَقْضِي hükmünü verir ق ض ي
18 بَيْنَهُمْ aralarında ب ي ن
19 يَوْمَ günü ي و م
20 الْقِيَامَةِ kıyamet ق و م
21 فِيمَا hususlarda
22 كَانُوا oldukları ك و ن
23 فِيهِ onda
24 يَخْتَلِفُونَ ayrılığa düştükleri خ ل ف

وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مُبَوَّاَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

بَوَّأْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

بَنِٓي  mef’ûlün bih olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti  ي ’dir.  اِسْرَٓائٖلَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:

1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.

2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.

Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُبَوَّاَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.  صِدْقٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَزَقْنَاهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.  مِنَ الطَّيِّبَاتِ  car mecruru  رَزَقْنَاهُمْ  fiiline müteallıktır.  الطَّيِّبَاتِ  kelimesi cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.

مُبَوَّاَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür. 


 فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۜ

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اخْتَلَفُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  جَٓاءَهُمُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.  الْعِلْمُ  fail olup lafzen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  اخْتَلَفُوا  fiiline müteallıktır.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vâvu’l maiyyeden (وَ) sonra, 6) Sebep fe’sinden (فَ) sonra. Burada harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَتّٰٓى  edatı 3 şekilde kullanılabilir: 1) Harf-i cer olarak gelir. 2) Başlangıç edatı olarak gelir. 3) Atıf edatı olarak gelir. Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  


  اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

رَبَّكَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَقْضٖي  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  يَقْضٖي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو 'dir.

بَيْنَهُمْ  mekân zarfı,  يَقْضٖي  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَوْمَ  zaman zarfı,  يَقْضٖي  fiiline müteallıktır.  الْقِيٰمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  يَوْمَ  hem cümleye, hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında  اَنْ  bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  müşterek ism-i mevsûlü  فِي  harf-i ceriyle birlikte  يَقْضٖي  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlün sılası  كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesidir. 

كَانُوا  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا ’nun ismi cemi müzekker olan  وا, muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.

فٖيهِ  car mecruru  يَخْتَلِفُونَ  fiiline müteallıktır.  يَخْتَلِفُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.

يَخْتَلِفُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يَخْتَلِفُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  خلف dır.

İftiâl bâbı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مُبَوَّاَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Âşûr önceki cümlelere matuf olduğunu söylemiştir. (Âşûr)

لَ  ise mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.

قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiş …بَوَّأْنَا بَنٖٓي اِسْرَٓائٖلَ  cümlesi kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazfedilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

Yine mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ  cümlesi, kasemin cevabına  وَ la atfedilmiştir.

صِدْقٍ  kelimesi,  مُبَوَّاَ  için muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

مُبَوَّاَ  (yerleşme yeri) kelimesi,  صِدْقٍ  (doğruluk) kelimesiyle vasfedilmiştir; zira Arapların örfü şudur: Onlar, bir şeyi övdükleri zaman onu, sıdk kelimesine muzâf kılarlar da mesela (doğru adam), (uğurlu, mübarek ayak) derler. Nitekim Cenab-ı Hakk da  وَقُلْ رَبِّ اَدْخِلْنٖي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَاَخْرِجْنٖي مُخْرَجَ صِدْقٍ  (Ve şöyle de: “Beni güzel bir şekilde girdir, güzel bir şekilde çıkar.) (İsra Suresi, 80) buyurmuştur. Bunun sebebi şudur: O iş, tam vaktinde ve kıvamında olup öngörülen gayeye de elverişli ve müsait olunca onun hakkında hatıra gelen her türlü haberin, evet işte onun hakkındaki bu zannın mutlaka doğru olması gerekir.

Alimler, bu ayetteki “İsrailoğulları” lafzıyla kastedilenlerin, Hz. Musa zamanındaki Yahudiler mi yoksa Hz. Muhammed zamanındaki Yahudiler mi olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. (Fahreddin er -Râzî)

بَوَّأْنَا  ve  مُبَوَّاَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

بَوَّأْنَا  -  رَزَقْنَا  fiillerindeki  نَا  zamiri Allah’a ait azamet zamiridir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)


 فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۜ

 

Makabline(kendinden öncesine)  فَ  ile atfedilen cümle, menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Gaye bildiren cer harfi  حَتّٰى ’nın dahil olduğu  جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ  cümlesi, gizli  أن  sebebiyle, masdar tevilindedir.  حَتّٰى  ile birlikte  اخْتَلَفُوا  fiiline müteallıktır.

جَٓاءَ  fiilinin ilme isnadı, mecaz-ı aklîdir.

اخْتَلَفُوا  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

اخْتَلَفُوا  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

الخَلْفُ  kelimesi,  الوَرَاء  (arka) manasındadır.  ت  harfinin ziyade edilmesi mübalağa kastı içindir. Tıpkı  كَسَبَ  fiilinin mübalağa için  اِكْتَسَبَ  olması gibi. Böylece ihtilafın şiddetli olduğunu gösterir. (Âşûr)


اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

 

Fasılla gelen cümle beyânî istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş cümle faide-i haber inkârî kelamdır. İsme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder.

Müsnedün ileyhin Rabb ismiyle gelmesi Allah’ın rububiyyet sıfatını ön plana çıkarma kastına matuftur.

اِنَّ ’in haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

رَبَّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan Hz. Peygambere ait  كَ  zamiri, şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası  كَانُوا ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كَانُوا ’nun haberinin muzari fiil cümlesi şeklinde gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. 

كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olması, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylem olduğuna, veya geçmişte mûtat olarak yapılan ve âdet haline getirilen davranış olduğuna işaret eder. Fail onu sürekli yaptığından adet haline getirmiştir. (Arap Dilinde Kane Fiili Ve Kur’an’da Kullanımı M. Vecih Uzunoğlu)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)

Car mecrur  فٖيهِ , önemine binaen amili olan  تَخْتَلِفُونَ ’ye takdim edilmiştir. Bu, takdim-tehir sanatıdır.

اخْتَلَفُوا  -  يَخْتَلِفُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

يَخْتَلِفُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

بَوَّأْنَا  ve  رَبَّكَ  arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

İlim insanın ihtilafa düşmesine sebep olabiliyor. Kur’an’da birçok yerde ilim geldikten sonra ihtilafa düşenlerden söz edilmiştir. Nefse dikkat edilmelidir.

اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ  cümlesi tezyîl ve tehdittir. (Âşûr)

 
Yunus Sûresi 94. Ayet

فَاِنْ كُنْتَ ف۪ي شَكٍّ مِمَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ فَسْـَٔلِ الَّذ۪ينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَقَدْ جَٓاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَۙ  ...


Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen, senden önce Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِنْ eğer
2 كُنْتَ isen ك و ن
3 فِي içinde
4 شَكٍّ kuşku ش ك ك
5 مِمَّا şeyden
6 أَنْزَلْنَا indirdiğimiz ن ز ل
7 إِلَيْكَ sana
8 فَاسْأَلِ o halde sor س ا ل
9 الَّذِينَ kimselere
10 يَقْرَءُونَ okuyan(lara) ق ر ا
11 الْكِتَابَ kitap ك ت ب
12 مِنْ
13 قَبْلِكَ senden önce ق ب ل
14 لَقَدْ andolsun ki
15 جَاءَكَ sana geldi ج ي ا
16 الْحَقُّ gerçek ح ق ق
17 مِنْ
18 رَبِّكَ Rabbinden ر ب ب
19 فَلَا sakın
20 تَكُونَنَّ olma ك و ن
21 مِنَ -den
22 الْمُمْتَرِينَ şüpheye düşenler- م ر ي
Burada kime hitap edildiği hususunda birçok yorum yapılmıştır (Râzî, XVII, 160-162). Hz. Peygamber’e hitap edildiğini kabul edenler, âyetin devamındaki ifadelerden onun Allah’ın âyetlerini yalan sayanlardan olabileceği ve bu hususta uyarıldığı gibi sakıncalı bir sonucun çıkacağını dikkate alarak, bunu Türkçe’deki “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” şeklinde ifade edilen ve Arapça’da “ta‘rîz” adıyla bilinen üslûp çerçevesinde düşünmek gerektiği veya Resûlullah’ın çevresindeki inkârcılara böyle söylemesinin istendiği gibi izahlar yapmışlardır. Ancak Resûlullah’ın beşer olarak şüphelenmesinin mümkün olduğu, fiilen böyle bir durumun olmamasının da Allah’ın takdir ve inâyetinin sonucu olduğu düşünülebilir. Öte yandan, burada “ey insanoğlu!” gibi bir hitabın bulunduğunun ve ilâhî vahye muhatap olan insana seslenilmiş olduğunun kabulü ise, önceki âyetlerde hatırlatılan peygamber kıssalarının hemen ardından yer verilen bu ikazı daha anlamlı kılmakta ve bu kıssadan çıkarılacak derslerin evrenselliğini daha belirgin biçimde ortaya koymaktadır. 
 94. âyetteki “kitâp”tan maksadın Hz. Muhammed’den önceki peygamberlerin getirdikleri vahiyler ve “daha önce kitabı okuyanlar”dan maksadın da bu peygamberlere mensup kişiler olduğu müfessirler tarafından genellikle kabul edilir. Öte yandan birçok müfessir yahudilerden belirli kişilerin isimlerini zikrederek buradaki buyruğu somut bir anlatıma kavuşturmak istemişler, hatta bazıları –Mekke döneminde bu yahudilerle temasın bulunmadığını göz önüne alarak– bu iki âyetle müteakip âyetin Medine’de indiğini ileri sürmüşlerdir. Fakat burada bir varsayımdan hareketle, bütün zamanları ve şahısları kapsayan genel ve soyut bir buyruğun söz konusu olduğunu kabul etmek sözün önüne ve sonuna daha uygun düşmektedir (Reşîd Rızâ, XI, 480).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 136-137

شكّ Şekke : شَكٌّ insanın zihninde iki çelişiğin birbirine denk ve muadil görünmesidir. Bu kökün aslına dair iki ihtimal vardır: Birincisi; bir nesneye mızrak sapladı/batırdı anlamındaki شَكَّ fiilinden olabilir ki bu sanki mızrağın saplandığı delik yüzünden düşüncenin içinde sabit kalacağı ve kendisine dayanacağı bir karargah bulamayacağı bir durumda olduğu ifade edilmek istenir. İkincisi üst kolun yan böğüre yapışması anlamındaki شَكٌّ kelimesinden istiare edilmiştir ki iki çelişiğin birbirine yapışarak anlama ve ayırdetme kuvvesinin o ikisini ayırıp girecek bir yer bulamamasını ifade eder. Türkçede de kullanılan şike شِكَةٌ sözcüğü kendisinin bölüp ayırmada kullanıldığı silahlardır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de şek şeklinde isim olarak 15 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri şekk (şüphe) ve meşkuktur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

فَاِنْ كُنْتَ ف۪ي شَكٍّ مِمَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ فَسْـَٔلِ الَّذ۪ينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَۚ 

 

فَ  istînâfiyyedir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كُنْتَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.

تَ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  فٖي شَكٍّ  car mecruru  كُنْتَ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

ما  müşterek ism-i mevsûlü,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  شَكٍّ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlün sılası  اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

اَنْزَلْـنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَيْكَ  car mecruru  اَنْزَلْـنَٓا  fiiline müteallıktır.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  سْـَٔلِ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت dir.

Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir. 

Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt)  ف si gelmez. Ayrıca  لَمْ  (cahd-ı mutlak) ve  لَا  (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt) ف si gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt)  ف si gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذٖينَ, mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası  يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يَقْرَؤُ۫نَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الْكِتَابَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru  يَقْرَؤُ۫نَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 لَقَدْ جَٓاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَۙ

 

لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

جَٓاءَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

الْحَقُّ  fail olup lafzen merfûdur.  مِنْ رَبِّكَ  car mecruru  جَٓاءَكَ  fiiline müteallıktır.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا وعيته فلا تكوننّ  şeklindedir.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَكُونَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ  tekid ifade eden nûn-u sakiledir.  تَكُونَنَّ ’nin ismi müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Muzari fiillerin (أَنَا  –  أَنْتَ  –  نَخْنُ ...) zamirleri fail (özne) konumunda olduklarında vücûben (zorunlu olarak) müstetir olurlar yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. (هُوَ  -  هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevazendir, yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Tekid  نَ ’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.) 

مِنَ الْمُمْتَرٖينَ  car mecruru  تَكُونَنَّ  fiiline müteallıktır. Cer alameti  ي  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُمْتَرٖينَ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَاِنْ كُنْتَ ف۪ي شَكٍّ مِمَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ فَسْـَٔلِ الَّذ۪ينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَۚ 

 

فَ, istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Şart cümlesi  كاِن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مِن  harfiyle birlikte  شَكٍّ in mahzuf sıfatına müteallık olan müşterek ism-i mevsûl  مَٓا’nın sılası olan  اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَسْـَٔلِ الَّذٖينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فَسْـَٔلِ  fiilinin mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذٖينَ ’nin sılası  يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يَقْرَؤُ۫نَ  -  الْكِتَابَ  ve  الَّذٖينَ  -  مَّٓا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.  

Allah'ın Mekke halkına örnek kıldığı kıssaların siyakına ilişkin bir tefrî’ ve benzerlerinin başına gelenler hakkında bir nasihattır. Bu tefrî’ ile bir üsluptan diğer üsluba geçilmiştir. Her ikisi de yalanlayanlara tarizdir. Önceki üslup onlara benzer ümmetlerin başına gelenin kendilerinin de başına geleceği uyarısı şeklinde bir tarizdir. (Âşûr)

ما أنْزَلْنا dan maksat, bu bu suredeki kıssalardan nazil olan kelamın teferruatlandırıldığı vahiylerdir. (Âşûr)

فاسْألِ الَّذِينَ يَقْرَءُونَ الكِتابَ مِن قَبْلِكَ  cümlesi Ehl-i Kitaba senin onlara haber verdiğin şeylere benzer haberlerin mahiyeti hakkında bir takrir (onaylama) ve şahitlik sorusu sor demektir. (Âşûr)

Cenab-ı Hakk'ın,  اِنْ كُنْتَ  sözünün başındaki  اِنْ  olumsuzluk manasındadır. Buna göre mana, “Sen daha önce bir şüphe içinde değildin.” şeklinde olur. Yani “Sen şüphe ettiğin için delil talebinde bulunmanı biz sana emretmiyoruz. Biz ancak yakînini arttırasın diye delil talebinde bulunmanı emrediyoruz.” demektir. Nitekim Hz. İbrahim de ölülerin yeniden diriltilmesini bizzat görmekle yakînini arttırmıştır. (Fahreddin er-Râzî)


 لَقَدْ جَٓاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ 

 

لَ  mahzuf kasemin cevabına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.

قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiş  …جَٓاءَكَ الْحَقُّ  cümlesi kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

جَٓاءَ  fiilinin  الْحَقُّ ’a isnadı mecaz-ı aklîdir.

رَبَّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan Hz. Peygambere ait  كَ  zamiri, şan ve şeref kazanmıştır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.

اَنْزَلْـنَٓا  ve  رَبِّكَ  arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu  (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

لَقَدْ جاءَكَ الحَقُّ مِن رَبِّكَ  şart ve onun cevabından kaynaklanan soru ifadesinin cevabı olarak gelmiş istînâf-ı beyâniyye cümlesidir. Sanki dinleyen “Onlara ne oluyor?” diye sorduğu zaman; cevap olarak لَقَدْ جاءَكَ الحَقُّ مِن رَبِّكَ  (Andolsun ki sana Rabbinden hak gelmiştir.) denilir. (Âşûr)


 فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَۙ 

 

فَ  mahzuf şarta rabıta içindir. Mukadder şartın cevabı olan cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.  Nûn-u sakile ile tekid edilmiştir.  كَانَ ’nin dahil olduğu bu isim cümlesinde car mecrurun müteallakı mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır.

Takdiri,  إذا وعيته  (Onu idrak ettiğin zaman) olan mahzuf şartla birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Hitap Peygambere (s.a.) ise de maksat ümmetidir ya da işiten herkestir. Yani ey dinleyici, eğer peygamberinin dili ile sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen böyle yap. Bunda şuna dikkat çekilmiştir ki kimin içine dinde şüphe girerse halli için hemen bir bilene koşmalıdır. (Beyzâvî)

Bu tefrî’ onlardan olmaktan korktukları konusunda müşriklere bir tarizdir. (Âşûr)

كُنْتَ  -  تَكُونَنَّ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

مِنَ lerde reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

الْمُمْتَرٖينَ -  شَكٍّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayette teşâbüh-i etrâf sanatı vardır, ayet-i kerime şüphe ile başlamış ve bitmiştir. Aynı konu ile başlayıp aynı konu ile bitmesine teşâbüh-i etrâf sanatı denir.

إنزال  fiilinde fail,  تنزيل  fiilinde mef’ûl vurgulanır. İkisi de Kur’an hakkında kullanılır. أنزلنا  derken Allah kendisini,  نزّلنا  derken Kur’an’ı vurgular.  أنزلنا; Ben indirdim. أنزلنا; Kur’an’ı indirdim.

الْمُمْتَرٖينَ  kelimesinin kökü  مرى  fiilidir. Asıl olarak sağmak için dişi devenin memelerini temizlemek demektir. Bir işte şüpheye düşmek demektir.  شكّ   kelimesinden daha özeldir. (Müfredat)

الِامْتِراءُ  kendisinde şüphe olmayan bir şeyden şüphe etmektir. Bu  الشَّكِّ den daha özeldir. (Âşûr)
Yunus Sûresi 95. Ayet

وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ  ...


Sakın Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardan da olma! Yoksa zarara uğrayanlardan olursun.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve sakın
2 تَكُونَنَّ olma ك و ن
3 مِنَ -den
4 الَّذِينَ kimseler-
5 كَذَّبُوا yalanlayan(lar) ك ذ ب
6 بِايَاتِ ayetlerini ا ي ي
7 اللَّهِ Allah’ın
8 فَتَكُونَ yoksa olursun ك و ن
9 مِنَ -dan
10 الْخَاسِرِينَ hüsrana uğrayanlar- خ س ر

وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَكُونَنَّ  fiilinin sonundaki  نَّ  tekid ifade eden nûn-u sakiledir. 

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَكُونَنَّ  nakıs muzari fiil olup fetha üzere mebnidir.  تَكُونَنَّ ’nin ismi müstetir olup takdiri      أنت ’dir.

Tekid  نَ ’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

مِنَ الَّذٖينَ  car mecruru  تَكُونَنَّ nin mahzuf haberine müteallıktır. İsm-i mevsûlün sılası كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ dir. Îrabdan mahalli yoktur.

كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olup mahallen merfûdur.  بِاٰيَاتِ  car mecruru  كَذَّبُوا ya müteallıktır. Aynı zamanda muzaftır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

فَ  fâ-u sebebiyyedir. Muzariyi gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir.

Fâ-i sebebiyyeden önce nefy, talep bulunması gerekir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren  لِ) sonra, 5) Vâvu’u-maiyyeden (وَ) sonra, 6) Sebep fe’sinden (فَ) sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, kelamın öncesinden anlaşılan masdara matuftur. Takdiri,  لا يكن منك كذب بآيات الله فخسران  şeklindedir. 

تَكُونَ  fiili  نَ ’un fethasıyla mansub muzari fiildir.  تَكُونَ nin ismi müstetir olup takdiri أنت 'dir.

مِنَ الْخَاسِرٖينَ  car mecruru  تَكُونَ nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti  ي  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْخَاسِرٖينَ  sülâsi mücerred olan  خسر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

 

Ayet  وَ ’la önceki ayetin son cümlesine atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nûn-u sakile ile tekid edilmiştir.  كَانَ ’nin dahil olduğu bu isim cümlesinde car mecrurun müteallakı mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mevsûlün sılası olan  كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بِاٰيَاتِ اللّٰهِ  izafeti, ayetler için şan ve şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

فَتَكُونَ  -  تَكُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası, reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları  vardır.

Müfessirler, bu hitabın muhatabının kim olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak bunun, Hz. Peygamber (s.a.) olduğu ileri sürüldüğü gibi başkası olduğu da ileri sürülmüştür.

Başkası murad edildiği halde burada hitap, zahiren Hz. Muhammed’e (s.a.) yapılmıştır. Bu, Cenab-ı Hakk’ın tıpkı, “Ey Peygamber, Allah'tan kork. Kâfirler ve münafıklara itaat etme…” (Ahzab Suresi, 1); “Eğer Allah’a şirk koşarsan, celâlim hakkı için amelin boşa gider…” (Zümer Suresi, 65) ve “Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, ‘Allah’ı bırakıp da beni ve anamı iki tanrı edininiz.’ diyen sen misin?” (Maide Suresi, 116) ayetlerinde olduğu gibidir. Yine “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit, sen anla!” deyimi de meşhur olan darb-ı mesellerdendir. (Fahreddin er- Râzî)

فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرٖينَ  cümlesine dahil olan  فَ, atıf harfi ve sebebiyyedir. Cümleyi gizli  أن’le masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel önceki cümledeki nehiyden kaynaklanan masdara matuftur. 

كان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mahzuf haber  كان ’ye müteallıktır.


Yunus Sûresi 96. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَۙ  ...


96-97. Ayetler Meal  :   
Şüphesiz, haklarında Rabbinin sözü (hükmü) gerçekleşmiş olanlar, kendilerine bütün mucizeler gelse bile, elem dolu azabı görünceye kadar inanmazlar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الَّذِينَ kimseler
3 حَقَّتْ kesinleşmiş olan(lar) ح ق ق
4 عَلَيْهِمْ haklarında
5 كَلِمَتُ sözü ك ل م
6 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
7 لَا
8 يُؤْمِنُونَ iman etmezler ا م ن
Yüce Allah birçok âyette insanı sınamak için yarattığını ve bu sebeple ona hem iyiyi hem de kötüyü seçme özgürlüğü verdiğini, kendisine tanınan bütün fırsatları ısrarla reddeden ve inkârcılıkta direnenlerin acı bir âkıbete duçar olacaklarını bildirmiştir. İşte burada, bir kısım insanların bu ilâhî kanun gereğince belirtilen kötü sonu hak etmiş olacakları haber verilerek, onların da iman etmesi için olağan üstü çaba gösteren Resûlullah ve müminler teselli edilmekte, bu gibi kimselerin elem veren azabı görmedikçe imana gelmeyecekleri ifade edilmektedir. Başka bazı âyetlerin tefsiri sırasında da belirtildiği üzere, bu ifadenin katı bir kadercilik felsefesine kapı araladığı düşünülmemelidir; zira Allah’ın ezelî ilmiyle bu tür kimseleri bilmesi imtihan düzenini bozan bir husus olmadığı gibi, Allah’ın bilgisi bizim mahiyetini kavrayabileceğimiz bir bilgi de değildir. Aksine buradaki bildirim, ilâhî yasanın işletileceğinden emin olunmasını sağlayan bir vaad anlamı da taşımaktadır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 137

اِنَّ الَّذ۪ينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَۙ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

الَّذٖينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl,  اِنَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası  حَقَّتْ dir. Îrabdan mahalli yoktur.

حَقَّتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ’dir.  عَلَيْهِم  car mecruru,  حَقَّتْ  fiiline müteallıktır.

كَلِمَتُ  fail olup lafzen merfudur. Aynı zamanda muzâftır. Bu kelime resmi mushaf olması dolayısıyla  ة  yerine  ت  ile yazılmıştır. Enam Suresi 115, Araf Suresi 137, Yunus Suresi 33-96, Mümin Suresi 6 ayetlerinin hepsinde bu şekilde yazılmıştır.

رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَا يُؤْمِنُونَ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

يُؤْمِنُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يُؤْمِنُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin ( imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder.

اِنَّ الَّذ۪ينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَۙ

 

İstînâf cümlesidir, fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi bahsedilen kişilerin bilinen bir grup olduğunu belirtmesi yanında bu kişilere tazim ifade eder.

İsmi mevsûlün sılası olan  حَقَّتْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi  لَا يُؤْمِنُونَ, menfi muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Nefy harfinin müsnedün ileyhten sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَلى  mecazî istiare içindir. (Âşûr)

كَلِمَتُ رَبِّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan Hz. Peygambere ait  كَ  zamiri, yine Rabb ismine muzâf olan  كَلِمَتُ  şan ve şeref kazanmıştır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.

كَلِمَتُ رَبِّكَ  ibaresi onlar hakkında önceden belirlenmiş, kesinleşmiş ezeli hükümden kinayedir. Onların küfür üzere ölecekleri kesinleşmiştir. Cehennem ateşinde ebedi kalacaklardır. (Sâbûnî)

Ayette bahsedilen  كَلِمَتُ den maksat, Allah’ın o husustaki hükmü, ona o kimse hakkında haber vermesi ve kulunda o neticenin meydana gelmesini sağlayacak olan kudret ile sebebi (daînin) yaratmasıdır. (Fahreddin er-Râzî )

“Aleyhlerinde Rabbinin sözü (hükmü) gerçekleşmiş olanlar iman etmezler.”

Bu ayette de kâfirlerin içinde bulundukları küfür ve dalalette ısrar etmelerinin sırrı açıklanır. (Ebüssuûd)

Cümlenin önceki kıssalar için ta’lil konumunda olması muhtemeldir. Bu yüzden tezyîl menzilesindedir. (Âşûr)

الَّذٖينَ  şeklindeki ism-i mevsûl umumi manalı olduğu için daha önce gelmiş geçmiş bütün ümmetlerin kıssası anlatılan ümmetler menzilinde olduğunu ifade eder.  إنَّ de sadece haberin önemi dolayısıyla gelmiştir. (Âşûr)

Bir çok kere geçtiği gibi müşriklere başka bir tarizdir. (Âşûr)


Yunus Sûresi 97. Ayet

وَلَوْ جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ bile
2 جَاءَتْهُمْ gelse ج ي ا
3 كُلُّ bütün ك ل ل
4 ايَةٍ ayetler ا ي ي
5 حَتَّىٰ kadar
6 يَرَوُا görünceye ر ا ي
7 الْعَذَابَ azabı ع ذ ب
8 الْأَلِيمَ acıklı ا ل م

وَلَوْ جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ

 

جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ  cümlesi  لَا يُؤْمِنُونَ deki failin hali olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir.  لَوْ  gayri cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.  

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و  (vâv-ı haliyye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  وَقَدْ  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren  وsız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَٓاءَتْ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ’dir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. 

كُلُّ  fail olup lafzen merfudur. Aynı zamanda muzâftır.  اٰيَةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. 

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  يَرَوُا  muzari fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan  حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren  لِ) sonra, 5) Vâvu’l-maiyyeden (وَ) sonra, 6) Sebep fe’sinden (فَ) sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  لَا يُؤْمِنُونَ  fiiline müteallıktır.

يَرَوُا  fiili  ن ’un hazfıyla mansub muzaridir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

الْعَذَابَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.  الْاَلٖيمَ  kelimesi,  الْعَذَابَ nin sıfatı olup lafzen mansubdur.  الْاَلٖيمَ  mübalağalı ism-i faildir.

Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَلَوْ جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ

 

Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi olan  جَٓاءَتْهُمْ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. 

اٰيَةٍ ’deki tenvin kesret (çokluk), nev (tür) ve tazim ifade eder.

Gaye ve cer harfi  حَتّٰى  ve masdar yaptığı  يَرَوُا الْعَذَابَ  cümlesi, önceki ayetteki  لَا يُؤْمِنُونَ  fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mübalağalı ism-i fail kalıbındaki  الْاَلٖيمَ  kelimesi,  الْعَذَابَ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

جَٓاءَ  fiilinin ayetlere isnadı, aklî mecazdır.

Cenab-ı Hakk, ”kendilerine herhangi bir ayet (mucize) gelmiş olsa dahi acıklı bir azabı görmedikçe” buyurmuştur. Bu, “Onlara, bir sınırı, haddi hesabı olmayan deliller gelse bile kesinlikle iman etmeyecekler; zira delil, ancak Allah’ın yardımıyla doğruya iletir. Bundan dolayı o yardım etme işi tahakkuk etmeyince (gerçekleşmeyince) o deliller boşa gider.” demektir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr) 

لَوْ  harfi mübalağa için vasliyye yani bağlantıdır. (Âşûr) 

Azabı görmek, başlarına bela gelmesinden kinayedir. (Âşûr)


Günün Mesajı
İlim insanın ihtilafa düşmesine sebep olabiliyor. Kur'ânda bir çok yerde ilim geldikten sonra ihtilafa düşenlerden söz edilmiştir. Nefse dikkat edilmelidir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Allahım! Hatalarımı düzeltmekte, Yanlış bildiklerimin doğrusunu öğrenmekte, Günahlarımdan tövbe etmekte, Yardımda bulunmakta, Fırsatları değerlendirmekte, Hayırlara sevinmekte, Sahip olduklarımın kıymetini bilmekte, Tedbirli davranmakta, Affetmekte, Pişmanlıkta, İbret almakta, Senden hayrı istemekte, Senden af dilemekte, Sana tevekkül etmekte gecikmekten Sana sığınırım.

Allahım! Halimi; İlimle büyüklenenlerin, Dünya nimetleriyle ve başarılarıyla şımaranların, Yanlışlarında ısrar edenlerin, Yok yere inatlaşanların, Faydasız işlerle vakit kaybedenlerin, Riyakarların, Münafıkların, Yalancıların, Dünyasını ve ahiretini boşa çıkaranların, Hakikati tanımayanların, Senin kullarını uyardığın ve Peygamber Efendimiz (sav)’in dualarında Sana sığındığı kötü özelliklere sahiplerin hallerine benzemekten muhafaza buyur.

Ey rahmeti sonsuz ve azabı çetin olan Allahım! Rahmetinle sarmala benliğimi ve azabından koru her zerremi.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji