فَاِنْ كُنْتَ ف۪ي شَكٍّ مِمَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ فَسْـَٔلِ الَّذ۪ينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَقَدْ جَٓاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَإِنْ | eğer |
|
2 | كُنْتَ | isen |
|
3 | فِي | içinde |
|
4 | شَكٍّ | kuşku |
|
5 | مِمَّا | şeyden |
|
6 | أَنْزَلْنَا | indirdiğimiz |
|
7 | إِلَيْكَ | sana |
|
8 | فَاسْأَلِ | o halde sor |
|
9 | الَّذِينَ | kimselere |
|
10 | يَقْرَءُونَ | okuyan(lara) |
|
11 | الْكِتَابَ | kitap |
|
12 | مِنْ |
|
|
13 | قَبْلِكَ | senden önce |
|
14 | لَقَدْ | andolsun ki |
|
15 | جَاءَكَ | sana geldi |
|
16 | الْحَقُّ | gerçek |
|
17 | مِنْ |
|
|
18 | رَبِّكَ | Rabbinden |
|
19 | فَلَا | sakın |
|
20 | تَكُونَنَّ | olma |
|
21 | مِنَ | -den |
|
22 | الْمُمْتَرِينَ | şüpheye düşenler- |
|
شكّ Şekke : شَكٌّ insanın zihninde iki çelişiğin birbirine denk ve muadil görünmesidir. Bu kökün aslına dair iki ihtimal vardır: Birincisi; bir nesneye mızrak sapladı/batırdı anlamındaki شَكَّ fiilinden olabilir ki bu sanki mızrağın saplandığı delik yüzünden düşüncenin içinde sabit kalacağı ve kendisine dayanacağı bir karargah bulamayacağı bir durumda olduğu ifade edilmek istenir. İkincisi üst kolun yan böğüre yapışması anlamındaki شَكٌّ kelimesinden istiare edilmiştir ki iki çelişiğin birbirine yapışarak anlama ve ayırdetme kuvvesinin o ikisini ayırıp girecek bir yer bulamamasını ifade eder. Türkçede de kullanılan şike شِكَةٌ sözcüğü kendisinin bölüp ayırmada kullanıldığı silahlardır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de şek şeklinde isim olarak 15 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri şekk (şüphe) ve meşkuktur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَاِنْ كُنْتَ ف۪ي شَكٍّ مِمَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ فَسْـَٔلِ الَّذ۪ينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَۚ
فَ istînâfiyyedir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كُنْتَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
تَ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. فٖي شَكٍّ car mecruru كُنْتَ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
ما müşterek ism-i mevsûlü, مِنْ harf-i ceriyle birlikte شَكٍّ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlün sılası اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اَنْزَلْـنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَيْكَ car mecruru اَنْزَلْـنَٓا fiiline müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. سْـَٔلِ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt) ف ’si gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt) ف ’si gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt) ف ’si gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذٖينَ, mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يَقْرَؤُ۫نَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الْكِتَابَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
مِنْ قَبْلِكَ car mecruru يَقْرَؤُ۫نَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَقَدْ جَٓاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَۙ
لَ mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
جَٓاءَكَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
الْحَقُّ fail olup lafzen merfûdur. مِنْ رَبِّكَ car mecruru جَٓاءَكَ fiiline müteallıktır.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا وعيته فلا تكوننّ şeklindedir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَكُونَنَّ fiilinin sonundaki نَّ tekid ifade eden nûn-u sakiledir. تَكُونَنَّ ’nin ismi müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Muzari fiillerin (أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ ...) zamirleri fail (özne) konumunda olduklarında vücûben (zorunlu olarak) müstetir olurlar yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. (هُوَ - هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevazendir, yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Tekid نَ ’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
مِنَ الْمُمْتَرٖينَ car mecruru تَكُونَنَّ fiiline müteallıktır. Cer alameti ي harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُمْتَرٖينَ sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِنْ كُنْتَ ف۪ي شَكٍّ مِمَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ فَسْـَٔلِ الَّذ۪ينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَۚ
فَ, istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Şart cümlesi كاِن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مِن harfiyle birlikte شَكٍّ ’in mahzuf sıfatına müteallık olan müşterek ism-i mevsûl مَٓا’nın sılası olan اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَسْـَٔلِ الَّذٖينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَسْـَٔلِ fiilinin mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsûl الَّذٖينَ ’nin sılası يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَقْرَؤُ۫نَ - الْكِتَابَ ve الَّذٖينَ - مَّٓا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah'ın Mekke halkına örnek kıldığı kıssaların siyakına ilişkin bir tefrî’ ve benzerlerinin başına gelenler hakkında bir nasihattır. Bu tefrî’ ile bir üsluptan diğer üsluba geçilmiştir. Her ikisi de yalanlayanlara tarizdir. Önceki üslup onlara benzer ümmetlerin başına gelenin kendilerinin de başına geleceği uyarısı şeklinde bir tarizdir. (Âşûr)
ما أنْزَلْنا ’dan maksat, bu bu suredeki kıssalardan nazil olan kelamın teferruatlandırıldığı vahiylerdir. (Âşûr)
فاسْألِ الَّذِينَ يَقْرَءُونَ الكِتابَ مِن قَبْلِكَ cümlesi Ehl-i Kitaba senin onlara haber verdiğin şeylere benzer haberlerin mahiyeti hakkında bir takrir (onaylama) ve şahitlik sorusu sor demektir. (Âşûr)
Cenab-ı Hakk'ın, اِنْ كُنْتَ sözünün başındaki اِنْ olumsuzluk manasındadır. Buna göre mana, “Sen daha önce bir şüphe içinde değildin.” şeklinde olur. Yani “Sen şüphe ettiğin için delil talebinde bulunmanı biz sana emretmiyoruz. Biz ancak yakînini arttırasın diye delil talebinde bulunmanı emrediyoruz.” demektir. Nitekim Hz. İbrahim de ölülerin yeniden diriltilmesini bizzat görmekle yakînini arttırmıştır. (Fahreddin er-Râzî)
لَقَدْ جَٓاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ
لَ mahzuf kasemin cevabına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.
قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiş …جَٓاءَكَ الْحَقُّ cümlesi kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
جَٓاءَ fiilinin الْحَقُّ ’a isnadı mecaz-ı aklîdir.
رَبَّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan Hz. Peygambere ait كَ zamiri, şan ve şeref kazanmıştır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.
اَنْزَلْـنَٓا ve رَبِّكَ arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
لَقَدْ جاءَكَ الحَقُّ مِن رَبِّكَ şart ve onun cevabından kaynaklanan soru ifadesinin cevabı olarak gelmiş istînâf-ı beyâniyye cümlesidir. Sanki dinleyen “Onlara ne oluyor?” diye sorduğu zaman; cevap olarak لَقَدْ جاءَكَ الحَقُّ مِن رَبِّكَ (Andolsun ki sana Rabbinden hak gelmiştir.) denilir. (Âşûr)
فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَۙ
فَ mahzuf şarta rabıta içindir. Mukadder şartın cevabı olan cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nûn-u sakile ile tekid edilmiştir. كَانَ ’nin dahil olduğu bu isim cümlesinde car mecrurun müteallakı mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır.
Takdiri, إذا وعيته (Onu idrak ettiğin zaman) olan mahzuf şartla birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Hitap Peygambere (s.a.) ise de maksat ümmetidir ya da işiten herkestir. Yani ey dinleyici, eğer peygamberinin dili ile sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen böyle yap. Bunda şuna dikkat çekilmiştir ki kimin içine dinde şüphe girerse halli için hemen bir bilene koşmalıdır. (Beyzâvî)
Bu tefrî’ onlardan olmaktan korktukları konusunda müşriklere bir tarizdir. (Âşûr)
كُنْتَ - تَكُونَنَّ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.
مِنَ ’lerde reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.
الْمُمْتَرٖينَ - شَكٍّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette teşâbüh-i etrâf sanatı vardır, ayet-i kerime şüphe ile başlamış ve bitmiştir. Aynı konu ile başlayıp aynı konu ile bitmesine teşâbüh-i etrâf sanatı denir.
إنزال fiilinde fail, تنزيل fiilinde mef’ûl vurgulanır. İkisi de Kur’an hakkında kullanılır. أنزلنا derken Allah kendisini, نزّلنا derken Kur’an’ı vurgular. أنزلنا; Ben indirdim. أنزلنا; Kur’an’ı indirdim.
الْمُمْتَرٖينَ kelimesinin kökü مرى fiilidir. Asıl olarak sağmak için dişi devenin memelerini temizlemek demektir. Bir işte şüpheye düşmek demektir. شكّ kelimesinden daha özeldir. (Müfredat)
الِامْتِراءُ kendisinde şüphe olmayan bir şeyden şüphe etmektir. Bu الشَّكِّ ’den daha özeldir. (Âşûr)