اَفَلَا يَعْلَمُ اِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِۙ
Dünya menfaati ve servet biriktirme hırsıyla cimrilik ve nankörlük eden kimse bu haliyle aslında kendisine ne derece kötülük ettiğini düşünmeye davet edilmekte ve uyarılmakta; aksi halde o kişinin, kıyamet gününde, kabirlerde gömülmüş bulunanların dışarıya fırlatıldığı, bütün gizliliklerin ortaya döküldüğü (bk. Târık 86/9), kalplerde saklı gizli tutulan niyetler ve maksatların bile açığa çıkarıldığı zaman perişan olacağı bildirilmektedir. “Kalplerde gizlenenlerin ortaya konması”, niyet halinde kalıp eyleme dönüşmeyen kötü düşüncelerin mutlaka cezalandırılacağını değil; davranışların dayandığı niyet ve yöneldiği amaçların değerlendirileceğini ifade etmektedir. Bununla birlikte iyice tasarlanıp karar verilmiş, ancak imkân ve fırsat oluşmadığı için yapılamamış kararlara “kalbin amelleri” denilmekte, bunların da karşılığını bulacağı belirtilmektedir (meselâ bk. Gazzâlî, İhyâ, IV, 373-375). 11. âyette “İşte o gün (anlayacaklar ki) rableri onlardan tam mânasıyla haberdardır” buyurulması, Allah Teâlâ’nın onların niyetlerini ve yaptıklarını önceden bildiği gibi kıyamet gününde de her şeyden haberdar olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü O’nun ilmi sonsuzdur, hiçbir şeyden gafil değildir, gizli olanı da âşikâr olanı da, öncekini de sonrakini de bilir. Dünyada verdiği nimetlere karşı nankörlük ve cimrilik ederek bu nimetlerden Allah yolunda harcamamış olan kimselerin yaptıklarından da mutlaka haberdardır ve âhirette bunu gösterecek, yapılanların karşılığını da verecektir.
اَفَلَا يَعْلَمُ اِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِۙ
Hemze istifham harfidir. Cümle atıf harfi فَ ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أيفعل القبائح (kötülük mü yapıyor..) şeklindedir.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْلَمُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بُعْثِرَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بُعْثِرَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.
Müşterek ism-i mevsûl مَا naib-i faili olarak mahallen merfûdur. فِي الْقُبُورِ car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir.
اَفَلَا يَعْلَمُ اِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِۙ
Ayet, takdiri أيفعل القبائح (kötülük mü yapıyor..) olan mukadder istînâfa فَ ile atfedilmiştir. لَا nafiye, hemze inkârî istifham harfidir.
İnkâr, (reddetme, yadsıma) manasına delalet etmek üzere en çok kullanılan istifham harfi hemzedir. Hemzeyi her zaman sorulan şey takip eder. İnkâr manasında olan istifham iki kısımdır: Azarlama ve yalanlama. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)
Menfi muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eden cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda olmasına rağmen terkip, soru anlamında değildir. Cümle vaz edildiği anlamdan çıkarak taaccüp ve tehdit anlamına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Hemze menfi cümlenin başına geldiğinde tenbih, tezekkür ve taaccüp manalarını verir. Bu manalarda sakındarma (tahzir) manası da olabilir. Bu ayette olduğu gibi. (Suyûtî, İtkân fi Ulumi’l-Kur’ân)
Şarttan mücerret اِذَٓا zaman zarfı, يَعْلَمُ fiiline mütealliktir. اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِۙ cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
بُعْثِرَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naibu fail olur.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
بُعْثِرَ fiilinin naib-i faili konumunda olan müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın, sıla cümlesi mahzuftur. فِي الْقُبُورِ , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Cenab-ı Hak niçin, مَا yerine مَنْ dememiştir? Yeryüzünde mükellef olmayanlar daha fazladır. Binaenaleyh bu, genele göre söylenmiş bir ifadedir. Şöyle de denebilir: Onlar öldükten sonra dirilmeye başladıklarında henüz akıllı canlılar değillerdir. Aksine dirilişten sonra onlar bu hale gelmişlerdir. İşte bu sebeple, hiç şüphesiz ism-i mevsûl, akıl sahibi olmayan varlıklara göre getirilmiş, sonra buna işaret olarak gelen هُمْ zamirleri ise aklı olan varlıklara göre getirilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)