Fil Sûresi 4. Ayet

تَرْم۪يهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّ۪يلٍۖۙ  ...

Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları hâline getirdi.  (3 - 5. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَرْمِيهِمْ onlara atıyorlardı ر م ي
2 بِحِجَارَةٍ sertleşmiş taşlar ح ج ر
3 مِنْ -dan
4 سِجِّيلٍ çamur- س ج ل
 

Tefsir ve tarih kaynaklarında anlatıldığına göre o zaman Habeşis­tan’ın yönetiminde bulunan Yemen’in genel valisi Ebrehe her yıl Mekke’deki Kâbe’yi ziyaret eden Arap hacılarını Sana’ya çekmek için burada Kulleys veya Kalîs (kilise) denilen büyük bir katedral yaptırdı. Çeşitli bölgelere propagandacılar göndererek mâbedi ziyaret etmeleri için halkı Sana’ya çağırdı. Ancak bu ümidi gerçekleşmeyince Kâbe’yi yıkmaya karar verdi ve muhtemelen 570 yılında, içinde mahmûd (mamut) adlı filin de bulunduğu büyük bir ordu ile Mekke üzerine yürüdü (olayın tarihi ve sebepleriyle ilgili farklı görüşler için bk. Mustafa Fayda, “Fil Vak‘ası”, DİA, XIII, 70-71). Ebrehe, hareketini engellemek için karşısına çıkan bazı güçleri etkisiz hale getirerek yoluna devam etti. Gönderdiği bir müfreze, içinde Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib’e ait 200 devenin de bulunduğu Mekkeliler’e ait çok sayıda deveyi ele geçirdi. AbdülmuttalibEbrehe’ye gelerek develerinin iadesini istedi; Ebrehe’nin Kâbe ile ilgili bir sorusu üzerine Kâbe’yi merak etmediğini, çünkü onu sahibinin koruyacağını söyledi. Ertesi gün Ebrehe, ordusuna Kâbe yönünde hareket emri verdi. Fakat kaynaklarda belirtildiğine göre en öndeki fil (mamut) yerinden kımıldamadığı gibi askerler de üzerlerine taşlaşmış çamur yağdıran sürü sürü kuşlar tarafından –âyetteki benzetmeyle– “yenilip çiğnenmiş ekin” gibi imha edildi. Bazı müfessirler “sürü sürü” şeklinde çevrilen ebâbîl kelimesinin bir kuş türünün adı olduğu kanaatindedir, buna göre 3. âyete “ebâbîl kuşlarını göndermedi mi?” şeklinde mâna vermek gerekir; fakat –konuya ilişkin rivayet ve tefsirler dikkate alındığında– bu görüş ikna edici görünmemektedir (bilgi için bk. Elmalılı, IX, 6102-6105). Yaygın inanışa göre bu olay Hz. Peygamber’in doğumundan elli-elli beş gün veya üç ay önce vuku bulmuştur.

Sûrede Hz. Peygamber’e hitap edilerek 1-2. âyetlerde fil ordusunun başına gelen felâketin büyüklüğünden ve Kâbe’yi yıkma planlarının boşa çıkarıldığından haberdar olduğu ifade edilmektedir. Hz. Peygamber olaya bizzat şahit olmadığı halde, ona yöneltilen “görmedin mi” şeklindeki hitap mecazi bir ifade olup olayı bizzat gözüyle görmese bile görenlerden işitmiş olduğunu ve görmüş gibi kendisine tasvir edildiğini gösterir. 3-5. âyetler ise felâketin nasıl cereyan ettiğini yani Allah tarafından gönderilen sürülerle kuşun fil ordusunun üzerine pişkin tuğla türü taşlar yağdırarak onları nasıl hayvanlar ve haşarat tarafından yenmiş ekin artığına çevirdiğini ifade eder. Râzî’ye göre Ebrehe ve askerlerinin besledikleri kötü emellerin sûrede keyd (plan, tuzak) kelimesiyle ifade edilmesi, onların sadece Kâbe’yi yıkma amacı taşımadıklarını gösterir. Çünkü önceden açıkladıkları için Kâbe’yi yıkma fikri artık “tuzak” olmaktan çıkmıştı. Şu halde keyd kelimesi burada Ebrehetarafının Araplar’a karşı besledikleri başka sinsi planları dile getirmektedir (XXXII, 99; bu planlar ve tuzakların neler olabileceği konusunda bk. Fayda, gös. yer.). Muhtemelen bu plan içinde Mekke’ye ve Mekkelilere verilecek ağır yıkım ve kötülükler de vardı.

Eski tefsirlerde bu fil olayı bütünüyle bir mûcize olarak değerlendirilir. Bazı tarihçi ve müfessirlerin, tâbiîn âlimlerinden İkrime’ye atfettikleri bir rivayette o, “Bu taşlar kime isabet ettiyse onda çiçek hastalığı görüldü” demiştir (İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, I, 54-56; Taberî, XXX, 298-299, 303). Rivayete göre Hicaz bölgesinde çiçek ve kızamık hastalığı ilk defa bu olaydan sonra görülmüştür (bk. Taberî, XXX, 196). Muhammed Abduh, Ferîd Vecdî, Cevâd Ali, Muhammed Esed gibi bazı çağdaş araştırmacılar bu rivayetlere dayanarak olayı bulaşıcı hastalık salgını şeklinde yorumlamaya çalışmışlardır. Abduh’a göre sûrede sözü edilen kuşlardan maksat bir çeşit gerçek kuş olabileceği gibi sinek, sivrisinek vb. mikrop taşıyıcı canlılar da olabilir (bk. Tefsîru cüz’i Amme, s. 157-158). Ancak çağdaş müfessirlerin çoğu dönemin güçlü akımlarından pozitivizmin etkisi altında ortaya konduğunu düşündükleri bu yoruma katılmamış, ona karşı ciddi tenkitler yöneltmişlerdir (meselâ bk. Elmalılı, VIII, 6123-6144; Seyyid Kutub, Fî Zılâli’l-Kur’ân, VI, 3976-3979). Sonuç olarak Allah’ın evini yıkmaya kalkışan saldırgan bir güç, bir mûcize neticesinde cezasını görmüş; hiçbir şekilde düşmana karşı koyma imkânı bulamayan ve şehri terkedip dağlara çekilen Mekke halkı da bu olaydan zarar görmeden kurtulmuştur.

Pişkin tuğla” diye çevirdiğimiz 4. âyetteki siccîl kelimesi “taşlaşmış çamur” demektir. Son âyetteki asf kelimesi ise “ekinin samanı ve buğday kapçığı gibi güve, böcek ve kurtçukların yediği, rüzgârın sağa-sola savurduğu kırıntılar” anlamına gelir. Müfessirler kuşların, ağızlarında ve ayaklarında bu tür taşlar götürüp Ebreheordusunun üzerine fırlattıklarını, sonuçta askerlerin birçoğunun bu taşların etkisiyle öldüğünü, Ebrehe’nin ise yaralı olarak Sana’ya döndükten sonra orada hayatını kaybettiğini ifade etmişlerdir (Taberî, XXX, 196; Râzî, XXXII, 96-97). “Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi” meâlindeki son âyet, Ebrehe ve ordusunun nasıl büyük bir felâkete mâruz kaldığını ve sonuçta helâk olduğunu gösterir. Bu olayın Mekkeliler için öneminden dolayı bu yıla “Fil yılı” denilmiş ve onlar olayı bir süre tarih başlangıcı olarak kullanmışlardır.


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:689-691
 

تَرْم۪يهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّ۪يلٍۖۙ


طَيْراً  ikinci sıfatı olarak mahallen mansubdur. Fiil cümlesidir.  تَرْم۪يهِمْ  elif üzere mukadder damme ile merfû muzâri fiildir. Muttasıl zamir  هِمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بِحِجَارَةٍ  car mecruru  تَرْم۪يهِمْ  fiiline  mütealliktir.  مِنْ سِجّ۪يلٍ  car mecruru  حِجَارَةٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.

 

تَرْم۪يهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّ۪يلٍۖۙ


Fasılla gelen ayet, önceki ayetteki  طَيْراً ’ın ikinci sıfatıdır. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بِحِجَارَةٍ  car mecruruتَرْم۪يهِمْ  fiiline,  مِنْ سِجّ۪يلٍۖۙ  car mecruru iseحِجَارَةٍ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

سِجّ۪يلٍۖۙ  ve  بِحِجَارَةٍ  kelimelerinin nekreliği nev, kesret ve tazim ifade eder.

الْف۪يلِۜ - تَضْل۪يلٍۙ - اَبَاب۪يلَۙ - سِجّ۪يلٍۖۙ  gibi, ayet sonlarındaki fasılalarda seci ve lüzum ma la yelzem sanatları vardır.

سِجّ۪يلٍۖۙ : İbni Hişam "Siyer"de demiştir ki Yunus-i Nahvî ve Ebû Ubeyde bana şöyle haber verdiler: سِجّ۪يلٍۖۙ , Arap katında katı, sert demektir. Bazı tefsirciler bunun Farsça iki kelime olup Arab'ın bir kelime yapmış olduğunu zikretmişlerdir: taş ve çamur. Kiremit gibi çamurdan taşlaşmış taş. Demek ki Arap bunu bir kelime yaparak katı, sert manasında kullanmıştır. Âlûsî'nin açıklamasına göre bazıları bunun Arapça olan büyük kova manasına  سجلٍۖۙ ‘den olduğuna kail olmuş, taşın büyük kovadan olmasının manası da kovadan dökülen su gibi devamlı yağması manasına bir istiare olduğunu söylemiştir. Zemahşerî der ki,  سِجّ۪ين , kâfirlerin amel defterlerinin adı olduğu gibi,  سِجّ۪يلٍۖۙ  de azaplarının yazıldığı divanın alemi gibidir. Sanki yazılmış, tedvin edilmiş azab cümlesinden taşlarla demek gibidir. Çünkü azap ["Biz de onların üzerine tufanı gönderdik."] (A'raf, 4/133). "Onların üzerine kuşları gönderdi" gibi irsal (gönderme) ile vasfedilir. Buna göre  سِجّ۪يلٍۖۙ , gönderilmiş, mürsel manasına olarak azap defterine isim olmuş demek olur. Fakat bu şekilde diğer bazılarının dediği gibi defter manasına olan siccil lafzından türemiş olması daha çok yakışır. Bu manaya bir şer'î mana olması lazım gelir. Bu iki manaca  سِجّ۪يلٍۖۙ  o taşların geldiği yeri göstermiş olur. Rivayetlerde bu taşların mercimek ve nohut kadar ve koyun gübresi kadar olduğu ve her kuşun bir ağzında, iki de ayaklarında olmak üzere üçer taşı taşıyor bulunduğu ve kime isabet ettiyse başından girip ötesinden çıkarak delik, deşik ettiği nakledilmiştir. (Elmalılı)

بِحِجَارَةٍ  kelimesinin nekre olmasından bilinmeyen bir takım taşlar olduğu,  سِجّ۪يلٍۖۙ ’den de sertlikleri ve öldürücü oldukları, ifadenin siyakından bunların görülmüş oldukları anlaşılıyor. Böyle nohut ve fındık kadar bir dolu yağmuru bile açıkta ansızın yakaladığı insanları telef ettiği malumdur. Şu halde açıkta bulunan bir orduya böyle gökten uçaklarla makineli tüfek bombardımanı yapar gibi alay alay kuşlarla fırlatılan fevkalade taşların isabeti altında kalanların hali ne olacağını tasavvur etmek ise kolay olur. (Elmalılı)