ذٰلِكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْقُرٰى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَٓائِمٌ وَحَص۪يدٌ
ذٰلِكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْقُرٰى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَٓائِمٌ وَحَص۪يدٌ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
مِنْ اَنْـبَٓاءِ car mecruru mahzuf habere müteallıktır. اَنْـبَٓاءِ muzâftır. الْقُرٰى muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
نَقُصُّهُ عَلَيْكَ cümlesi mübtedanın ikinci haberi olarak mahallen merfûdur.
نَقُصُّهُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dir.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. عَلَيْكَ car mecruru نَقُصُّ fiiline müteallıktır.
مِنْهَا car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. قَٓائِمٌ muahhar mübteda olarak merf’ûdur.
حَص۪يدٌ kelimesi atıf harfi وَ ile قَٓائِمٌ ’a matuftur.
قَٓائِمٌ kelimesi sülâsî mücerred olan قوم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْقُرٰى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ
Fasılla gelen ayet müstenefedir. İsim cümlesi formunda gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede مِنْ اَنْبَٓاءِ ’nin müteallakı olan haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Müsnedün ileyh işaret ismiyle marife olmuştur. İşaret ismi işaret edilen kelimeyi kâmil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder.
Ayetteki ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Daha evvel geçmiş olup anlatılan kıssalara işaret edilmek istenmiştir. Bu, kıssalara dikkat çekmek içindir. Onların önemine binaendir.
ذٰلِكَ işaret ismi bütün bu anlatılanları toplayıp cem’ etmiştir. İktidâb vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
نَقُصُّهُ عَلَيْكَ cümlesi, mübtedanın ikinci haberidir.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
نَقُصُّهُ عَلَيْكَ cümlesi ism-i işaretten hal olarak gelmiştir. Kıssanın geçmişte gerçekleşip bitmiş olmasına rağmen muzari sıygasıyla gelmesi, bu etkili kıssanın muhatabın gözünde canlandırılmasını sağlamak içindir. (Âşûr)
الْقُرٰى yerleşim yeridir. مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْقُرٰى aslında kurada yani o bölgede yaşayanların kıssalarıdır. Hal-mahal alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
مِنْهَا قَٓائِمٌ وَحَص۪يدٌ
Ayetin son cümlesi beyani istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
مِنْهَا قَٓائِمٌ وَحَص۪يدٌ cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır.
مِنْهَا, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. قَٓائِمٌ muahhar mübtedadır. Cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَٓائِمٌ - حَص۪يدٌ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
وَحَص۪يدٌ mahzuf haber için mübtedadır.
مِنْهَا قَٓائِمٌ وَحَص۪يد (O şehirlerden ayakta kalanlar da var, ekin gibi biçilmiş olanlar da) cümlesinde istiare-i mekniye yoluyla şehirlerin kalıntıları ve duvarları,sapı üzerinde dik duran ekine benzetilmiştir. Halkıyla birlikte yok olup izi kalmayan şehirler ise tırpanla biçilmiş ekine benzetilmiştir. (Safvetu't Tefasir, Ebüssuûd) Temsîli istiaredir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Bu ibarede ayrıca mümkün olan iki durumun zikredilmesi, taksim sanatıdır.
قَٓائِمٌ - حَص۪يدٌ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
قرى قائم ; قرى حصيد ibareleri de istiaredir. “O karyelerin bir kısmının binaları ayakta ama halkından ıssız kalmış; bir kısmının da binaları yakılmış, biçilmiş ekin gibi yerle bir olmuş” demektir. Buna göre sanki Allah Yüce Allah, kasabaların halkından hayatta kalanları gelişip büyüyen ekine, helak olup ölenleri de solmuş ekine benzetmiştir ki bu en güzel temsil ve en etkili teşbihtir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
حَص۪يدٌ ; biçilmiş, hasat edilmiş demektir.