Hûd Sûresi 118. Ayet

وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ  ...

Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.  (118 - 119. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ ve eğer
2 شَاءَ dileseydi ش ي ا
3 رَبُّكَ Rabbin ر ب ب
4 لَجَعَلَ yapardı ج ع ل
5 النَّاسَ insanları ن و س
6 أُمَّةً ümmet ا م م
7 وَاحِدَةً bir tek و ح د
8 وَلَا ama hala
9 يَزَالُونَ durmazlar ز ي ل
10 مُخْتَلِفِينَ ihtilaf etmekten خ ل ف
 
İnanç, düşünce, tercih farkı insanın fıtratına, yaratılıştan gelen nitelik ve özelliklerine bağlıdır. Bu fark kültür ve marifet zenginliğini, toplumun çeşitli ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamıştır. Bu arada farklı inanç gruplarının (ümmetler) oluşmasına da sebep olmuştur. İnsanoğlu bu niteliklerden yoksun yaratılsaydı doğru ile eğri arasında seçim yapma ve hayatına ahlâkî bir anlam, mânevî bir boyut kazandırma imkânı veren serbest irade ve seçme özgürlüğünden de yoksun kalırdı. Oysa onu diğer canlılardan ayıran bu niteliklerdir. Allah insanoğlunu seçme ve tercih etme yetenekleriyle donatılmış olarak yaratmış, cennet ve cehennemin yollarını açık bırakmıştır. İnsan ancak özgür iradesiyle tercihine ve bu yöndeki gayretine göre bunlardan birine girmeye hak kazanacaktır; Allah’ın verdiği akıl nimetini iyi kullanan ve O’nun merhameti gereği lutfedip gösterdiği doğru yolu tercih edenler cennete, Allah’ın gösterdiği doğru yolu tanımayan, nefsine ve şeytana uyup eğri yolu tercih eden ve bu yolda ısrar edenler ise cehenneme gireceklerdir. İşte 119. âyette “Andolsun ki cehennemi hem insanlar hem cinlerle dolduracağım” meâlindeki cümlede kastedilenler bunlardır (ümmet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/128, 134, 141, 213).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 207
 

وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ

 

وَ  istînâfiyyedir. لَوۡ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.

شَٓاءَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir.

رَبُّكَ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır. 

Şartın cevabı  جَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً ’dir. 

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

النَّاسَ  kelimesi mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 

اُمَّةً  kelimesi ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

وَاحِدَةً  kelimesi  اُمَّةً ’in sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna; cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَ  atıf harfidir.  لَا یَزَالُونَ  istimrar fiillerindendir. Devamlılık ifade eder.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

یَزَالُونَ ’nin ismi, cemi müzekker olan  و  merfû muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.

مُخْتَلِف۪ينَ  kelimesi  لَا يَزَالُونَ ’nun haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

مُخْتَلِف۪ينَ  sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً 

 

وَ, istînâfiye,  لَوْ  gayrı cazim şart edatıdır. Ayet  şart üslubunda gelmiş haberî isnad, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  شَٓاءَ رَبُّكَ, şart cümlesidir. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

رَبُّكَ  şeklinde Rabb isminin peygambere ait zamire muzâf olması peygamberin makamını şereflendirmek ve teselli hususunda son derece lütuf ile muamele etmek içindir.

Şartın cevabı olarak  لَ  karinesiyle gelen  لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber ibtidâî kelamdır.

لَوْ  şartının cevabının başında لَ  (elbette) gelerek cümle tekid edilmiştir. Çünkü insanların hepsinin aynı durum üzere birleşmesi imkânsızdır, ancak Allah dilerse bunu yapar. (Fâdıl Sâlih Samerrai, Beyanî Tefsir Yolu c. 3, s. 363)

Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler  لَوۡ  edatını “şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır” diye tanımlamaktadırlar. Bu tanıma göre  لَوۡ  edatı cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi))

لَوۡ, muzari fiilin başına gelince teşvik, mazinin başına gelince kınama manası ifade eder. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, 5/63)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Genel olarak  شَٓاءُ  fiilinin mef’ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb bir şey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mazi fiil sübuta, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidi, Vakafat, s. 147)

Şart için mazi fiil kullanılışı, oluşa ve oluşun devamının istikrarına işaret eder. (Halidi, Vakafat, s. 114)

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88)

اُمَّةً وَاحِدَةً  tekid için gelmiş bir sıfat tamlamasıdır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.


 وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ

 

Takdiri, لكنه لم يشأ فاختلف الناس (Lakin istemedi ve insanlar ihtilafa düştüler.) olan mukadder istinâfa matuf olan  وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

لَا يَزَالُونَ  istimrar fiillerindendir. Devamlılık ifade eder.

لَا یَزَالُونَ  fiili gelecekte de bunu yapmaya devam edeceklerine delalet eder. (Âşûr, Bakara Suresi, 217)

زَالَ  fiili,  لَا یَزَالُ  ve  مازَالَ  şeklinde kullanılır. Vahidî, bunun masdarı bulunmayan bir fiil olduğunu söylemiştir. Bunun ism-i fail ve ism-i mef’ûl sıygaları kullanılmaz. Fiiller arasında bunun benzerleri pek çoktur. Mesela,  عَسى  fiili. Bu fiilin de masdarı ve fiili muzarisi yoktur.  لَا یَزَالُونَ ; “Onlar bu işlerine devam ederler.” manasına gelir. Çünkü زَوَالْ  olumsuzluk ifade eder. Buna bir de  لا  ve  ما  gibi nefy ifade eden harfleri getirdiğin zaman bu, nefyi nefyetmek olur. Böylece de bu müspet manaya delil olur. (Fahreddin er-Râzî, Bakara Suresi 217)