Hûd Sûresi 120. Ayet

وَكُلاًّ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَۚ وَجَٓاءَكَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ  ...

(Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak, mü’minlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكُلًّا her şeyi ك ل ل
2 نَقُصُّ anlatıyoruz ق ص ص
3 عَلَيْكَ sana
4 مِنْ -nden
5 أَنْبَاءِ haberleri- ن ب ا
6 الرُّسُلِ Peygamberlerin ر س ل
7 مَا olan
8 نُثَبِّتُ sağlamlaştıracak ث ب ت
9 بِهِ onunla
10 فُؤَادَكَ kalbini ف ا د
11 وَجَاءَكَ ve sana gelmiştir ج ي ا
12 فِي
13 هَٰذِهِ bunda
14 الْحَقُّ bir hak ح ق ق
15 وَمَوْعِظَةٌ ve bir öğüt و ع ظ
16 وَذِكْرَىٰ ve bir uyarı ذ ك ر
17 لِلْمُؤْمِنِينَ mü’minler için ا م ن
 
Allah Teâlâ bu kıssaları, geçmiş olayları anlatıp insanları bunlardan haberdar etmek, ahlâkî erdemleri canlı ve etkili bir şekilde telkin etmek, müşriklerin verdikleri sıkıntılar karşısında Hz. Peygamber ve diğer müminleri teselli etmek, onların inanç ve sebatlarını kuvvetlendirmek maksadıyla anlatmaktadır. Kıssaların çoğu kere birden fazla ahlâkî anlam taşıyan farklı yönleri bulunduğundan Kur’an aynı kıssayı değişik sûrelerde tekrarlamakta ve her defasında bunlardan birine dikkat çekmektedir. 121 ve 122. âyetler ilâhî mesaja kulak vermeyen, bu kıssalarda anlatılanlardan öğüt ve ibret almayıp Hz. Peygamber’in aleyhinde kötülükler planlayan kimseler için tehdit yollu bir uyarı mahiyetinde olup Allah ve resulünün emrine uymadıkları takdirde cezalandırılacaklarına işaret etmektedir (Râzî, XVIII, 81).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 208
 
فأد Fe’ede : فُؤاد da tıpkı qalp قلْب gibidir, ancak kelimenin تفَوُّد yani tutuşma anlamı dikkate alındığında fuâd فُؤاد denir. فَادْتُ اللحمَ denir ki eti kızarttım demektir. فُؤاد kelimesinin çoğulu أفْئِدَة şeklinde gelir. Qalb, fuâd, sadr ve lübb arasındaki farka gelince; Qalb, iman mahallidir. Allah u Teala’nın 58/22 sözünde olduğu gibi. Fuâd, marifet mahallidir. Allah u Teala’nın 53/11 sözünde olduğu gibi. Sadr, islam mahallidir. Allah u Teala’nın 39/22 sözünde olduğu gibi. Lubb ise zikir mahallidir. الفُؤاد kelimesi; iman ve muhabbet gayretiyle, tezkiye ve arınma vasıtasıyla makbul, saf ve temiz olarak son noktaya ulaştığında ‘kalb’ hakkında kullanılır. Sanki o devamlı (kalıcı) bir cezbe ve muhabbet kuvvetinin ateşiyle pişmiştir. (Müfredat- Furuq – Bursevi -Tahqiq) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 16 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri hazin, Fuâd, fayda, ifade, müfid, istifade ve müstefittir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)”
 

وَكُلاًّ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَۚ 

 

وَ  atıf harfidir.  كُلاًّ  kelimesi  نَقُصُّ  fiilinin  mukaddem mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Tenvini mahzuf olan muzâfun ileyhinden avz içindir.

نَقُصُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

عَلَيْكَ  car mecruru  نَقُصُّ  fiiline müteallıktır. مِنْ اَنْبَٓاءِ  car mecruru  كُلاًّ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.

الرُّسُلِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

ماَ  müşterek ism-i mevsûl  كُلاًّ ’den bedel olup mahallen mansubdur. 

İsm-i mevsûlun sılası  نُثَبِّتُ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

نُثَبِّتُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

بِه  car mecruru  نُثَبِّتُ  fiiline müteallıktır.

فُؤٰادَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


وَجَٓاءَكَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ

 

Cümle  اَنْبَٓاءِ ’nin hali olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir.  جَٓاءَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

ف۪ي هٰذِهِ  car mecruru  الْحَقُّ ’nun mahzuf haline müteallıktır.  الْحَقُّ  kelimesi  جَٓاءَ faili olup lafzen merfûdur.

مَوْعِظَةٌ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  الْحَقُّ ’ya matuftur.  ذِكْرٰى  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  الْحَقُّ ’ya  matuf olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. 

لِلْمُؤْمِن۪ينَ  car mecruru  ذِكْرٰى ’ya  müteallıktır. Cer alameti  ى ’dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.

اَلْمُؤْمِن۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَكُلاًّ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَۚ

 

Ayet önceki ayetteki  خَلَقَهُمْ  fiiline matuftur.

Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كُلاًّ  amili olan  نَقُصُّ ’ya takdim edilmiştir.

Bu ayetle surenin sonuna gelindiğine işaret vardır. Berâat-i istihlâl sanatıdır. Belâgatın zirvesinde olan Kur’an-ı Kerim’in surelerinin başlangıç ve bitişleri hiçbir kelama benzemeyecek şekilde beliğdir.

كُلاًّ ’deki tenvin muzâfun ileyhten bedeldir. Muzâfun ileyhin hazfolunduğuna işarettir.

كُلاًّ ’dan bedel olan müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası  نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَۚ, müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَ  [Yüreğini sağlamlaştırıyoruz.] cümlesi; endişelerini gideriyoruz, sana cesaret veriyoruz, anlamında istiaredir.

فُؤٰادَكَۚ  izafetinde  فُؤٰادَ, Hz. Peygambere ait zamire muzâf olması sebebiyle şeref kazanmıştır.

نَقُصُّ - اَنْبَٓاءِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


وَجَٓاءَكَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ

 

Cümle  اَنْبَٓاءِ ’nin halidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

هٰذِهِ الْحَقُّ  şeklinde gelen ism-i işaret tazim ve tekrim içindir.

Hakka işaret eden  هٰذِهِ ’de istiare vardır.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde de zarfiyet manası dolayısıyla istiare vardır.

Hak geldi ifadesinde mecaz-i aklî vardır.

وَجَٓاءَكَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ  ibaresi hakla ilgili emirler bildirildi anlamında mecaz-ı mürseldir.  جَٓاءَ  fiilinde tebei istiare vardır. Gelmek masdarı; “olmak, vuku bulmak” anlamında müstear olmuştur. Sonra bu masdardan mazi fiil türetilerek tebei istiare kurulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi, s. 218, Enbiya Suresi 18. ayet açıklamasından)

مَوْعِظَةٌ - وَذِكْرٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Hakk; tevhide, adalete ve nübüvvete delil olan aklî delillere, zikir; geriye kalan diğer salih amellere, meviza ise dünyadan nefret edip ahirete bakarak dünya hallerini çirkin görmeye bir işarettir. Yine meviza, bu surede bahsedilen saîdlik ve şakîliğe de bir işarettir. Çünkü insanın ruhu o âlemden gelmiştir. Fakat dünyada, bedenini alabildiğine sevip bağlandığı için o âlemin hallerini unutmuştur. Binaenaleyh bu ilâhi kelam ruha, o âlemin hallerini hatırlatmaktadır. Bu sebepten ötürü, “zikr” kelimesinin, bu manaya hamledilmesi de doğrudur. 

Sonra burada çok enteresan şöyle bir başka incelik daha vardır: İlâhi bilgilerin (marifetullahın) mutlaka bir kabul edeni ve bir mucibi olması gerekir. Bunları kabul eden yer kalptir. Kalp, o ilâhî bilgileri ve kudsî yücelikleri kabul etmeye tam manasıyla istidadı ve kabiliyeti olmadığı sürece o delilleri dinlemeyle bir fayda elde edemez. İşte bu sebepten ötürü Hakk Teâlâ ayette, önce kalbin ıslahından bahsetmiştir ki bu, kalbin Allah yolundaki eza ve cefalara katlanması için tespiti (sağlamlaştırılması)dır. İlâhî bilgileri kabul eden kalbin halinin ıslahından sonra, peşinden, bunun mucibini (bunu icap ettiren hususu) zikretmiştir. Bu da bu surenin hakkı, mevizayı ve zikri ihtiva etmiş olmasıdır. İşte ayetteki bu tertip ve düzen, son derece güzel bir tertiptir.  (Fahreddin er-Râzî)

الفُؤادُ  kelimesi Arap kelamında yaygın olarak idrak için kullanılır. (Âşûr)