Hûd Sûresi 30. Ayet

وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ اِنْ طَرَدْتُهُمْۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ  ...

“Ey kavmim! Eğer ben onları kovarsam, beni Allah’tan kim koruyabilir? Hiç düşünmüyor musunuz?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَا قَوْمِ kavmim ق و م
2 مَنْ kim
3 يَنْصُرُنِي bana yardımcı olabilir ن ص ر
4 مِنَ karşı
5 اللَّهِ Allah’a
6 إِنْ eğer
7 طَرَدْتُهُمْ onları kovsam ط ر د
8 أَفَلَا
9 تَذَكَّرُونَ düşünmüyor musunuz? ذ ك ر
 

Kavminin mal ve servete düşkün olan ileri gelenleri Hz. Nûh’un da peygamberliği istismar ederek para, makam ve mevki sahibi olmak istediğini, bu yolla kavmi içerisinde üstünlük sağlamaya çalıştığını düşünüyorlardı (bk. Mü’minûn 23/24). Hz. Nûh âyetteki açıklamasıyla böyle bir niyetinin bulunmadığını ilân etti. İlâhî mesajı karşılıksız olarak tebliğ etmek peygamberlerin tevhid mücadelesinde büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple Nûh’tan sonra gelen her peygambere yaptığı görev karşılığında kavminden herhangi bir ücret istemediğini onlara bildirmesi emredilmiştir (meselâ bk. Şuarâ 26/105-180). Aynı şekilde Hz. Muhammed’den de kavmine, “Sizden yakınlığa sevgi duymanızdan başka bir karşılık istemiyorum” demesi istenmiştir (bu sözün değişik yorumları için bk. Şûrâ 42/23).

 Tarih boyunca inkârcı toplumların ileri gelenleri peygambere inanan fakirleri küçümsemişlerdir. Nitekim Hz. Peygamber zamanındaki ileri gelen müşrikler de ona inanan fakirlere karşı aynı davranışı sergilemişlerdi (bk. En‘âm 6/52). 27. âyetten itibaren konunun akışından ve Hz. Nûh’un kavmine verdiği cevaptan anlaşılacağı üzere aristokrat müşrikler fakir müminlerle aynı mecliste bulunmayı içlerine sindiremiyorlardı. Bu sebeple Hz. Nûh’un çağrısını kendisiyle baş başa tartışmak maksadıyla fakir müminleri yanından kovmasını istediler. Böyle bir teklif Allah’ın emrine aykırı olduğu gibi aklıselime de aykırıydı; bu zulmü ne din kabul ederdi ne de akıl! İnsanlık şerefiyle bağdaşmayan bu teklifi kabul ettiği takdirde Allah’ın azabını hak edeceğini bilen Hz. Nûh, ”Onları kovarsam beni Allah’a karşı kim koruyabilir, düşünmüyor musunuz?” diyerek bunun büyük bir haksızlık olacağına işaret etti.

 

 Hz. Nûh kavmiyle gerçekleştirdiği bu diyalogda üç defa “ey kavmim!” diyerek onların akrabalık duygularına hitap edip kendisinin onlardan biri olduğuna, dolayısıyla onlar için iyilik istediğine, şefkat ve merhametle muamele ettiğine, onlardan da kendisine karşı sevgi ve iyi niyet beklediğine işaret ediyordu.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri

 Cilt: 3 Sayfa: 165

 

وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ اِنْ طَرَدْتُهُمْۜ 

 

 

وَ  atıf harfidir.  يَا  nida harfidir.  قَوْمِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim zamiri  ي ’sı mahzuftur.

Nidanın cevabı  مَنْ يَنْصُرُن۪ي dır.  İstifham ismi  مَنْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. يَنْصُرُن۪ي  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَنْصُرُن۪ي  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Muttasıl zamir  ى  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مِنَ اللّٰهِ  car mecruru  يَنْصُرُن۪ي  filine müteallıktır.

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  طَرَدْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir aynı zamanda şart fiili olarak mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. 

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.


 اَفَلَا تَذَكَّرُونَ

 

Cümle, mukadder istînâfa matuftur.  Takdiri;  أتجهلون فلا تذكّرون (Bilmiyor musunuz ve düşünmüyor musunuz?) şeklindedir. 

Hemze istifham edatıdır.  فَ  atıf harfidir. لَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

تَذَكَّرُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

تَذَكَّرُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ذكر ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ 

 

Önceki nida cümlesine matuf olan ayet nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Münada olan  قَوْمِ ’deki mütekellim zamirinin hazfi, nida edenin münadaya yakın olma isteğine işarettir.

Nidanın cevap cümlesi  مَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ dir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Istifham ismi  مَنْ  mübteda, müspet muzari fiil sıygasındaki  يَنْصُرُن۪ي  cümlesi, haberdir.

Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

 مَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ اِنْ طَرَدْتُهُمْ  [Onları kovacak olursam Allah’tan gelecek cezaya karşı beni kim koruyabilir.] sorusuyla aslında Hz. Nuh, karşısındakilerin dikkatlerini yönlendirmeye ve vicdanlarına dokunmaya, duyarlılıklarını harekete geçirmeye çalışıyor. Maksadı dışında kullanılmış istifham mecaz-ı mürsel mürekkebtir.


اِنْ طَرَدْتُهُمْۜ 

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir.

Şart cümlesi olan  طَرَدْتُهُمْ , mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)


اَفَلَا تَذَكَّرُونَ

 

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, mukadder istînâfa matuftur. Takdiri;  أتجهلون فلا تذكّرون (Bilmiyor musunuz ve düşünmüyor musunuz?) olabilir. 

İnkârî istifham üslubundaki bu cümle, kınama ve azarlama manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Cümle muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Taaccüp ve azarlamak için gelmiş inkâri istifhamdır. Tezekkür sebeplerinin çokluğuna rağmen cehaletleri devam etmektedir. (Âşûr, Ebüssuûd)

Kur’an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan  تَعَقُّل  kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken  لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ  gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise  تَفَقُّه  kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi) 

مَنْ - مِنَ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.