Hûd Sûresi 35. Ayet

اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ اِجْرَام۪ي وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟  ...

(Ey Muhammed!) Yoksa “Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 يَقُولُونَ diyorlar (mı?) ق و ل
3 افْتَرَاهُ onu uydurdu ف ر ي
4 قُلْ de ki ق و ل
5 إِنِ eğer
6 افْتَرَيْتُهُ onu ben uydurduysam ف ر ي
7 فَعَلَيَّ benim üzerimedir
8 إِجْرَامِي suçum ج ر م
9 وَأَنَا ancak ben
10 بَرِيءٌ uzağım ب ر ا
11 مِمَّا -dan
12 تُجْرِمُونَ sizin suçlarınız- ج ر م
 

Müfessirlerin çoğunluğu bu âyetin Nûh kıssasının bir parçası olduğunu söylemişlerse de (bk. Râzî, XVII, 220; Reşîd Rızâ, XII, 71) üslûp ve muhtevası dikkate alındığında âyetin muhatabının Hz. Muhammed olduğu ve Kur’an’da anlatılan Nûh kıssasına, dolaylı olarak da Kur’an’a temas ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim birçok müfessir bu görüşü benimsemiştir (bk. Taberî, XII, 32; İbn Kesîr, IV, 252; Reşîd Rızâ, XII, 71). Buna göre Hz. Peygamber Nûh kıssasını insanlara okurken müşrikler, “Bu kıssayı sen uydurdun” diyerek sözünü kesmişler, yüce Allah da peygamberine âyetteki ifadelerle bu iddiayı reddetmesini emretmiştir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri

Cilt: 3 Sayfa: 168

 

اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ 

 

اَمْ  munkatıadır. Yani  بَلْ  ve hemze manasındadır. 

يَقُولُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  افْتَرٰيهُ ’dır.  يَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

افْتَرٰي  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

افْتَرٰيهُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  فري ’dır.

İftial babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ اِجْرَام۪ي وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت dir.

Mekulü’l-kavl mukadder şart cümlesidir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlün bihi olup mahallen mansubdur. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  افْتَرَيْتُهُ  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. 

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. 

عَلَيَّ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

اِجْرَام۪ي  muahhar mübteda olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  اَنَا۬  mübteda olarak mahallen merfûdur.

بَر۪ٓيءٌ  mübtedanın haber olup lafzen merfûdur. 

مَٓا  ve masdar-ı müevvel,  مِنْ  harfiyle birlikte  بَر۪ٓيءٌ ’e müteallıktır. 

تُجْرِمُونَ  fiili  ن ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir çoğul  و ’ı  fail olarak mahallen merfûdur.

 

اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ 

 

İstinafiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Müspet muzari fiil sıygasındaki  يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli  افْتَرٰيهُۜ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır 

افْتَرٰيهُ  kelimesinin manası, “O onu uydurdu; onu icad etti ve o onu kendiliğinden yaptı.” demektir. Buradaki  هُ  zamiri, o kâfirlere tebliğ edilmiş olan vahye racidir. (Fahreddin er-Râzî)

Buradaki  اَمْ  bir amaçtan başka bir amaca geçildiğine işaret eden idrâb manasındadır. (Âşûr)


قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ اِجْرَام۪ي وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli ise şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.

اِجْرَام۪ , mahzurlu ve yasak olan şeyleri arzu edip onları yapmaktır. Bu, muzâfın hazfedilmesi kabilinden bir ifadedir. Çünkü kelamın takdiri;  فَعَلَیَّ اِجْرَامٖى  “İşlediğim günahın cezası benim üstümedir” şeklindedir. Ayette bir başka hazif daha bulunmaktadır ki bu da kelamın takdirî manasının, “Eğer ben onu uydurdu isem bu suçumun cezası bana aittir. Yok, eğer ben doğru söylüyor ve siz de beni yalanlıyorsanız, bu yalanlamanızın cezası da size aittir.” şeklinde olmasıdır. Ancak söz bu hazfe delalet ettiği için bu bırakılıp, söylenmeyen kelimeler hazf edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

اَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟  cümlesi  وَ  harfiyle makabline matuftur. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا  ve akabindeki  تُجْرِمُونَ۟  cümlesi,  بَر۪ٓيءٌ ’e müteallıktır. Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayet  قُلْ  emriyle başlamıştır. Ayetin başında bu emrin bulunması mekûlu-l kavlin Allah Teâlâ katında bir önemi ve şanı, ciddiyeti bulunduğuna işaret eder. Aslında bu emir Kur'an-ı Kerim'de pek çok kez geçmiş ve Resulullah'ın kendinden bir tek kelime bile söylemediğine işittiği her şeyin Allah'tan olduğuna kuvvetle delalet etmiştir. Resulullah’a  قُلْ  diyen emrin arkasında görkemli, muhteşem bir ses fark edilir. Kur'an-ı Kerim'in ne kadar saflıkla bize ulaştığını ve dokunulmazlığının önemini gösterir. Böyle yerlerde Resulullah'ın bize tebliğ eden sesinden önce kendisine bunu indiren Allah'ın ona  قُلْ  dediğini işitiriz. Bunun etkisi çok kuvvetlidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 7, Ahkaf Suresi 10)

فَعَلَيَّ اِجْرَام۪ي  ifadesi, hazif yoluyla mecazdır. Yani; ”benim suçumun cezası bana” demektir. Bunun faraziye yoluyla olduğunu açıklamak için şüpheye delalet eden  اِنِ  ile getirilerek  اِنِ افْتَرَيْتُهُ  (Eğer ben onu uydurursam) buyurulmuştur. Halbuki kâfirlerin suçu buna benzemez, onların suçları kesindir. Nitekim  وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟  [Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım] ayeti de bunu vurgular. (Safvetü’t Tefasir)

افْتَرٰيهُ  kelimesinin manası, “O onu uydurdu; onu icad etti ve o onu kendiliğinden yaptı.” demektir. Buradaki  هُ  zamiri, o kâfirlere tebliğ edilmiş olana râcidir. Nûh’un (as) “…günahı benim üstüme olsun.”, “Eğer ben onu uydurdu isem, suçumun cezası bana aittir.” demesi risaletini kabul etmelerinden ümidini kestiği esnada inkârî manada söylenmiş olan bir sözdür. (Fahreddin er- Râzî)

افْتَرٰيهُ - افْتَرَيْتُهُ  ve  اِجْرَام۪ي - تُجْرِمُونَ۟  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

اِجْرَام۪ي  ve  تُجْرِمُونَ۟  kelimeleri arasında isim ve fiil arasında güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)