Hûd Sûresi 73. Ayet

قَالُٓوا اَتَعْجَب۪ينَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِۜ اِنَّهُ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ  ...

Melekler, “Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şanı yücedir.” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ق و ل
2 أَتَعْجَبِينَ şaşıyor musun? ع ج ب
3 مِنْ
4 أَمْرِ işine ا م ر
5 اللَّهِ Allah’ın
6 رَحْمَتُ rahmeti ر ح م
7 اللَّهِ Allah’ın
8 وَبَرَكَاتُهُ ve bereketleri ب ر ك
9 عَلَيْكُمْ sizin üzerinizedir
10 أَهْلَ (ey) halkı ا ه ل
11 الْبَيْتِ ev ب ي ت
12 إِنَّهُ şüphesiz O
13 حَمِيدٌ övgüye layıktır ح م د
14 مَجِيدٌ lütfu bol olandır م ج د
 
Bu kıssa Hûd sûresinde anlatılan kıssaların dördüncüsü olup ana konusu itibariyle Lût aleyhisselâm ve kavmini ele almaktadır. Lût, Tevrat’a göre, Güney Bâbil’deki Ur şehrinin yerlilerinden ve Hz. İbrâhim’in kardeşi Haran’ın oğludur; amcası İbrâhim ile birlikte Irak’tan ayrılıp önce Filistin’e; daha sonra da Ölüdeniz (Lût gölü) kıyısındaki Sodom ve Gomore’ye yerleşmişti. Bu sebeple “Lût kavmi” tabiri Hz. Lût’un mensup olduğu kavmi ifade etmeyip onun aralarında yaşamaya karar verdiği ve peygamber olarak görevlendirildiği Sodom sakinlerini ifade etmektedir” (bk. Tekvîn, 11/27-31; 13/11-13). Hz. Lût’un ikamet ettiği Sodom halkı, inkârcı oldukları gibi ahlâksızlık ve sapık ilişkiler içinde bulunuyorlardı. İşte Lût bu kavmi ıslah etmekle görevlendirilmişti (bk. A‘râf 7/80); ancak yöre halkı onun nasihatlerini dinlemedi ve sapık ilişkilerine devam ettiler; Allah Teâlâ da onları helâk etmek üzere elçilerini gönderdi. Kur’ân-ı Kerîm elçilerin kimler olduğu hakkında ayrıntılı bilgi vermemekle birlikte müfessirler bunların insan şekline girmiş melekler olduğunu kabul ederler (Râzî, XVIII, 23; Reşîd Rızâ, 127). Lût, aynı çağda Filistin’de ikamet eden Hz. İbrâhim’in yeğeni olduğu için olay İbrâhim’i de ilgilendiriyordu. Bu sebeple Allah’ın elçileri, durumdan onu haberdar edip ümmeti hakkında herhangi bir korkuya kapılmamasını sağlamak için öncelikle onu ziyaret ettiler. Hz. İbrâhim, misafirlerin yemeğe el uzatmadıklarını görünce durumlarından şüpheye kapıldı. Melekler, Lût kavmini helâk etmek için geldiklerini haber verdikten sonra İbrâhim’e inananların bu felâketten kurtulacağını söyleyerek onu rahatlattılar. Kitâb-ı Mukaddes’e göre çocuk müjdesi verildiğinde Hz. İbrâhim 100 yaşında, eşi Sâre ise doksan yaşında bulunuyordu (Tekvin, 17/17). Hicr sûresinin 54. âyetinde Hz. İbrâhim’in de yaşlılığı sebebiyle olayı yadırgadığı bildirilmektedir. Melekler, müjdeye şaşıran peygamber hanımını, bir müminin Allah’ın işine şaşmaması gerektiğini söyleyerek teskin ettiler. Zira tabiat kanunlarını koyan Allah’tır; bu kanunlar kâinatta cârî olmakla beraber Allah’ın iradesini sınırlayamaz; O, istisnaî tasarruflarla mûcizeler yaratır ve peygamberlerini destekler.
 

قَالُٓوا اَتَعْجَب۪ينَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِۜ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  اَتَعْجَب۪ينَ dır.  قَالُوا  fiilinin mef‘ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.

Hemze istifham harfidir.

تَعْجَب۪ينَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  ى  fail olarak mahallen merfûdur. 

مِنْ اَمْرِ  car mecruru  تَعْجَب۪ينَ  fiiline müteallıktır. 

اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

رَحْمَتُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli,  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

بَرَكَاتُهُ  kelimesi  وَ la  رَحْمَتُ اللّٰهِ ye matuftur.

عَلَيْكُمْ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. 

اَهْلَ  münadadır, nida harfi mahzuftur.  الْبَيْتِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


اِنَّهُ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ

 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  

هُ  Muttasıl zamir  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

حَم۪يدٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

مَج۪يدٌ  kelimesi اِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.

حَم۪يدٌ  - مَج۪يدٌ  kelimeleri sıfat-ı müşebbehe kalıbıdır.

Sıfat-ı müşebbehe; benzeyen sıfat demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالُٓوا اَتَعْجَب۪ينَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidâi kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen alay, taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

İtiraziyye olarak fasılla gelen  isim cümlesi  رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin izafetle gelmesi veciz ifade kastına matuftur.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  عَلَيْكُمْ, mahzuf habere müteallıktır.

İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.

رَحْمَتُ ve  اَمْرِ  kelimelerinin Allah lafzına izafesi, onların şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir. 

بَرَكَاتُهُ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  بَرَكَاتُ, şan ve şeref kazanmıştır.

Mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.

رَحْمَتُ - بَرَكَاتُهُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اللّٰهِ  lafzı ayette iki kez geçmiştir. Reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

Ayetteki  اَهْلَ الْبَيْتِ [ey ev ahalisi...] sözü onları methetmedir. İhtisas ya da nida  dolayısıyla mansubdur. (Fahreddin er-Râzî)

رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِ  ifadesinden maksat, böyle bir şaşkınlığı giderecek olan şeyleri söylemek, dile getirmektir.

اَهْلَ الْبَيْتِ  sözü onları methetmek içindir. İhtisas ya da nidadan dolayı mansubdur. (Fahreddin er-Râzî) 

 

 اِنَّهُ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Allah’ın  حَم۪يدٌ  ve  مَج۪يدٌ  şeklindeki sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın arasında  و  olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. 

حَم۪يدٌ - مَج۪يدٌ  kelimeleri arasında muvazene, cinas-ı nakıs ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır. 

Her ikisi de mübalağa sıygasındadır.

Esma-i hüsnadan  الحَمِيدِ  isminin tercih edilmesi Allah’ın İbrahim’den (a.s.) razı olduğundan kinayedir. (Âşûr)