اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌ
Hz. İbrâhim’in Allah ile tartışması mecazi anlamda olup ya Allah’a yalvarmasını veya Allah’ın gönderdiği elçilerle sebep göstererek azabın kaldırılması için konuştuğunu ifade eder. Lût’un yaşadığı şehirde ailesinden müminler bulunduğu için Hz. İbrâhim suçlularla birlikte onların da helâk olmasından korkuyor, bu sebeple azabın kaldırılması için meleklere hatırlatma yapıyor ve bu arada Allah’a yalvarıyordu. Ancak Lût kavmi helâk olmayı hak etmişti, artık geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azabın gelmekte olduğunu haber verdiler ve İbrâhim’den onların helâkini önleme gayretinden vazgeçmesini istediler.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 187
اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اِبْرٰه۪يمَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. حَل۪يمٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
اَوَّاهٌ kelimesi اِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur. مُن۪يبٌ kelimesi اِنَّ ’nin üçüncü haberi olup lafzen merfûdur.
مُن۪يبٌ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
حَل۪يمٌ - اَوَّاهٌ - مُن۪يبٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Hz.İbrahim’in vasıflarının حَل۪يمٌ ,اَوَّاهٌ ,مُن۪يبٌ şeklinde sayılması, taksim sanatıdır.
اَوَّاهٌ ; mübalağa sıygasıyla ‘çok ah eden’ demektir. Bilindiği üzere, ah ve of bir acıya ve hüzne işaret için kullanılır. İnsanoğlu şiddetli bir acı duyduğu zaman adeta yüreği yanar ve nefesi daralır, boğulacak gibi olur, yanan nefesini çıkarırken zaruri olarak bir ah çeker. Bunun için çok ah çekmenin, çok acı çekmeye, bağrı yanıklığa, aşka ve Allah korkusuna delaleti vardır. Burada اَوَّاهٌ işte böyle bir mana ilişkisinden dolayı kinaye olarak kullanılmıştır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Tevbe Suresi 114)
İbrahim’in (a.s.) mezkur güzel vasıflarının sayılmasından maksat, kendisini bu tartışmaya sevk eden şeylerin beyan edilmesidir.
Ayette geçen حَل۪يمٌ kelimesi, “başkasına yetişebilmek için acele etmeyip teenni ile hareket ederek, yavaş davranan, genişten alan kimse” anlamına gelir. Durumu böyle olan kimse başkasının da böyle olmasını ister. Bu da onun meleklerle olan mücadelesinin, hilme ve azabın ertelenmesine taalluk eder. Daha sonra Allah Teâlâ onun hilmiyle alakalı olan hususu da buna ilave etmiştir ki; bu da, “Yüreği yanık, kendisini tamamen Allah’a vermiş birisi idi.” sıfatlarıdır. Çünkü hilm sahibi olan kimsenin, başkasına sıkıntılar ve belalar ulaştığını müşahede ettiğinde, yüreği yanar tutuşur. (Fahreddin er-Râzî)